İş Cinayetleri mi İşçi Cinayetleri mi?

İş Cinayetleri! Yanıtı baştan vereyim, ama okuyacaksanız devam edebilirsiniz (!) Nereden çıktı bu tartışma derseniz, açıkçası bu alanda mücadele eden hepimizin bir ortak dili tutturma çabasından çıktığını ve son dönemde bazı tartışmalarla gündeme geldiğini söyleyebilirim. Bu hafta biraz temel kavramlar üzerinden gideceğim, önümüzdeki hafta ise yine dünya turumuza devam edeceğiz, bu kez durağımız ABD’de üç eyaletin kesiştiği bir coğrafya olacak, şimdiden meraklılarına söylemiş olayım…

Mücadele kendi dilini yaratır, kendi kavramlarını yaratır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanı da artık kendi dilini, egemen dile dayatmaya ve kabul ettirmeye başlamış bir mücadele alanı denebilir. Örneğin piyasada veya bazı akademik çevrelerde hala “iş sağlığı” dense de, bunun işçi sağlığı olduğu bu alanda mücadele eden herkes tarafından kabul görmektedir. Peki diğer kullandığımız temel kavramlar için aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

İş Sağlığı-İşçi Sağlığı, İş Güvenliği-İşçi Güvenliği, İş Cinayetleri-İşçi Cinayetleri…

Çok kafa karıştırmadan tek tek ele almaya özellikle bu alanla yeni tanışmış ve bu alanda mücadele etmeye çalışan genç arkadaşlara bu kavramları genel olarak açmaya çalışayım.

Öncelikle şu söylenmeli kanaatimce; kavram tartışmalarında şu özelliklerin bir arada olmasının gerekli olması önemli 1. Kavramın yerleşik olması, 2. Kavramın anlaşılır olması ve 3. Kavramın kapsayıcı (söz konusu alanı/konuyu) olması. Kuşkusuz kullandığımız dilin ve kavramların sınıfsal olmasından söz etmek bile gereksiz, biz sınıflı bir toplumda işçi sınıfının dilini egemen dil haline getirmek ve/veya egemen dile “dayatmak” zorundayız, bu da bir mücadele alanıdır.

Bir diğer husus ise birden fazla sözcükten oluşan ve artık birer kavram veya teknik bir terim haline gelen ifadelerin ayrı ayrı ele alınmasının yanlışlığı. Tek sözcük bile Almanca bilmiyorum, ama Almanca bilen ve felsefe okuyan arkadaşlarımın hep söylediği şudur: “birden fazla sözcük bir araya gelip bir kavram halinde kullanıldığında bitişik yazılır ve tek bir sözcük gibi telakki edilir, bu bakımdan Almanca felsefeye çok uygun bir dildir”. Burada yapacağımız tartışma açısından da bunu bir kenara yazmakta yarar var.

1. İş Sağlığı değil, İşçi Sağlığı

İş Sağlığı kavramı gerek Türkçe açısından gerekse de bizim bakış açımızdan yanlıştır. Zira öncelikle burada "sağlık" sözcüğünün anlam kayması olmaktadır. "işi sağlıklı bir şekilde yapmak" dediğimizde sağlık (health) anlamından kayma yaşanır. “Aman sağ sağlim bitirelim şu işi” gibi bir anlam farklıdır, bir işin gerçekleştirilmesi sırasında o işi yapan kişilerin sağlıklarına odaklanmak çok daha farklıdır. Öte yandan tartışmayı yürüten herkesin altını çizdiği üzere "işçi"den uzaklaşılır ve işin, bir başka ifadeyle kapitalist üretimin bekaası savunulmaya başlanır. Halbuki tüm dillerde kullanıldığı üzere burada "sağlık" bizzat işçinin sağlığını ifade etmektedir. Bildiğim anladığım veya anlamaya çalıştığım hiç bir dilde de "iş sağlığı" gibi bir ifadeye rastlamadım. İngilizce’de iki farklı ifadeye rastlıyoruz

Health and Safety at Work (İşte Sağlık ve Güvenlik)

Occupational Heath and Safety (İşle ilgili sağlık ve güvenlik, ki biz buna İSİG diyoruz)

Portekizce ve Fransızca’da ise yine Avrupa Birliği’nde genel kabul görmüş kullanım var

Saude e segurança no trabalho (işte sağlık ve güvenlik)

Sante et securite au travail (işte sağlık ve güvenlik)

Çok genelleştirmemek kaydıyla şu söylenebilir, AB metinleri genellikle işte sağlık ve güvenlik kullanırken, ILO metinlerinde ve genel olarak ABD'de, occupational health and safety daha yaygın kullanılıyor.

