HAZİRAN, HDP ve seçimler

Bu yazıyı yazmak için oturduğumda son 4 gün içinde 3000 km’den fazla yolculuk yapmış durumdayım. Bu yolculuklara neden olan toplantıların bir kısmı Parti çalışmalarıyla ilgili olsa da tümü kuruluş aşamasındaki Birleşik Haziran Hareketi (HAZİRAN) kapsamındaydı. Yanlış anlaşılmasın amacım kesinlikle şikayet değil, tam tersine HAZİRAN çalışmalarının, bu çalışmaya dahil olan herkese güç-enerji ve keyif verdiğinin bilinmesini isterim. Fakat böyle bir yoğunluk HAZİRAN dışında bir konuda yazmayı imkansız kılıyor, bunun bilinmesini istedim.

HAZİRAN umudu büyütüyor

HAZİRAN Hareketi ilk ortaya çıktığında, geçmiş pratiklerin bir sonucu olarak, bu girişimle umutlanan ve heyecanlananların kimi kaygılar, soru(n)lar dile getirdiğini biliyoruz. Bunların bir kısmı kimi zaman bu satırların yazarı tarafından da hissedildi. Bir kısmı dememenin nedeni 30 Ağustos’ta ODTÜ Vişnelik’te başlayan toplantılara ilk andan itibaren katılmış olmam. Her toplantı bu kaygıları biraz daha azalttı, bugün artık HAZİRAN’ın halkın daha geniş kesimleriyle buluşmasıyla birlikte, kaygının ve kafalardaki soru(n)ların yerini büyüyen umut ve artan heyecan alıyor.

Umuyorum bunu kesintisiz biçimde sürdürebiliriz. Bunun artık esas olarak bizlerin, HAZİRAN’a katkı koyanların elinde olması da ayrı bir keyif ve sorumluk. Her temas bir kez daha gösteriyor, Türkiye’nin HAZİRAN’a çok ama çok ihtiyacı var.

HAZİRAN bileşenlerinin en önemli ortaklığı bunun sorumluluğu ve bilinciyle hareket ediyor olmaları.

HAZİRAN’a sorulan sorular

HAZİRAN ihtiyacında ortaklaşan, ilkelerini benimsemesine rağmen kaygılarını yenememiş olan tüm dostlara, en kısa sürede yerel meclislerin toplantılarına, forumlarına katılmalarını önererek devam edelim.

HAZİRAN ile ilgili çok sayıda görüşme yapmış ve tartışmalarda bulunmuş olarak şimdiye kadar HAZİRAN ile ilgili gelen sorular arasından iki tanesinin belirgin bir ağırlığı olduğunu rahatlıkla yazabilirim. Birincisi genel seçim gündemi, ikincisi de HAZİRAN’ın Kürt hareketi ve daha özel olarak HDP-HDK’ya yaklaşımı.

HAZİRAN Hareketi henüz kuruluş aşamasında, dolayısıyla her başlığı ayrıntılı olarak ele almış, değerlendirmiş ve ortaklaşmış durumda değil. İçinden geçtiğimiz günlerde yerel meclislerimizin kuruluşları devam ediyor. Bu belli bir zaman alacak ve büyük olasılıkla Aralık ayının sonunda toplanacak olan Türkiye Meclisi pek çok başlığa dair ortak cevaplarımızı üretecek.

HAZİRAN çağrıcılarından birisi, kuruluş sürecinde sorumluluk üstlenmiş Gecici Yürütme Kurulu’nun üyesi olarak en sık karşılaştığımız iki soruya dair kısaca düşüncelerimi paylaşacağım.

Seçimler ve HAZİRAN

30 Ağustos toplantısından bu yana kimi çevrelerin bilinçli olarak HAZİRAN’ı bir seçim taktiği biçiminde görme ve/veya gösterme çabasının, en fazla sorulan sorulardan birisinin genel seçimler olmasında kuşkusuz bir payı vardır. Ancak böyle bir yönlendirme olmasa bile, seçimlere sayılı günler kala, Türkiye gibi seçimlerin genel olarak önemli olduğu bir yerde bu sorunun kaçınılmaz biçimde bir ağırlığı olurdu.

Bu güne kadar gerek çağrıcıların, gerekse destekçilerin ve katılımcıların sürdürdüğü tartışmalardan yola çıkarak söylenebilecekler şunlardır.

HAZİRAN bir seçim ittifakı veya seçimlere dönük bir arayışın ürünü değildir. Aksine adını taşıdığımız Haziran Direnişi’nin en önemli yanlarından birisi Türkiye’de hakim siyaset algısına da dönük köklü bir müdahalede bulunmasıydı. Bu müdahale ile halkın siyasete katılımı, sadece 4-5 yılda bir sandığa gitmekle sınırlandırılamaz bir boyut kazanmıştır.

Bu önemlidir ve sol açısından da sahip çıkılması gereken yeni bir çıta olarak görülmelidir.

Sandık, istisnai zamanlar ve örnekler bulmanın mümkün olduğu şerhini düşerek söylersek, esas olarak ülkemizdeki egemen sınıfın siyasetçilerini ve partilerini meşrulaştırıcı bir işlev taşıyor. Ülkemizde seçimlerin çok uzun yıllardır mücadeleyi ilerletici bir anlam kazanamadığı açık. Bunun tek istisnası Kürt hareketidir ve o alanda bile toplumsal mücadelenin kazandırdıklarının ancak bir bölümünün seçim sandığına yansıdığını görüyoruz.

