IMF verilerinde AKP ekonomisi

TÜİK’in yayımladığı yeni milli gelir serilerini inceliyoruz; değerlendirip tartışacağız. Yakın geçmişle bağlantılı, güvenilir iktisadî incelemelerin güçleşeceğinden; hatta imkânsız hale geleceğinden endişe ediyoruz.

Uluslararası karşılaştırmalara imkân veren istatistikler, IMF’nin herkese açık olan veri bankasında yer alır. Bu bilgilerin çoğu ülkelerin resmi makamlarından (Türkiye’de ekonomik bakanlıklardan,TCMB ve TÜİK’ten) elde edilir. 

TÜİK’in yeni milli gelir serisi henüz IMF sitesine yerleştirilmedi. Yerleştirilecek mi; veya önceki yıllarda Arjantin’e yapıldığı gibi bize de “verilerinizi güvenilir bulmuyoruz; bu nedenle kullanmıyoruz” diyecekler mi, bilemem.   

Ben de, “ne olur; ne olmaz” diyerek, IMF’nin veri bankasında 1 Ocak 2017’de yer alan Türkiye ekonomisinin 1998-2016 makro-ekonomik istatistiklerini okurlarla paylaşmak istedim. Hemen ekleyeyim ki, bu bilgiler, IMF sitesinden kaldırılsa bile elimizdedir; eski milli gelir serilerine aittir.

Bu yazıda IMF kaynaklarını kullanma nedenim, sadece, “2017 başında IMF verilerine göre AKP’nin ekonomik bilançosu”  notunu tarihe düşmek içindir.     

O halde kısaca gözden geçirelim: IMF’nin Türkiye ekonomisine ilişkin istatistikleri AKP iktidarı için ne türden bir bilanço ortaya koymaktadır? 

Bu soruyu son 18 yılı kapsayan aşağıdaki tabloyu kullanarak yanıtlamak istiyorum. Verileri, AKP öncesindeki “kayıp beş yıl” (1998-2002); AKP’nin Lâle Devri (2003-2007); “normale dönüş yılları” (2008-2015) ayrımı içinde sunuyorum. Son sütun ise  AKP iktidarının on üç yılını (2003-2015’i)  özetleyen ortalamalardır.

Sabit fiyatlarla milli gelir hareketleri (ortalama büyüme hızı) ilk satırda yer alıyor. Sonraki iki satır, cari fiyatlarla yatırımların ve yurt-içi tasarrufların milli gelire oranlarını içeriyor. Son satır ise, her dönemin birikimli (toplam) cari işlem dengesi, dolarlı milli gelir toplamına oranlanarak ele ediliyor.

AKP ÖNCESİ: KAYIP BEŞ YIL

AKP iktidarının ekonomik bilançosunu değerlendirirken hemen önceki yılları (1998-2002’yi) göz ardı etmemeliyiz. Zira, bu dönem, “Türkiye ekonomisinin beş kayıp yılı”dır.” 

IMF, 1998 sonrasında Türkiye’yi enflasyonla mücadele modelleri için adeta deneysel bir laboratuvar olarak kullandı. Bu “deney”, beş yıla sığan iki krize katkı yaptı. IMF programı, ayrıca, olumsuz bir dış konjonktürde uygulandı: Aynı yıllarda metropolden sermaye ihracı yön değiştirmiş; çevre ekonomileri, Doğu Asya’da patlak veren bir bunalım dalgası içine sürüklenmişti. 

Bu beş yılda milli gelirin ortalama (yıllık) büyüme hızı %1’in altına düşmüştür (sütun 1, satır 1). Tabloda yer almayan IMF verileri ayrıca göstermektedir ki, 1997 ile karşılaştırılırsa kişi başına milli gelir 2002’de (yani beş yıl sonra) sabit TL ile %4, dolarla %18 oranlarında gerilemiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca daha uzun süren tek bir yoksullaşma dönemi vardır: İkinci Dünya Savaşı yılları… 

Yatırımların milli gelirdeki payı, yurt içi tasarruf oranının altına düşmüştür. Sonuç, cari işlem açığının sıfıra yaklaşması; kabaca dış dengenin sağlanması olmuştur (satır 2-4). 

AKP’NİN LÂLE DEVRİ 

AKP, bu çöküntü sonrasında (ve sayesinde) iktidara gelir. İktidarın el değiştirmesi için daha ideal bir ortam düşünülemez. Uluslararası sermaye hareketleri canlanmış; Türkiye bu furyadan fazlasıyla yararlanmıştır. “Beş kayıp yıl” sonunda kapasite kullanım oranları düşmüştür. Büyüme ivmesi, ek yatırımlara gereksinim duymamaktadır. Dış kaynak girişlerinin yarattığı talep atışı, hızlı  (ortalama %7,3 oranında) büyümeyi tetikler (sütun 2, satır 1) .  