Kendi coğrafyamızın dillerinde (Kırmançi, Zazaki, Sorani, Ermenice, Lazca Yunanca vb. dillerde) nasıl ifade edildiğini bilmiyorum, bilen arkadaşlar olursa ve paylaşırlarsa son derece mutlu olurum açıkçası.

Özetle, “iş sağlığı” yanlıştır, tamamen dilimizden çıkarmamız gerekmektedir ve her yerde her ortamda “işçi sağlığı” denmelidir!

2. Öte yandan aynı şeyi İş Güvenliği-İşçi Güvenliği için söyleyemeyiz. Başına işçi koyduğumuz zaman sınıfsal veya daha radikal bir kavram haline geldiğini söylemek yanlış olacaktır. Güvenlik (İngilizcede security ve safety ayrılmaktadır, bizde genel olarak emniyet veya iş güvenliği şeklinde ikiye ayrılabilir) yalnızca işçi odaklı düşünülemez. Zira "işçi" güvenliği dediğimizde kavramın kapsayıcılığını azaltır ve işçiye odaklanırız. Bu da bizi bir şekilde işçiyi koruma, işçiyi kişisel olarak koruma, işçiyi kişisel koruyucularla koruma noktasına getirecektir. Bilimsel olarak "iş güvenliği"ni sağlamak “kapitalist iş”in düzenlenmesi açısından bakıldığında bile üretim tekniklerinden, kullanılan malzemelerin seçimine kadar pek çok hususa odaklanmak zorunda olup, “iş güvenliği” sağlanarak “işçinin de güvenliği” sağlanmış olur. Biraz açalım.

İşyerlerindeki risklere biraz yoğunlaştığımızda, her türlü üretim sürecinin kendine has riskler barındırdığı görülecektir. Kimyasallar, tozlar, yüksekte çalışma, kesici batıcı cisimler, elektrik, farklı farklı makinaların kullanımı hepsi de işçileri tehdit eder. Güvenli bir çalışma için “İşçiler eğitimsiz ve verdiğimiz kişisel koruyucuları kullanmıyorlar (baret, gözlük, eldiven, emniyet kemeri gibi)” söylemi riskli çalışma ortamlarında belki de söylenecek en son hususlardan birisidir. Zira iş güvenliği uzmanları açısından riskleri önleme hiyerarşisinde en önemli husus “ortam”ın değiştirilmesi ve güvenli hale getirilmesidir. Kuşkusuz biz bütünsel ve sınıfsal bir bakış açısıyla olaya bakmak durumundayız. Ayrıntılı yorumlarım için http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/isciler-neden-olmek-zorunda/69/

http://ilerihaber.org/yazarlar/emre-gurcanli/emegin-sagligi-ve-guvenligi/42/

yazılarıma bakılabilir. O yazılarda işin aslında toplumsal bir olgu olduğunu ve “emeğin korunması” olarak ele alınması gerektiğini ele almaya çalışıyorum. Bütünsel bir tartışma için o yazılara bakmadan yalnızca bu haftaki yazıma odaklanmak eksik olabilir.

Neyse devam edelim, ancak yalnızca çalışma ortamına, bir başka deyişle "işyeri"ne yoğunlaştığımızda bile aşağıdaki temel hususlara odaklanmadan ölüm, yaralanma ve sakatlanmaları anlamamız mümkün değildir, kısacası “iş güvenliği”ne odaklanmak “işçi güvenliği”ni de sağlaycaktır:

1. Tehlikeli işler, prosesler! Bazı işler temelden yanlıştır ve tamamen ortadan kaldırılmalıdır, örneğin Kot taşlama insanlık için zorunlu bir iş midir? Yanıtımız hayır! Kot taşlamayı sağlıklı ve güvenli bir şekilde yapmak için işçilerin tam anlamıyla bir astronot gibi giyinmesi şarttır, aksi takdirde silikozis hastalığı çok kısa zamanda kesinlikle ölümlere yol açmaktadır. İşçilere verilecek eğitim ve maske gibi kişisel koruyucuların anlamı bulunmamaktadır. O zaman yasaklanmalıdır!

