1929 yılında çekilen Kaçakçılar filminin çekimleri sırasında yaşanan trafik kazasında, aşağıdaki karenin çekilmesinden kısa bir süre sonra direksiyonda bulunan Talan Artemel’in kullandığı araç kaza sonucu bir oyuncu yaşamını yitirmiş, elinde silah bulunan Sait Köknar ise yüzü parçalandığı için oyunculuğu bırakmak zorunda kalmış (Tarih Dergisi, Sayı:05, Ekim, 2014).
Bildiğim kadarıyla bu bir film setinde kayıt altına alınan ilk ölüm ve yaralanmayla sonuçlanan olay, muhtemelen sinema tarihimizde öncesinde de ama küçük ama büyük olaylar yaşanmıştır. Halen de yaşanıyor ve yaşanmakta, o yüzden dizi ve sinema setleri, biraz genişletirsek reklam çekimleri, genel olarak da set çalışmaları kesinlikle riskli bir çalışma alanı. Bu ve önümüzdeki hafta iki bölüm halinde burada çalışanların karşılaştıkları sorunlardan, yapılan çalışmalardan ve bu alanda örgütlü bir şekilde faaliyet gösteren sendikaların hedeflerinden söz etmeye çalışacağım.
Hiçbir şey sanıldığı gibi değil!
Evet, özellikle bu ifadenin altını çiziyoruz. Çünkü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na sorarsak sinema filmi, video ve televizyon programları yapım faaliyetleri (belgesel yapımcılığı dahil) "Az Tehlikeli" olarak nitelendirilmiş! Bu nitelendirme İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliğin 2. maddesinde yer alan "İşyerinde birden fazla asıl iş tanımına uygun faaliyetin yürütülmesi halinde, bu işlerden tehlike sınıfı yüksek olan iş esas alınır" ifadesiyle de çelişiyor aslında.
Zira sinema, dizi, reklam ve benzeri sanatsal faaliyetlerin işyerleri olan setler karmaşık ve değişken yapılarıyla, birden fazla asıl iş tanımına uygun faaliyetlerin yürütüldüğü ve bu özelliği gereği de içinde işçi sağlığı ve güvenliği ile ilgili geniş çapta riskleri barındıran çalışma alanlarıdır. Setlerindeki çalışmalar inşaat, elektrik, elektromekanik, mekanik işleri içermekte, kimyasal ve patlayıcılarla çalışmayı, motorlu taşıtların kullanımını gerektirmektedir. Bu bakımdan kimi zaman çok tehlikeli, kimi zaman ise tehlikeli işlerin yoğunlaştığı bir sektördür. 2008 yılında Sonbahar dizisinin çekimlerinden kostüm kamyoneti ile dönmekte olan ve sette kuaför olarak çalışmakta olan Deniz Altuntaş 22 saat çalışmanın ardından kamyoneti kendisi kullanırken kaza yapan kamyonetin içinde sette makjöz olarak çalışan Zehra Sezgin ve asistan olarak çalışan Tülay Ergeldi hayatlarının kaybetmişlerdir. 2012 1 Mayısı'ında ise Selin Erdem, Arka Sıradakiler setinde catering arabasının altında kalarak hayatını kaybetmişti.
18.01.2014 tarihinde, ‘Medcezir’ dizisinin cenaze sahnesinde setin catering işlerini yapan şoför direksiyon başında kalp krizi geçirmişti. Haberi veren internet sitelerinin hiçbirisinde şoförün ismini öğrenmek mümkün değildi, ama dizi oyuncularının ne kadar da üzüldüklerini, nasıl şok yaşadıklarını gayet medyatik bir şekilde öğrenme fırsatı bulduk.
25.02.2014 tarihinde, Ayazağa'da Ata Film Stüdyosu'nda reklam çekimi sırasında platform çöktü. Olayda yaralanan 15 kişi çeşitli hastanelerde tedavi altına alındı.
