Germek, gerilmek

Bir kişiyi ya da bir topluluğu germek istiyorsanız, olay ne olursa olsun her konu üzerinden bu gerginliği yaratabilirsiniz.

Bu nedenle, hem yurttaşların hem de onlarla hergün çeşitli nedenlerle karşı karşıya gelen kamu görevlilerinin germek ve gerilmek noktasından uzak durmaya gayret etmeleri gerekiyor. Çünkü, toplumsal barış ve huzurun yolu buradan geçiyor.

Yasaların uygulanmasında zaman zaman farklı tutumlar takınanlar, germek ve gerilmek işinin ustalarıdır. Bu konuda, çok sayıda tatbikat yapar bunu da karşıtlık üzerinden yurttaşlara yansıtmaktan çekinmezler.

Kamu görevlileri (genelde kolluk güçleri) kendileri dışındaki herkesi ‘’kanunlara uymuyor ya da uymayacak düzeyde potansiyel tehlikeli’’ gibi görüp pozisyon alıyorlar. Bunu da, genellikle muhalif duruş sergileyen herkese göstermekten çekinmiyor.

Bir gün öncesi hak sayılabilen bir şeyin bir gün sonra yasak ilan ediliyor olmasının başka açıklaması yoktur. Kaldı ki, ortada Anayasal haklar varsa ve uygulamalar bu kapsamdaysa, kolluk görevlilerinin ortaya çıkıp ‘’bu kanunsuzdur’’ demesi, aslında yasal olmayan bir durumdur.

Ama, güç onlarda olduğu için, yasal davransınlar ya da davranmasınlar hesap sorul(a)madığı için ‘germek, gerilmek’ ikileminden her zaman karlı çıkıyorlar.

Evet, herkes iyi bilir ki, ‘’Herkes, önceden izin almaksızın barışçıl içerikli protesto gösterisi yapabilir. Bu, demokratik bir haktır……….’’

Bu içerikteki bir metin, bireylerin anayasal hakları arasında sayılıyor. Ama, sadece orada yazılı kalıyor, çünkü uygulamada göz önünde bulundurulmuyor.

Onun yerine, İç Güvenlik Yasası uygulanıyor. Çünkü, torba yasa düzenlemesi içerisinde geçirilen söz konusu yasanın emniyet güçlerine tanıdığı geniş yetkilerin bir bölümü, anayasanın bu maddesine aykırı.

Böyle olunca da, İç Güvenlik Yasası’ndan güç alan, devletin değil iktidarın kolluk kuvveti konumundaki polis, önüne gelene rahatlıkla müdahale edebiliyor, suçsuz ve delilsiz biçimde gözaltına alıyor, direnen olursa da orantısız güç kullanıyor.

Dolayısıyla, bu yolla, mesleğine, kimliğine, yaşına ve duruşuna bakılmaksızın hemen herkes toplum önünde değersizleştirilme operasyonuyla karşı karşıya kalıyor.

Aslında, bu uygulama, genelde, iktidara muhalif düşüncede olanların karşılaştığı sıradan bir uygulama.

İzmit’te, nedense uzun bir aradan sonra polisin sert tutumu ortalığı gerdi. Çok sayıda insan, Cerattepe’de maden işletmesi kurulmasına karşı çıkan Artvinliler’e destek için belediye işhanı ile İnsan Hakları Parkı arasında yürümek ve orada basın açıklaması yapmak için toplanmıştı.

Bu, İzmit için sıradan bir durumdu çünkü yüzlerce kez benzer eylemler yapılmıştı. Ama, ne olduysa ya da nereden emir geldiyse polis ‘’yürütmeyiz’’ diye tutturdu. Hem de, bu yürüyüş ve basın açıklaması eylemini ‘’kanunsuz’’ diye nitelendirerek anons yapmak yoluyla.

Anayasal hak nasıl oluyor da kanunsuz oluyor ?

Bu anonsları yapan polis müdürleri bunu açıklamak zorundadır.

Bu emri kimden alıyorlar, kamuoyu bunu net olarak bilmelidir.

Yoksa, tek amaçları bu yolu kullanıp okuma ve düşünme tembeli olan halkın gözünde itibarsızlaştırma operasyonunu başlatıp sonra da gerginlikten propaganda malzemesi çıkartmak mı ?

Nedir, akıl ve mantığa dayalı bir açıklaması var mı ?

Hukukçuları dinlemezler,

Meselenin büyütülmeden anayasal hakkın kullanılması taleplerini hiçe sayarlar,

Tek söyledikleri şey ‘’emir böyle’’ demek olur.

Hiç kimse ve hiçbir makam, anayasal hakların kullanılmasını engelleyici emir veremez.

Hiçbir kanun, hiçbir kamu görevlisini bu tür emir verme yetkisiyle donatmamıştır.

Hukukçuya, doktora, öretmene, gazeteciye, öğrenciye yani kısaca her meslek grubundan insana ‘anonsla uyardık, dağılmadınız’ diyerek saldır.

Böyle bir hukuk anlayışı yok, kanunlar bu tür bir yetki vermiyor. Kanunun verdiği yetki, barışçıl olmayacağı konusunda kesin bulgular içeren gösterilerin dağıtılması ya da engellenmesi yönündedir.

Yoksa, kimse, kafasına göre, 2 gün önce aynı biçimdeki bir gösterinin yapıldığı güzergahı 2 gün sonra yasak ilan edemez.

Kaldı ki, İzmit’te Belediye İşhanı ile İnsan Hakları Parkı ya da Cumhuriyet Parkı arasındaki yol güzergahı, bu tür basın açıklamaları öncesi yürünebilen güzergahtır. Hatta, ‘’kanunsuz yürüyüş yapıyorsunuz’’ diye anons eden polis müdürlerinin zaman zaman ‘’aman, lütfen bu güzergahın dışına çıkmayın’’ ricasında bulundukları hatlardır.

O zaman şu soruyu sormak hakkımızdır…

Kim geriyor ortalığı ?

Bu yasaklama kimin marifeti ?

Kim, kendini bu kadar Anayasa’nın üzerinde görebiliyor. 

Artvin Cerattepe'de yapılması planlanan altın madenini protesto etmek için yürüyüş yapmak isteyen gruba müdahalede bulunuluyor, ortalığın karışması sağlanıyor.

Sonra, 12 kişi gözaltına alınıyor. Gözaltına alınış biçimleri, çevik kuvvete ‘itibarsızlaştırma tatbikatı’’ yaptırma gibi.

Gaz sıkıldığı yetmiyormuş gibi yerlerde sürüklemeler, tekme atmalar v.s.

Sonra ne oluyor ?

Gözaltı uygulaması yapıldığı için sağlık kontrolünden geçiriliyorlar, ardından ilgili şubede ifade alınıp serbest bırakılıyorlar.

Eeeeee, hani kanunsuz yürüyüş yapıyorlardı ?

Neden adli makamlara çıkartılmadan serbest bırakılıyorlar ?

Bu kararı kim nasıl veriyor ?

Karar merciindeki her kimse, kendini hukukun üstünde mi sayıyor ?

Sorular çoğaltılabilir elbette ama gerek de yok.

Germek ve gerilmek arasındaki ilişkiyi kamu görevlilerinin iyi bilmesi gerekir. Halkın, her olayda güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmesi huzursuzluk kaynağıdır. Toplumsal barış bir kez sekteye uğradı mı, yeniden oluşturmak için çok emek vermek gerekir.

O yüzden, unutulmaması gereken gerçek, Anayasa’nın sağladığı hakları kimsenin yok sayamayacağıdır…