2. Tehlikeli maddelerin, yöntemlerin, araç ve ekipmanların kullanılması binlerce işçiyi öldürmekte, hasta etmektedir. Örneğin asbest kanserojen bir maddedir. Kullanım kolaylığı ve ucuzluğu nedeniyle özellikle inşaat sektöründe kullanılır. Dünya Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, her yıl asbest yüzünden 100 bin kişinin yaşamını yitirdiği tahmin edilmektedir. Üstelik dünyada asbest üretimi 1970’lerden bugüne sürekli azalmasına rağmen, geçmiş dönemde temasta bulunanlar için risk hâlâ devam emektedir. Türkiye’de daha yeni yasaklanmakla birlikte, evlerimizin çatılarında ve tesisatlarda hala bulunmakta olup, tamir ve bakım işlerinde ortaya çıkabilecek riskler hâlâ yerinde durmaktadır. Bunun yerine daha sağlıklı malzeme kullanılabilir, ancak kapitalizm ucuz, verimli, kârlı olanı, tehlikeli de olsa sonuna kadar kullanmakta ısrar eder ve karşılığında binlerce işçiyi öldürür. Mücadeleler belli bir noktaya gelince yasaklanır ve “cezalar” verilir. 

3. Aşırı kâr hırsı, hızlı, acele, derme çatma, mevzuata aykırı riskli çalışma ortamları yaratmıştır. Denetimsizlik de bunu beslemektedir. Üretim sürecindeki tehlikeli işler, hala ortadan kaldırılamıyorsa risklerinin kabul edilebilir sınırlara çekilmesi gerekir. Tehlikeli işleri ortadan kaldırmak mümkün değilse ve tehlikeli maddeleri kullanmak zorunluysa, üçüncü aşamaya geçilir ve risklerin azaltılmasına çalışılır. Ama bunun için de esas ulaşılması gereken nokta ilk önce ortamın güvenli hale getirilmesidir. Örneğin Türkiye'de her yıl yüzlerce inşaat işçisi iskelelerden düşerek ölmektedir ve bu iskelelerin zorunlu olmasına karşın, hiç birinde korkuluk yoktur! Sadece korkuluklu iskelelerde çalışmak bile, yüzlerce inşaat işçisinin aramızda olmasını sağlayacaktır. Sadece korkuluk değil kuşkusuz, pek çok toplu koruma önlemi MASRAF olduğu için uygulanmamaktadır.

4.  Kişisel koruyucular çözüm değildir? Tüm bu süreçleri anladıktan sonra ancak, "kişisel koruyucu donanım kullanılmamasından şikayet edebiliriz! Ancak kişisel koruyucuların iş kazaları ve meslek hastalıklarını önlemede temel başlık olmadığı, en alt sıralarda yer aldığı bir kez daha vurgulanmalıdır. Çalışanlar bilirler, kişisel koruyucu ekipmanlar bir işçi için aşırı rahatsızlık vericidir. Haziran Direnişi zamanında saatlerce gaz maskesi takan yaklaşık 11 milyon yurttaşımız, bu rahatsızlığı gayet iyi bilecektir. Genel olarak kişisel koruyucu malzemeler işçileri rahatsız eder, çalışmayı zorlaştırır, özellikle hızlı çalışmaya zorlanan işçilerin, kişisel koruyucuları kullanmaları halinde birim zamanda daha az parça/iş üretmeleri bir gerçektir ve çoğu işçi haklı olarak bu ekipmanı kullanmama eğilimine girer. Bu ekipmanların büyük bir kısmı ergonomik değildir, ucuz olanları ise zaten rahatsızlıktan başka bir şey vermez!

5. İşçilerin eğitimi, üretime katılımı... Evet, bunların olmaması olumsuz sonuçlar doğurmaktadır, ama ne kadar üretileceğine, ne zaman ve kaç saat üretileceğine, hangi yöntemin veya yöntemlerin, hangi malzeme, ekipman ve makinaların kullanılacağına karar vermeyen, veremeyen bir işçinin katılımı da, yaptığı işin riskleri konusunda alacağı üstün körü bir eğitim de herhangi bir yarar sağlamamaktadır. Sermaye sahipleri ve devlet yetkililerinin sürekli "eğitimsiz işçi" vurgusu yapması ile mücadele edilmelidir.

