Burjuva İktisadı Finansal Krizi Keşfediyor
“Merkez bankalarının bankası” diye de bilinen Bank of International Settlement (BIS); 2016 raporunda, Batı ekonomilerinde “finansal çevrim” kavramını tanımlamaya çalışıyor. “Finansal çevrim”… Kastedilen, hisse senetlerinde, tahvillerde, kıymetli kâğıtlarda her an gerçekleşen, olağan fiyat hareketleri değil; finansal sistemi tümüyle etkileyen büyük dalgalanmalardır. Artık anlaşılmıştır ki, yukarıya seyreden dalgalar, üretimden, istihdamdan, gelir akımlarından fazlasıyla koparsa, finansal sisten balonlaşır; hızla sönmesi kaçınılmaz hale gelir. Çevrimin “iniş” aşaması finansal çöküntü biçimini alır, yani “balon patlarsa”, kapitalist ekonomi tümüyle bunalıma sürüklenir.
BIS, bu nedenle finansal dalgalanmaların izlenmesine önem veriyor. On yıl önce bu konu, kapitalizmin bu saygın üst-kurumunun gündeminde değildi. Zira, “merkez bankalarının bankası” olan BIS’in en nüfuzlu üyesi olan FED’in son iki başkanı (Alan Greenspan ve Ben Bernanke); finansal kriz olasılığını reddeden iktisatçılar olarak ün yapmışlardı.
Örneğin Bernanke, FED Başkanlığına getirilmeden dört yıl önce Amerikan kapitalizmini büyük sakinlik (ılımlılık) (“the great moderation”) ifadesiyle betimleyen modelin savunucusuydu. Buna göre ABD ekonomisinin geleneksel “coşku→ durgunlaşma→ küçülme→ yeniden coşku” çevrimi tarihe karışmıştı. Ekonominin tüm öğelerinin yumuşak ve olumlu hareketler içinde seyrettiği; sistemi tehdit eden istikrarsızlıklardan arınmış; “büyük sakinlik” içinde varlığını sürdüren bir kapitalizm teşhisi ve öngörüsü yaygınlaşmıştı.
Ne var ki, bu iyimser senaryo da birkaç yıl sonrasında (üstelik Bernanke FED Başkanı iken) iflas edecekti. 2008’deki sert finansal kriz, kapitalizm tarihinin en ağır bunalımlarından birine dönüşecekti.
Bu deneyim BIS’i finansal çevrimi yakından izlemeye; “iniş” aşamasının erken sinyallerini keşfetmeye, ölçmeye yönlendirdi. Kritik değişkenler ve tehlike eşikleri belirlenecek, ölçülecek; olası bir finansal çöküntünün önlemleri peşinen aranacaktı.
Ne var ki, “erken teşhis” amaçlı bu çabalar, “nedenler” sorusuna doğrudan doğruya giremiyor. Burjuva iktisadı, kapitalizmin özünde yer alan kriz olgusuna nüfuz etmekten ısrarla kaçınıyor. Ekonomik bunalımlar, uzunca bir süreden beri Batı üniversitelerinde iktisat programlarında dahi yer almıyor.
Emperyalizmin çevresinde finans dalgaları
Biz Türkiye ile ilgiliyiz ve doğrudan doğruya temel soruyu sorabiliriz: Türkiye’de finansal dalgalanmalar var mıdır? Varsa, belirleyen etkenler nelerdir? Yanıtlar, Türkiye kapitalizminin emperyalist sistemin çevresinde yer alan konumundan hareket etmelidir.
İlginçtir ki Batı iktisat ve finans çevrelerinde “büyük sakinlik (ılımlılık)” tezi yaygınlık kazanırken, kapitalist dünya ekonomisinin çevresi beş yıllık ağır bir kriz dalgasından geçmekteydi. 1998-2002 yıllarında Doğu Asya, Rusya, Latin Amerika ve Türkiye’yi sarsan krizlerden söz ediyorum. Metropol sermayesinin bu bunalım döneminden kazançlı çıktığı da biliniyor. Dolayısıyla, neoliberal iktisadın bu tarihlere denk gelen abartılı iyimserliği, aslında, bir emperyalizm güzellemesiydi.