Bugünün verileri ile söylersek, sokağa çıkıp hakkını arayan örneğin 100-200 bin kişilik bir güç önemli bir ağırlık oluşturabilirken, genel seçimlerde sandıktan çıkacak bir kaç yüz binlik oy Türkiye gibi büyük bir ülke için ihmal edilebilir bir güçtür. Bu nedenle Türkiye’de emekçilerin, seçim yoluyla elde edeceği kazanımlardan ziyade yaşamın her alanına yayılan militan bir mücadelenin yaratacağı birikiminin sandığa yansıtılıp yansıtılamayacağını tartışmayı tercih etmeliyiz.

Özetle ve bize göre, HAZİRAN öncelikle ve esas olarak gerçek bir toplumsal güç olmalı, gerçek bir mücadele merkezi olarak inşa edilmelidir. Ancak böyle bir ağırlık kazandıktan sonra bir seçim tartışması yapmak anlamlı olur. Aksi, esas olanı, halkın kendi örgütlerini yaratarak, mücadeleyi çok boyutlu geliştirme ihtiyacını ikinci plana atmaktır.

Eğer bu iddia hayat bulur ve Türkiye’de seçimler önemini korumaya devam ederse, bir halk hareketi olarak HAZİRAN da elbette seçimlerde halkın kendi seçeneğini, düzen dışı bir alternatifi ortaya çıkarmanın yollarını tartışmalı. Ancak önce bunun bir ihtiyaç olarak ortaya çıkacağı örgütlülüğün yaratılmasına odaklanmak daha doğru bir tercih olur.

Böyle bir örgütlülük ortaya çıktığında, örneğin İleri Haber yazarı Erkin Özalp ve arkadaşları tarafından Vişnelik sürecine destek açıklamasıyla birlikte sunulan “Haydi Girişimi” gibi alışılmışın dışındaki önerilerin çeşitleneceğini ve hak ettiği ciddiyetle tartışılabileceğini söyleyebiliriz.

HAZİRAN ve HDP-K

Esas olarak HAZİRAN’dan kaygıya kapılan liberallerin gündeme soktuğu bir diğer tez şu, HAZİRAN sözüm ona HDK’ya karşı bir alternatif olarak örgütleniyormuş!

HAZİRAN, eşitlikçi, özgürlükçü, barışın ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir ülkenin kuruluşuna katkı yapmak için yola çıkmış bir halk hareketidir.

Bir halk hareketi olmak için yola çıkıyoruz ve ille bir karşıtlıkla tanımlanacaksa hedefimizde bugün emperyalist-kapitalist düzenin en etkin siyasal gücü olarak örgütlenmiş, onun temsiliyetini üstlenmiş AKP'nin olduğunu açıkça söylüyoruz.

Dost veya düşman tüm siyasal güçleri, doğal olarak bu eksende durdukları yere göre değerlendireceğiz.

Türkiye sosyalist hareketi ile Kürt siyasal hareketi, ortaklıkları kadar herkesin bildiği farklılıkları da olan iki farklı siyasal çizgi. Geniş anlamıyla sosyalist hareket içindeki kimi güçlerin, çeşitli gerekçelerle kendilerini HDK içinde ifade ediyor olmaları bu gerçeği değiştirmiyor.

Burada uzun uzun siyasal çizgi veya niyet tartışması yapmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta siyaset, çoğunlukla niyetten bağımsız olarak, toplumsal alanda nasıl algılandığınızla ilgilidir. Böyle bakarsak, HDK’nın Kürt hareketinin Türkiye’ye seslenen bir kanalı olarak algılandığı gerçeği ortadadır. Dolayısıyla geniş kesimler için HDP’nin BDP veya diğer “Kürt partisi” olarak tanımlanan partilerden pek bir farkı yok. Bu nedenle, siyasal eleştirilerimiz-farklarımız bir yana, HDP, Türkiyeli emekçilerin, sosyalistlerin sesinin daha güçlü çıkması veya Türkiye’nin Batısında yaşayan milyonların örgütlenmesi noktasında doğal sınırlara sahip.

Örneğin sadece, HDP’nin merkezi siyasal başlığı olan Kürt halkının talepleri açısından bile bakacak olsak, HDK içinde sosyalistlerin varlığı toplumsal ölçekte bir anlam taşımıyor. HDK içindeki güçlerin Kürt sorununun çözümü ile ilgili Türkiye’nin tümünü kapsayan bir sesin yükselmesine bile istenen-beklenen katkıyı koyamadığı ortada.

Bu veriler Türkiye’de işçi sınıfının, emekçilerin Kürt sorunu dahil olmak üzere pek çok yaşamsal alanda kendi bağımsız sesini çıkarmasının ne kadar önemli bir görev olarak durduğunu gösteriyor.

HAZİRAN işte bu iddiayla yol çıkıyor.

Bu topraklarda yaşayan tüm halkların gericiliğe, faşizme ve emperyalizme karşı mücadelenin büyütülmesine, yaygınlaşmasına ve güçlenmesine ihtiyacı var. HAZİRAN, bugünün Türkiyesi'nde bunu başarmaya en yakın güçtür.

Başka başlıklar bir yana, HAZİRAN’ın Türkiye siyasetinde etkin bir güç olarak ortaya çıkması, Kürt sorununun eşit, adil, barışçı çözümüne bir katkı anlamında da çok büyük bir katkısı olacaktır.