Biraz uzattım biliyorum, artık bitirelim; yukarıda maddeler halinde söylenenler, işin son derece sınırlı bir kısmına dair çözümlerdir. Bu söylenenleri yerine getirmek, işyerlerinde işçilerin mücadelesiyle doğru orantılıdır. İşçi sınıfının karar verici mercilerde olmadığı, üretimin örgütlenmesinde yer almadığı, riskler konusunda bilgi sahibi olmadığı, işe yorgun geldiği, uzun saatler boyunca çalıştığı, sürekli aklında ay sonunu nasıl getireceğini, kredi kartını nasıl ödeyeceğini düşündüğü vb. koşullarda kazasız günler geçmesi ne derece mümkündür, tartışılır. Biraz uzun da olsa söylediklerimizi 200 yıl öncesinden özetleyen aşağıdaki alıntı, “neden işçiler ölüyor” sorusunun yanıtlarını vermektedir:

“Durum şudur: Eğer çocuklar dikkat gösteremiyorlarsa, çalıştırılmaları yasaklanmalıdır. Yetişkinler kendilerini tehlikeye atıyorsa, o zaman onlar da tehlikeyi tüm boyutlarıyla kavrayamayan bir çocuk zekasına sahip büyükler olmalıdırlar; bunun için suçlanması gereken de onları, zekalarını geliştirmeleri için elverişli olmayan ortamda tutan burjuvazidir. Ya da makineler kötü düzenlenmiştir; çevresine parmaklık konması gerekir; bunun sağlanması da burjuvazinin işidir. Ya da işçi tehlike tehdidine aldırmayacak kadar baskı altındadır, ücretini haketmek için hızlı çalışmak zorundadır, dikkat gösterecek zamanı yoktur ve bundan da burjuvazi sorumludur. Örneğin birçok kaza, işçilerin çalışmakta olan makineyi temizlemeleri sırasında olmaktadır. Niçin? Çünkü aksi halde burjuva, işçiyi, makineyi, kendi serbest kaldığı saatte durdurup temizlemeye zorlayabilir; işçi de doğal ki kendi serbest zamanının hiçbir anını kurban etmek istememektedir. Her serbest saat, işçi için o kadar değerlidir ki, o saatlerinden birini burjuvaziye feda etmektense çoğu zaman haftada iki kez yaşamını tehlikeye atar. Makinenin temizlenmesi için gereken zamanı patron, işçinin çalışma süresinden çıkarsın, o zaman hiçbir işçi, çalışmakta olan makineyi temizlemeyi düşünmeyecektir. Kısacası, hangi yanından bakılırsa bakılsın, kusur en sonu imalatçınındır ve ondan, çalışamaz hale gelen işçiyi en azından yaşam boyu desteklemesi ve kazayı ölüm izlerse mağdurun ailesini desteklemesi istenmelidir. Manüfaktürün erken döneminde, kaza oranı şimdikinden çok daha yüksekti; çünkü makineler daha düşük nitelikteydi, daha küçüktü, daha karışıktı ve çevresine hiç parmaklık konmazdı. Ancak, tek bir sınıfın yararı uğruna bunca ciddi deformasyona ve sakatlığa yolaçan, çalışkan insanları, burjuvazinin hatasından ötürü iş sırasında ortaya çıkan sakatlıklar yüzünden açlığa ve yoksunluğa mahkum eden durumun ciddi biçimde sorgulanmasını gerektirecek ölçüde, çok kaza, hâlâ olmaktadır. İşte size, imalatçıların, nefret edilesi paragözlüğünden ileri gelen, pek hoş bir hastalıklar listesi! Kadınlar çocuk doğuramaz hale geliyor, çocuklar deforme oluyor, erkekler dermansızlaşıyor, kollar-bacaklar ezilip parçalanıyor; yalnızca burjuvazinin kesesini doldurma uğruna hastalık ve sakatlıklarla yüklü hale getirilen kuşaklar bir bütün halinde çökertiliyor." (Engels, F. 1845)

Ayrıca iş güvenliği sadece işçinin güvenliğini değil, çevre güvenliğini, üçüncü şahısların güvenliğini vb. de içermektedir. Hindistan'daki Bhopal "faciasını" katliamını düşünürsek, burada işçiye değil işe odaklanılması ancak bizi olayı çözümlemeye götürecektir.

