Eleştirel bilinç

Varlığın düşünceden önce geldiği, materyalizmin her şeyin üzerinde yükseldiği başlangıç önermesidir.

Öte yandan, insan düşünen, kendi ölümlü varlığının farkında olan bir türdür. İnsan türünü, en gelişmiş hayvandan ayıran yapacaklarını önceden zihninde tasarlama yetisidir.

İnsan toplumsal bir varlıktır. En önemli toplumsal etkinlik, maddi toplumsal yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir. Toplumsal insan, üretim etkinliği içinde insanların birbirleriyle kurdukları karmaşık, çok boyutlu, çok yönlü ilişkiler bütünü üzerinde var olur.

İnsan bilincini, bu çerçevede, doğal ve toplumsal ilişkiler temeli üzerinde yükselen, anlama, yorumlama, duygu, sezgi, arzu vb. tüm düşünsel ve duyusal süreçlerin bileşkesi olarak oluşan farkında olma, bilme ve davranma bileşkesi olarak tanımlamak yanlış olmaz.

Sömüren-sömürülen, yöneten-yönetilen, ezen-ezilen ilişkilerine itirazın eleştirel-devrimci bilincin ilk adımı olduğunu söyleyebiliriz. İtiraz edenlerin tutumlarını düşünsel-felsefi düzeyde temellendiremedikleri, bu ilişkilere yol açan nedenleri ve toplumsal failleri tanımlayamadıkları, bu ilişkilerin yerine neyi, nasıl koyacaklarını bilemedikleri durumlarda bile eğer sonuçlara itiraz ve eylem varsa orada gelişmemiş haliyle bilinç de var demektir. Doğal olarak bu formülasyon, farklı bilinç ilişkileri ve biçimleri olabileceği anlamına geliyor: Teorik bilinç, tarih bilinci, siyasal bilinç, sınıf bilinci vb.

Farklı bilinç biçimlerinin tanımı ve tasnifi bu yazının konusu değil. “Eleştirel bilinç” kavramını anlaşılır kılmak için gerekli olan birkaç noktaya değinmekle yetineceğiz.

***

Marksistler açısından, toplumsal süreç ve ilişkilerin ilk bakışta görünmeyen özünü kavramanın yordamı teorik soyutlama ve bilimsel çözümlemedir. Marx, bunun için komünistlerin proleter sınıfın teorisyenleri olduğunu yazmıştır. (Felsefenin Sefaleti, Sol Yayınları, Ankara 1999, s. 123)

Marksizm, var olan dünyanın ve onu akılcılaştıran teorilerin bütünsel-köktenci eleştirisi üzerinden inşa edilmiştir. Var olan her şeyin yok edilmeyi hak ettiğini bilimsel olarak ortaya koyduğu için devrimci, eleştirisinin mantıksal sonuçlarıyla tutarlı yeni bir dünya önerdiği için kurucu eleştiridir. 

Bugün, komünistlerin, Marksist eleştiriyi, teorik ve pratik olarak yeniden üretmeleri gerekiyor. Kapitalist üretim tarzının, sömürü, hükmetme ve “zor” ilişkilerinin özüyle ilgili temel önermeler geçerliliğini koruduğu için “Marksist”, üretim ve emek süreçlerinde, sınıfsal ve sınıflararası ilişkilerde, genel olarak sermaye-devlet, daha dönemsel olarak sermaye grupları ve kapitalist-emperyalist devletler arasındaki ilişkilerde, ideoloji ve kültür alanında sınıf mücadelesi ve komünist program açısından önemli değişiklikler gerçekleşmekte olduğu için “yeniden”.

Kapitalizm,  dünya nüfusunun çok büyük bir çoğunluk için yarattığı akıl almaz sınıfsal eşitsizlik, yoksulluk, yoksunluk, şiddet, militarizm, göç, korku, gelecek güvensizliği, gericilik, ırkçılık, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, ekoloji düşmanlığı vb. ile çoktan yok edilmeyi hak etmiş, ayrıca teorik ve tarihsel sınırlarına dayanmış bir dünya sistemidir.

Dönemin bizden istediği, her gün,  çoğumuzun bildiği bu sonuçları yakınmacı bir dille sayıp dökmek değil, bir yandan kök nedenin sömürü düzeni olduğunu sergilerken, aynı zamanda mantıksal sonuçları kurucu olan köktenci-devrimci eleştiri silahını kuşanmaktır.

“Sonuçları kurucu olan” eleştiri”yle, yıkılması gerekeni gerekçeleriyle ortaya koyarken, bugünkü toplumun komünizmi pratik bir zorunluluk haline getirdiğini bilince çıkaran eleştiriyi kastediyorum. Güncel kapitalizm “yarattığı cehennem güçlerine artık söz geçiremeyen bir büyücüye” (Komünist Manifesto) bugün daha çok benziyor. Başka yazılarda açmayı deneyeceğim; güncel kapitalizm, insanlığı bir yandan büyük bir yıkım ve barbarlığa sürüklerken, bir yandan da komünizmin maddi-teknik önkoşullarını hazırlıyor.

Yine açmak ve tartışmak üzere, bugün bir toplumsal devrim düşünce ve pratiğinin kapitalizm eleştirisi/komünizmin zorunluluğu ve olanakları üzerinden canlandırılabileceğini, ateşlenebileceğini düşünüyorum.

***

Buraya kadar yazılanların söz ve söylem düzeyinde kaldıkları, pratik eleştiri ile bütünleşmedikleri sürece gerçek yaşamda gerçek sonuçlar yaratmayacağı açıktır.

Pratik eleştiri ise, harekettir;  mücadeledir. En başta, sınıf mücadelesi, kitlelerin, doğrudan, kendiliğinden ya da örgütlü eylemleridir. 2013 Gezi isyanı yakın zamanların en önemli toplumsal mücadele pratiğidir. Tek adam devletine doğru gidişe yöneltilmiş pratik eleştiridir.

Emekçi sınıfların, kitlelerin doğrudan bağımsız eyleme geçmediği dönemlerde mücadele farklı biçimlerde sürüyor. Direnç ve direngenlik, böyle dönemlerde önemleri artan, birbirine yakın ama farklı iki mücadele tarzıdır.

Direnç (rezistans) ya da direniş bir etkiye karşı koymayı anlatıyor. Örnek olsun, Nuriye Gülmen ile  Semih Özakça’nın aylar süren eylemleri devrimci direnç örneğidir. OHAL ve savaş koşullarındaki uygulama ve dayatmalara her gün bir biçimde tepki koymak da direnmedir. Direnç,  egemenlerin iradesini geçersiz kıldığı, boyun eğilmediğini örneğin gücüyle ortaya koyduğu için yol göstericidir. Bir tek insan bile yapmış olsa, sonuçları toplumsaldır.

Direngenliği ise, daha çok, egemen ideoloji ve kültürün günlük yaşama uzanan dayatmalarına “karşı” ısrarlı ve inatçı bir tutumu sürdürmek, yaşamın içinde ilmik ilmik devrimci karşı kültür örme çabası olarak anlıyorum. Komünistlerin bulundukları her yerde komünal-komünizan kültürleşme yuvarları için özgüven, cesaret ve inatla çalışmaları, yeni bir “gelenek” yaratmaları gerekiyor. Toplumsal dokuyu, toplumsal devrime hazırlamak, günlük yaşam ilişkilerinde kazanılacak mevzilerden, birikimlerden geçmektedir.

Suyun taşı delen gücü de, yağmur taneciklerinin sürekliliğinden gelmiyor mu?