Burjuva iktisatçılarının incelemekten kaçtığı bu kriz dalgasının nedenlerini, gelişimini Marksist iktisadın emperyalizm-bağımlılık perspektifinde hareket eden araştırmacılar çözümledi. Örneğin UNCTAD, hiç gecikmeden çevre ekonomilerindeki krizleri bu çerçeve içinde mercek altına aldı; bulgularını 1998 ve sonraki tarihlerde Trade and Development başlıklı raporlarda yayımladı.
Bu incelemelerin ulaştığı temel sonuç, Türkiye için de geçerlidir: Çevre ülkelerinde finansal sistemin ve tüm ekonominin genişleme-durgunlaşma-iniş aşamaları, yabancı sermaye hareketleri tarafından belirlenmektedir. Farklı bir ifadeyle, yabancı sermaye hareketleri ile oluşan finansal çevrim, ekonominin gelişim doğrultusunu da biçimlendirmektedir.
Bu genel saptama hareket noktasıdır. Sermaye akımlarının ayrıntılı dökümü; her birinin iç talebin öğelerini, hangi kanallarla, nasıl etkilediği bir sonraki aşamada araştırılmalıdır.
Türkiye: Beş yılda yedi finans dalgası
Sermaye hareketlerindeki iniş-çıkışlara göre 2011 ve sonrası Türkiye ekonomisinin finansal çevrimlerini belirleyebiliyoruz. Aşağıdaki tablo, çevrimleri bu hareketlere göre tarihlendiriyor.
Yabancı ve Toplam Sermaye Hareketleri: Aylık Ortalamalar, Milyon $ ve % Değişim
Dönem | Özellik | Yabancı sermaye | % Değişim | Toplam sermaye | % Değişim |
2011 Ocak-Temmuz | Artış: 7 ay | 5700 | +36,5 | 8482 | +98,6 |
2011 Ağustos-2012 Nisan | Düşme: 9 ay | 3728 | -34,6 | 4220 | -50,2 |
2012 Mayıs-2013 Mart | Artış: 10 ay | 7484 | +100,7 | 7093 | +68,1 |
2013 Nisan-2014 Nisan | Düşme:13 ay | 4222 | -43,6 | 4995 | -29,6 |
2014 Mayıs-2015 Ocak | Artış: 8 ay | 6058 | +43,5 | 4499 | -9,9 |
2015 Şubat-2016 Ocak | Düşme:12 ay | 2698 | -55,5 | 1331 | -70,4 |
2016 Şubat-2016 Haziran | Artış: 5 ay | 5068 | +87,8 | 4978 | +274,0 |
Kaynak: TCMB ödemeler dengesi tablolarından yapılan hesaplamalar.
Finansal çevrimin aşamaları (finans dalgaları) yabancı sermaye hareketlerine göre tanımlanıyor. Aylık akımları, 12 ay öncesiyle karşılaştırıyoruz. Artış, finans dalgasının yükselme aşamasına işaret eder. Düşme başlar ve devam ederse, iniş aşamasına girilmiştir.
Dönemler, buna göre belirleniyor. Ocak 2011-Haziran 2016 arasında (beş buçuk yılda) ekonominin yedi finansal dalgadan (çevrimden) geçtiği belirleniyor. Bunlardan dördü yükseliş, üçü iniş aşamasıdır. Kapsanan aylara bakılırsa, yabancı sermaye hareketlerinde 32 ay “artış”, 34 ay “düşme” gözlenmiştir.
Çevrimlerin süreleri farklıdır; 5 ayla 13 ay arasında değişmektedirler. Bu nedenle yabancı sermaye girişlerinin toplamını karşılaştırmak yanıltıcıdır. Bunun yerine, her aşamada gerçekleşen ortalama aylık sermaye girişi kullanıldı. Tablo, sütun 4’te yer alan artış/iniş yüzdeleri, aylık akımların değişim oranlarıdır. Örneğin, 2011 Ağustos’ta başlayan 9 aylık “iniş” aşamasında, aylık ortalama yabancı sermaye girişi 3,7 milyar dolardır. Bir önceki dönemde (2011 Ocak-Temmuz’da) gerçekleşen aylık 5,7 milyar dolarlık sermaye girişine göre %35 dolayında gerileme söz konusudur (bk. tablo sütun 4, satır 2).