Özetle işçi güvenliği yerine iş güvenliği daha a.yerleşik b. anlaşılır c. kapsayıcı bir kavramdır.

3. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği diyoruz. Burada artık bütünleşik bir kavram söz konusu. Burada Occupational Health and Safety'nin karşılığı olarak bu kavramı kullanıyoruz. Mesleki Sağlık ve Güvenlik veya İşle İlgili Sağlık ve Güvenlik desek belki daha "doğru" olur denebilir. Ancak burada da yine yukarıdaki kriterlerin baz alınması gerektiğini düşünüyorum. İşçi sağlığı ve iş güvenliği a. yerleşik b. anlaşılır c. kapsayıcı bir kavramdır. Öte yandan 1973 ve 1974 yıllarında çıkan tüzüklerimizden bugüne hep kullanılagelmiştir. O bakımdan bu kavramı da değiştirmek (İş Sağlığı ve Güvenliği veya İşçi Sağlığı ve Güvenliği) bence doğru olmayacaktır. Burada bazı sendika eğitimlerinde ve toplantılarında rastladığım bir hususun altını çizeyim, bazen bazı sendikacı arkadaşlar “iş güvenliği deyince işin sermayenin güvenliği diyorlar, biz işçinin güvenliğini istiyoruz”. Haklı ve doğru olmakla birlikte kavramın başına “işçi” koyduğumuzda daha sol, daha radikal ve sınıfsal bir kavram oluverir anlayışı doğru değil, o bakımdan yukarıda uzun uzadıya açıklamaya çalıştığım gibi, işçinin sağlığı, işin güvenli bir ortamda, kapitalist işin ya tamamen ortadan kaldırılması ya da kapitalist işin sınıf mücadeleleriyle mümkün olduğunca “sıkıştırılması” ile güvenli hale getirilmesiyle sağlanır, bu da iş güvenliğidir.

4. Esas tartışma konusu olan "iş cinayeti-işçi cinayeti" kavramına gelirsek.

Aslında bu tartışmanın yukarıdaki tartışmalarla çok da ilgili olmadığını düşünüyorum. Şöyle bir yanılsama olmasın, sanki “iş cinayeti” egemen sermaye söylemidir de biz buna karşı “işçi cinayeti” kavramını kullanmalıyız gibi bir şey anlaşılmamalı. Burada zaten “cinayet” kavramını egemen dile neredeyse bir mızrak gibi saplayanlar, bu alanda yıllardır mücadele eden işçiler, sendikacılar, akademisyenler, iş müfettişleri, tabipler, mühendis, mimar ve her alandan teknik elemanlar olmuştur. Dolayısıyla ortada zaten küçük de olsa bir kazanım vardır ve “iş cinayeti” kavramı bizim kavramımızdır!

Fotoğraf 1. Deri İş’in 1991 yılındaki bir etkinliğinden kare (Kaynak: Murat Çakır)

Fotoğraf 2. TÖBDER’in 1974 yılına ait dergisinin kapağı (Kaynak: Murat Çakır)

Peki bu tartışma nereden çıktı ve gündemimize girdi. Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi (MSG) son sayısında “Editörden” başlığı altında 6.paragraf “işçi cinayeti” kavramına dair bakışını özetliyor:

 “6331 Sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası” bilindiği üzere “işçi cinayetlerinin sorumlularını perdelemeye” koyulurken; “Kuramsal hümanizmanın” gölgesinde olup da kendisine işçi sağlığını dert edinenlerin bir cenahı da iş kazalarından ve meslek hastalıklarından ölümleri sınıfsal bağlamından kopararak, “işçi cinayeti” kavramı yerine “yaygın kullanımın kabulü yanılgısına düşerek” “iş cinayeti” kavramsallaştırmasına varmıştır. Oysa ki; Sınıflı ve sınıfsız toplumlarda “İş” bir üretim organizasyonuyken, “işçi” kendisini de yok edecek olan bir sınıfsallığa gönderme yaparak kapitalizmi hedef alır. Bu nedenle sınıflı toplumlardaki iş kazası “işçi cinayeti” iken, sınıfsız toplumlardaki iş kazası ise “gerçek bir iş kazasıdır”. Çünkü “üretimin toplumsallığı ile temellükün bireyselliği” çelişkisi üzerinden yapılan, “perdelenemez bir toplumsal düzen” tartışmasının zemin tuttuğu kavramsallaştırmadır asıl olan.”