Ne var ki, çarpıcı bir “bozulma” da bu yıllarda başlar (bk. satır 2-4). Önceki döneme göre, yatırımlar fazla değişmemiş; buna karşılık yurt içi tasarrufların milli gelire oranı hızla (%19,9’dan %15,9’a) gerilemiştir. Sonuç, AKP’li yıllara damgasını vuracak olan yüksek oranlı cari işlem açığıdır: %4,7… 

Bu “bozulma”, AKP’nin aynen devraldığı ve yenileyerek 2008’e kadar sürdürdüğü IMF programının enflasyon hedeflemesi ile yakından ilgilidir. Bu teşhisi defalarca tartıştık. Burada değinmekle geçelim. 

KRİZ VE NORMALE DÖNÜŞ    

2007 sonunda metropol ekonomilerinde patlak veren kriz Ekim 2008’de Türkiye’ye yansıdı. Önceki beş yılda oluşan dış kırılganlıklar nedeniyle en sert etkilenen çevre ekonomilerinden biri Türkiye oldu. Ekonomi, 12 ayda %7,9 oranında küçüldü. 

2010-2011’de sermaye hareketlerindeki canlanma bu gerilemeyi telafi edecektir. Ne var ki bu iki yıllık hızlı büyüme, kalıcı bir durgunlaşma ile sonuçlanacaktır.

2008-2015’in ortalama büyüme hızı %3,8’dir (sütun 3, satır 1). Durgunlaşma içinde ekonominin dış kırılganlıkları da artmıştır: Yatırım oranında sınırlı (%19,9’a) gerileme, tasarruf oranının daha hızlı aşınması (%14,4’e inmesi) ile eş-zamanlıdır. Düşen büyüme hızı, daha da artan (%6’ya ulaşan) cari açık oranlarına yol açmaktadır (satır 2-4). 

ANA BİLANÇO: TÜKETİMİ BESLEYEN BAĞIMLILIK VE DURGUNLAŞMA 

13 yıllık AKP iktidarının IMF verilerinde ortaya çıkan ekonomik bilançosu nasıl özetlenebilir? 

Önce en kapsamı başarı göstergesi olan büyüme verilerine göz atalım: 2003-2015’in ortalama büyüme hızı %4,4’tür (sütun 4, satır 1). Neoliberalizmin “beş kayıp yıl” önceki döneminde (1980-1997’de) ekonominin ortalama büyüme temposu ise %4,7’dir.

Aradaki yavaşlama önemli görülmeyebilir. Ne var ki %4’ün üzerinde seyreden bir büyüme temposu artık tarihe karışmıştır. Çeşitli kaynakların öngörüleri, ekonominin potansiyel büyüme hızının %3,5’i aşmayacağını belirliyor. 2008 ve sonrasında gerçekleşen %3,8’lik büyüme, bu potansiyelinin aşağı çekildiğinin ilk işaretidir. Milli gelirin 2016’da küçülmeye başlaması, bu güzergâhın inişli-çıkışlı seyredeceğini gösteriyor. 

Ekonomi niçin durgunlaşıyor? Geleneksel bir açıklamaya göre, emek rezervleri aşınan, yani olgunlaşan bir ekonomide büyüme temposunun sürdürülmesi için sermaye birikimi yükseltilmelidir. On üç yıllık AKP iktidarı, yatırım oranını %20 eşiğinin üzerine çekememiştir. IMF, 2016 için yatırım/milli gelir oranını %17,4 olarak tahmin etmiştir. (Dinamik, büyük Asya ekonomilerinde bu oran daima %30’un üzerinde seyreder.)    

Sadece durgunlaşma mı? Tablo gösteriyor ki, AKP’nin on üç yılı boyunca dış bağımlılık, yani cari işlem açıkları belirgin oranlarda artmıştır: %0,3 → %4,7 → %6,0… 

Bu değişim, artan yabancı sermaye girişlerinin yurt içi tasarrufları aşındırması (adeta “kovalaması”) anlamındadır. Tabloda kapsanan üç dönemde yurt içi tasarruf oranının yüzdeler olarak adım adım erimesi (19,9 → 15,9 → 14,4) ortadadır. 

IMF verilerinde AKP ekonomisi sağlıksız bir sentez ortaya koyuyor: Düşük sermaye birikimi → durgunlaşma → artan bağımlılık…

Peki, artan bağımlılığın hiç “olumlu” katkısı olmamış mıdır? Elbette olmuştur: Yurt içi tasarruf oranının düşmesi, kamusal ve özel tüketimin artması anlamına da gelir. Aynı veri kaynağını kullanalım. Toplam tüketim harcamalarının milli gelire oranını belirleyelim ve tablodaki üç dönemin ortalamasına göz atalım: %80,2→  %83,4→ %84,9…

Böylece AKP yıllarının ekonomik bilançosunu farklı bir biçimde de ifade edebiliriz: Artan dış kaynak girişlerinin (bağımlılığın) beslediği tüketim artışları ve durgunlaşan bir ekonomi… 

Bu son ifade, AKP iktidarının sürekliliğini açıklayan ekonomik etkenlere de ışık tutmaktadır. 

Ancak, bu mekanizmayı IMF verilerinin ötesine geçerek, bölüşüm ilişkileriyle birleştirerek incelemek gerekir. Şimdilik erteleyelim.