Tabloda üç “iniş” aşaması yer alıyor. Bunlardan hiçbirinde yabancı sermaye “net çıkış” (eksi değerler) göstermemiştir. Öyle bir durum, ekonomiyi küçülme ve (bazen) finansal krize sürükler. 1994, 1998-99, 2001 ve 2008-9’da bunalıma yol açan “net çıkış” ayları yaşanmıştı. İncelediğimiz altmış ayda bu doğrultuda bir şok yoktur.
Yabancı sermaye akımları, finansal çevrimin ana belirleyicisidir. Bu etkene iki öğe eklenir; bunlar finans dalgalarını pekiştirir veya hafifletir.
Birincisi, Türkiyeli şirket, banka ve bireylerden kaynaklanan sermaye hareketleridir. Bunlar, genellikle “net çıkış” gösterirler; böylece dış kaynak girişlerinin bir bölümünü ekonomi dışına taşırlar.
İkincisi ise, kayıt dışı sermaye giriş ve çıkışlarıdır. AKP yıllarında bu kalem genellikle “net giriş” göstermiştir. Orta Doğu batağının, kirli dış ilişkilerin Türkiye’ye yansıması söz konusudur.
Bu iki öğeyi de ekleyelim. Yabancı, yerli ve kayıt dışı sermaye akımlarının toplamı, sütun 5’te; aylık değişim oranları da sütun 6’da yer alıyor.
Toplam sermaye hareketlerindeki dalgalanma, incelenen yedi dönemin beşinde yabancı sermaye akımlarının etkilerini pekiştirmiştir. Ana neden, kayıt dışı paranın genellikle yüksek düzeyde net giriş göstermesidir. Altı çevrimde yabancı ve toplam sermaye akımları, aynı doğrultuda (“artış”” ve “iniş” olarak) hareket etmiştir. Tek istisna 2014 Mayıs-2015 Ocak dönemidir. Bu sekiz ayda yerli burjuvazi ile kayıt dışı fon yöneticileri, yabancı sermaye girişlerindeki artışın tümünü ülke dışına aktarmışlardır.
Ya 15 Temmuz sonrası?
Şubat-Haziran 2016’yı kapsayan son (beş aylık) yükseliş aşaması, 15 Temmuz şoku ile son buldu mu?
Sermaye hareketlerinin darbe girişiminden ve sonraki politik gerilimlerden etkilenmemesi mümkün değildir. Bu aylarda, dünya ekonomisinde “yükselen piyasalar” lehine “risk iştahı” artmıştır. Türkiye, bu olumlu ortamdan dışlanacak mıdır?
Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının yakın gözetimindeyiz. Fitch 19 Ağustos’ta, Moody’s Ekim ortasında Türkiye’nin “yatırım yapılabilir” konumunu gözden geçirecek. Banker Timothy Ash, olumsuz bir karar çıksa bile fazla önem vermiyor: “Derece düşürülme şoku, varlık (hisse senedi, tahvil) fiyatlarını belli bir düzeye indirdikten sonra, yatırımcılar Türkiye’ye tekrar yöneleceklerdir. Zira, Türkiye’de kamu borçlarının milli gelire oranı düşüktür; bankacılık sistemi sağlamdır; hükümet ve toplumda iş çevreleri lehine güçlü bir kültür yerleşmiştir.” (Financial Times, 10 Ağustos).
Bu banker, 17/25 Aralık dalgasının kokuları sürerken (27 Mart 2014’te); müşterilerine şu tavsiyede bulunmuştu: “Burnunuzu tıkayıp, Türkiye’deki kâğıtlara atlamanın zamanıdır: Fiyatlar yeterince düştü…” Bu tavsiyeye hemen uyan yabancı rantiyeler, Türkiye’deki finansal çevrimin bir ay sonra başlayacak ve dokuz ay sürecek olan yükseliş aşamasını (bk tablo, satır 6) yakaladılar; nemalandılar.
Banker Ash’a göre, Türkiye piyasalarındaki olası düşmeler geçicidir; sonunda “hükümet ve toplumda iş (yani “sermaye”) çevreleri lehine yerleşmiş olan güçlü kültür” belirleyicidir; gerisi (Gülen, Obama, Putin, hatta Erdoğan) teferruattır.
“Sermayenin kültürü” devam ettikçe haklı da çıkabilir. Onun ve muhataplarının amacı bellidir. Bir de, bizim gibi, sözü geçen “kültür” ile kavgalı olanlar var.