Ayrıca aynı dergide Ramazan Türkmen imzalı “İşçi Cinayetlerinin Politik Ekonomisi” başlıklı son derece kapsamlı ve güzel yazıda maalesef şu ifade yer alıyor:

“…egemen algı yağmanın kaynağında iş sürecini görür ve cinayetleri iş cinayeti olarak adlandırır. Sorunun iş sürecinden kaynaklandığını iddia etmek açlıklarının nedenini makinelerde gören Ludistlerin saflığını tekrar etmekten farklı değildir. Nasıl ki işçilerin, işsizliğinin kaynağı makineler değilse, farklı mülkiyetsilişkilerinde aynı makineler işçilerin daha az çalışmasını sağlayarak onların özgürlük alanlarının gelişmesinin nedeni olacak ise işçi cinayetlerinde de sorunun kaynağında iş süreci yer almaz. Sorun iş cinayeti olarak adlandırmak ölümlerin nedenini barete, maskeye, işçinin dikkatsizliğine, uyanık olamamasına indirgemek demektir.”

Burada ilk yanlış “egemen algının iş cinayeti olarak adlandırması” ifadesi. Egemen algıda böyle bir şey yok! Egemen algıda yavaş yavaş, o da hepimizin ortak mücadelesiyle “iş kazası” yerine “iş cinayeti” kavramının bir kazanım olarak yerleşmesi var. Eğer sayın Türkmen yazısında “iş cinayeti” yerine “iş kazası” deseydi, tamamen doğru bir noktaya temas etmiş olacaktı. Burada sanki iş cinayeti sermayenin söylemi işçi cinayeti ise sınıfın söylemiymiş gibi tamamen yanlış bir algı oluşuyor.

İkinci yanlış ise şu ifade: “Sorunu iş cinayeti olarak adlandırmak ölümlerin nedenini barete, maskeye, işçinin dikkatsizliğine, uyanık olamamasına indirgemek demektir. Ben, İSİG Meclisi’nde emek harcayan onlarca arkadaşım, bu konuda üreten, mücadele eden emekten yana güçler, hiçbir zaman ölümlerin nedenini barete, maskeye, işçinin dikkatsizliğine vs. indirgemedik ve tam da bununla mücadele ettiğimiz için “iş cinayeti” dedik. İş cinayeti, çünkü işten kaynaklanıyor, iş cinayeti çünkü kapitalist işin doğasından kaynaklanıyor, iş cinayeti çünkü toplumsal ilişkiler ve üretim ilişkilerinin billurlaştığı işyeri ortamındaki o “iş” bir cinayete yol açıyor o yüzden iş cinayeti!

Şunun altını çizelim, Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi bu alandaki boşluğu büyük oranda doldurmaya çalışan, muhteşem yazıların yer aldığı, büyük emek ürünü bir dergi. Kitabımı okuyanlar da fark edecektir, o kadar çok makalesini referans gösterdiğimi ben bile anımsamıyorum. Bir başka önemli yanı, bu dergi internetten ücretsiz olarak pdf formatında da rahatlıkla okunabilmekte, bu alanda çalışan herkesin paylaşımına sunulmaktadır. Bir anlamda bizim gibi bu alanda mücade eden insanların kuramsal yayın organlarından birisidir, tabii ki yalnızca kuramsal yazılar değil saha araştırmaları, tartışmalar, bilimsel araştırmaların da yer aldığı bir dergidir. Bu kadar “alınganlık” göstermemizin bir nedeni de, sahiplenip “bizim” dediğimiz bir yayında bazı eksik ve yanlış ifadelerin yer alması ve ortak bir dil tutturma çabasıdır, yoksa gereksiz bir tartışma yaratmak veya uzatmak değil, bunun altını çizip, derginin yayın kuruluna buradan da teşekkürlerimi sunmak isterim doğrusu.


