Hem Birleşik, Hem Haziran, Hem Hareket!

İnternet dünyasının tartışmaları ile gerçek hayat arasında bir açı var. Sadece internetten baksak bu yazının konusu, hala solda durduklarını iddia eden liberaller olabilirdi. İnternet camiasında etkileri sokaktaki etkilerine göre çok ama çok daha fazla olan liberaller...

Sadece değinip geçeceğim, bu zevat yıllarca ulusalcı solun devletli çizgisini kendi düzen yandaşlıklarını örten bir kılıf olarak kullandı. Ulusalcı solun, hepimizce malum ve külliyen yanlış çizgisini hedef tahtasına yerleştirip, solu sol yapan anti-emperyalizm, gericilik karşıtlığı-laiklik, özelleştirme karşıtlığı, cumhuriyet gibi değerlere düşmanlık yapmayı meşrulaştırdıklarını bir kenara not edelim.

Şimdi, sosyalizm, anti-emperyalizm gibi değerli kavramları kullanarak, Türkçülüğü, devletçiliği veya hareketsizliği, siyasetsizliği meşrulaştırmaya çalışanları kolay lokma görüp hedef tahtasına oturtarak, küçük akıllarınca sosyalist harekete “ayar vermeye” kalkıyorlar. Ciddiye almamak gerekir.

Tümünün son kullanma tarihi geçmiş durumda.

Biz işimize bakalım...

Gündemimiz geçtiğimiz günlerde yayınlanan Birleşik Haziran Hareketi çağrısı.

Haziran

2013 Haziran’ı sonrası, yakın zamana kadar hep mesafeli olduğumuz “bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” cümlesini bizim de kullanmaya başlamamız şaşkınlık yaratmış, sol içinde kimilerince “Hazirancı” diye bir suç ilan edilmiş, “Haziran goygoycusu” olmakla suçlanmıştık.

Aslında eğer böyle bir suç varsa, bu suçlamayı hak ettiğimiz bile söylenebilir. Örneğin, İleri’de yazdığımız ilk yazıda “Haziran abartılmaya ihtiyacı olmayan ve daha önemlisi abartılamayacak kadar önemli olduğu için abartılması mümkün de olmayan bir halk hareketidir” demişiz.

Yetmemiş eklemişiz, “Türkiye sosyalist hareketi tarihinin en önemli sınavlarından birisiyle karşı karşıyadır. Devrimcilik iddiasında olanların, Haziran sonrası Türkiye’de yaşamını Haziran hiç olmamış gibi devam ettirmek isteyenlerin arasında kalması kabul edilemez.”

İsyanımız, Türkiye solunun Haziran sonrası ortaya çıkan muazzam olanaklara yönelmek yerine Haziran’ın eksiklerine, her büyük halk hareketinin içinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkan, hatalı eğilimlere bakarak Haziran’a mesafeli durmasınaydı.

Geçen Pazar ülkemizde sosyalizmin temsilcilerinin önemlice bir bölümü, Haziran etrafında bir araya gelmeye karar verdi.

Bu, iddialarımızın hayat tarafından doğrulandığını gösterir.

Gezi-Haziran, Türkiye soluna devrimci bir müdahalede bulundu, şimdi Türkiye solu Haziran’dan aldığı güçle Türkiye’ye devrimci bir müdahalede bulunma aşamasında.

Bu son derece sevindirici süreci “bak gördünüz mü, nasıl doğrulandık” demek için değil, öngörülerin doğrulanmasının öngörene yüklediği ek sorumlulukların altını çizmek için vurguladık. Buradan çıkan ilk görev, ortaya çıkan iradenin daha gelişkin, daha yetkin bir mücadele aracı olarak anlam kazanması için kolların sıvanmasıdır.

Birleşik

Türkiye sol hareketinin tarihinin birleşmeler ve ayrılmalar tarihi olarak okunması mümkün. Bütün bu deneyime rağmen, bugün hala temel sorunlarımızdan birisinin solun birliği olduğunu düşünen pek çok dostumuz olduğunu biliyoruz. Keşke sorunumuz bu kadar basit olsaydı...

Türkiye’de daha önce pek çok örneğini gördüğümüz birlikteliklerle Birleşik Haziran Hareketi arasında önemli bir fark var. Daha önceki nerdeyse tüm birliktelikler, hedeflerinden bağımsız olarak sol, sosyalist örgütlerin yan yana ya da birlikte mücadelesi için kurulmuştu. Haziran, daha kuruluş aşamasından itibaren önemli bir farklılık taşıyor. Evet önemli sosyalist güçlerin yan yana geldiği bir girişimdir ancak bunun ötesinde, çeşitli siyasi çevrelerin, kitle örgütlerinin temsilcilerinin ve teker teker aydınların, yazarların da bu girişimin çağrıcıları arasında yer alması hareketin geleceği açısından çok önemli.

Bundan sonraki yolculuğumuz boyunca bunu bir irade beyanı olarak görmek, özellikle yerel örgütlerin kuruluşunda bu yaklaşımı yeniden üretmek görevi omuzlarımızdadır.

Hareket

Yine Türkiye solunun iç hayatından (bizim mahalleden) bakacak olursak bizim sokaklarda Hareketçilik pek sevilen bir şey değildir. Hareketçilik biraz rüzgarla savrulma olarak algılanır. Belirgin bir strateji ve taktikten yoksun olmak, ortaya çıkan her dinamiği ne kadar ciddi olup olmadığını tartmadan aşırı önemsemek olarak yorumlanır. Kısaca aklı daha az önemsemek, arabayı atın önüne koşmak olarak görülür.

Görülürdü diyelim.

Bugün ise Hareketi pozitif bir kavram olarak yeniden yorumlamak mümkün.

Türkiye’nin son derece dinamik bir süreçten geçtiği, AKP’nin hayatın her alanını belirlemeye dönük müdahalelerde bulunduğu bir evrede bu saldırı dalgasına karşı hareketsizlik ölümle eş anlamlı.

Daha önemlisi, iktidarın çok boyutlu saldırılarıyla mücadele ederken, sadece direniş ile yetinen bir karşı duruşla başarı elde etme şansımız yok. Elbette belli bir stratejiyle, her an daha geniş toplumsal kesimleri kapsamayı hedefleyen dinamik bir tarzla hareket etmek mücadelenin başlama noktası olarak kabul edilebilir.

Son bir not, Birleşik Haziran Hareketi’nin “Hareket”i aynı zamanda bitmiş bir süreci değil, bir oluşum-inşa sürecini işaret ettiği için de değerlidir.

Artık AKP düşünsün!

Tarihte bazen çok önemli gelişmeler yaşandığı veya başladığı o anda pek fark edilmez.

Geçtiğimiz Pazar günü itibariyle Türkiye solu önemli bir sınavdan geçmeyi başarmıştır. Haziran sonrası Türkiye’nin bize yaptığı daveti, belki biraz da gecikmeli olarak kabul ettiğini ilan eden bizler, şimdi üstlendiğimiz bu sorumluluğun hakkını vereceğiz.

Toplantı Ankara’da yapıldı, İstanbul’a vardığımda ilk karşılaştığım yoldaşım beni biraz da espriyle şöyle karşıladı, “Hem birleşik, hem Haziran hem Hareket! Daha ne olsun?” 

Ben de ekledim, "Artık gerisini de AKP düşünsün!"

Hepimize kolay gelsin, yolumuz açık olsun...