 

Neyse sıktım belki ama artık sonuna geliyoruz, evet iş cinayeti diyoruz. Herşey bir yana, kavramın genel algıda anımsattığı, düşündürdüğü, akla getiriverdiği arka plana bakmadan kestirmeci olarak bir kavramın yerine başka bir kavram koyamayız. Dolayısıyla ilk başlangıç noktamıza bir daha gelelim: İş Cinayeti kavramı a. yerleşiklik kazandı mı evet, b. anlaşılır mı evet c. kapsayıcı mı, evet, peki son olarak sınıfsal mı, bizi üretim ilişkilerinin doğasına, kar hırsına, taşeron sistemine, kapitalist sömürü mekanizmalarına vs. vs. götürüyor mu, kesinlikle EVET!

Zira iş cinayeti dediğimizde de aynı iş güvenliği kavramını açıklarken olduğu gibi, işçiye, işçinin korunmasına değil, kapitalist işin doğasından dolayı işçilerin katledilmesine odaklanmış oluyoruz. Aslında burada Marx'ın yöntemini zımnen kullanıyoruz. Dünyanın en iyi niyetli, en iyi kalpli, karşılıklı oturduğunuz zaman ne kadar da iyi insan dediğiniz kapitalistini karşınıza koyun ve konuşmaya başlayın:

Siz ona ya kardeşim "işçinin hakkını ver, işçine iyi davran, onunla iyi ilişki kur vs. vs." dediğinizde ya haklısın, elimden geleni yapmaya çalışıyorum, onlar da ben de ekmek parası derdinde, hakkını vermek isterim tabii ki diyecektir (vermez o ayrı mesele) size tepki göstermeyecektir.

Ama dünyanın en iyi kalpli kapitalistini (nasıl oluyorsa artık(!) ) karşınıza alıp, ona "bu malzemeyi kullanma, bu teknolojiyi kullanma, bu yöntemden uzak dur vs." dediğinizde "sana ne benim malım kardeşim" diyecektir. Kapitalizmde daha önce meclis toplantılarında da tartıştığımız gibi, işçi-işveren ilişkileri tartışılabilir, ücret pazarlığı yapılabilir, işçilerin çalışma koşulları üzerine müzakere yapılabilir vs. Ama dokunulmaz olan alan bizzat kapitalist üretimin kendisidir. O boyayı değil şu boyayı kullan, o kimyasalı değil bu kimyasalı kullan vs. diyebilmeniz için yıllar boyunca pek çok bilim insanının kendilerine teklif edilen büyük rüşvetleri reddedip aforoza uğramak adına yürüttüğü mücadeleyi (kurşunlu benzin buna örnek verilebilir); işçi sınıfının bizzat büyük bedeller ödeyerek yürüttüğü mücadeleyi, onurlu teknik elemanların kendi sınıflarıyla dayanışmasını vs. vs. pek çok şeyi hatırlamanız gerekir. Burada vurgulamak istediğim şey sermaye sınıfının bizzat işin doğasına, kapitalist işin doğasına dönük her türlü eleştiriye ve sorgulamaya ne kadar kapalı olduğudur...

Özetin özeti;

Ortak bir dil, ortak mücadele açısından önemlidir. O yüzden de “işçi sağlığı”, “iş güvenliği”, “işçi sağlığı ve iş güvenliği” ve “iş cinayetleri”…

Kaynaklar:

Yücesan-Özdemir, G., 2014. İnatçı Köstebek, Çağrı Merkezlerinde Gençlik, Sınıf ve Direniş, Yordam Yayınları

Gürcanlı, G.E, 2014, İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin Öyküsü, Yazılama Yayınevi

Belek, İ., (2010). Esnek Üretim Derin Sömürü, Yazılama Yayınları.

Engels F. (1845). Kişisel Gözlemlerden ve Sağlıklı Kaynaklardan, İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu, Eriş Yayınları, Birinci Baskı, Ankara, Sayfa 176-206 (Friedrich Engels’in Die Lage der arbeitenden Klasse in England (1845) eserinden)

Türkmen R., (2015) İşçi Cinayetlerinin Politik Ekonomisi, Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 53, s:1-9

Editörden, (2015). Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 53