12 Eylül 2014 tarihinde ise Türkiye’nin en çok çalışan setlerinden biri olarak değerlendirilen Star TV’deki Kaçak Gelinler dizisinin Sarıyer’deki çekimlerinin sona ermesinin ardından, set çalışanı Engin Küçüktopuz kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Dizi çekimleri sırasında 1 ila 4 saat uykuyla yoğun tempoyla çalışıldığı iddia ediliyordu ve İşçilerin üç günde 45 saate tekabül eden bir tempoda çalıştığı ve Engin Küçüktopuz’un ölümünde bu koşulların rol oynamış olabileceği tartışılıyordu…
Bunlar gibi sayısız “kaza”, ölüm ve yaralanma… Renkli ve medyatik bir alan, ancak bir açıdan bakıldığında, resmen seri üretime geçmiş, yurtiçine ve yurtdışına birim zamanda maksimum dakika dizi satmaya çalışan bir endüstri! Çalışma koşulları ise çoğu zaman katlanılmaz boyutlarda. Aslında bu seri üretim süreci emeğin değersizleşmesini de beraberinde getiriyor. Set çalışanlarının ücretleri düşük, o pek çok dizide gördüğümüz, aşina olduğumuz, yolda görünce selfie çektirmek için can attığımız (!) oyuncuların büyük bir kısmının aldığı ücretler hiç de yüksek değil ve ciddi anlamda güvencesizlik söz konusu. Set çalışanları çoğu kez ücretlerini geriden alırken, çalışma saatlerine dair bir standart yok. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri ise yetersiz bile demiyorum, kesinlikle “aa burası sanayi mi, şantiye mi?” şeklinde karşılanabiliyor.
Oyuncu, ışıkçı, makyöz, görüntü yönetmeni, boomcu… Ortak kader, ortak mücadele
Bu alandaki iş risklerine ilişkin haftaya daha ayrıntılı yazmaya çalışacağım. Bu hafta daha çok oyuncular cephesinden bakıp, işin güvencesizlik boyutundan biraz söz etmeye çalışayım. Bu alana dair Oyuncular Sendikası eski Başkanı Mehmet Ali Alabora, yeni başkan Meltem Cumbul ve yeni yönetim kurulu üyeleri, tüm bu çalışmalarda her zaman emek harcayan Gizem Arlı ile görüşmeler, toplantılar yaptık. Sine-Sen sendikasından başkan Zafer Ayden ve Melih Biçer ile görüşmelerimiz oldu ve özellikle Melih arkadaşımızın organize etmesiyle farklı mesleklerden set emekçileriyle toplantılar, dizi setlerine ziyaretler ve mülakatlar gerçekleştirdik. Bu çalışmalarımızda amacımız “Sinema ve Dizi Setlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetmeliği Taslağı” hazırlayıp, bunu hazırlaması, yayımlaması, uygulaması ve uygulatması gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na sunmaktı. Taslağımız hazırlandı, Bakanlık’a sunulacak ve bu çalışmalar daha kapsamlı bir şekilde devam edecek.
Bu çalışmalar sırasında, ilk önce oyuncular cephesinden olaya bakmaya çalışayım. Gerek M.Ali Alabora gerekse de Meltem Cumbul ve Oyuncular Sendikası yönetim kurulu, çok doğru bir noktada duruyorlar. Hep vurguladıkları şu: “Biz de diğer set çalışanları gibi 'işçi'yiz, kaderimiz ortak ama 'işçi' olarak görülmüyoruz, güvencemiz yok sayılıyor”. Meltem Cumbul’un pek çok yerde altını çizdiği husus çok önemli: “Tüm oyuncuları SGK’lı yapacağız!” Çok basit görünen bu hedefin ardında aslında çok ciddi tartışmalar yaşanıyor. Burada sorun şu, oyuncular eski adıyla Bağ-Kur sigortalılığı olan 4/b sigortalısı sayılıyor. 4/b’lilik kendi nam ve hesaplarına çalışan kişilerin sigortalılığı, bir başka ifadeyle oyunculara esnaf muamelesi yapılmış oluyor!. Bu konuda Bakanlık ve yapımcılar oyuncular için de en uygun sigortalılık şekli budur diyor; gerekçeleri ise şu: “uygulamada oyuncular aynı anda birden fazla projede yer alırlar, o yüzden nasıl diğer ücretliler gibi bir statüye sokacağız”. Bu konuda Birol Güven ile Ali Tezel arasındaki tartışma belki hatırlanacaktır. Ali Tezel, Yapımcı Birol Güven’in dizilerinden olan “Çocuklar Duymasın” dizisinde uzun yıllarda 110 bölümden fazla oynayan Osman Gidişoğlu için "Birol Güven tek bir gün bile SSK primi ödememiş. Hani, sigortasız çalışanın yoktu Birol, hani hem de gerçek ücretlerden ödüyordun. Madem öyle SGK müfettişlerinin istediği defterlerini neden göndermedin de koşa koşa Bakana ve SGK Başkanına bizi kurtarın diye gittin.” ifadesiyle ciddi bir tartışma başlatmıştı. Birol Güven’in yanıtı ise “Oyuncular kendi sosyal güvenliklerinden kendileri sorumludur” şeklinde olmuştu.
Bu tartışmaya Oyuncular Sendikası’nın bakışı ise son derece sağlıklı, zira kendilerini diğer set çalışanlarından farklı görmedikleri gibi “biz de işçiyiz” diyorlar aslında. İşin şöyle bir boyutu da var, gerçekten de çoğunun yüzüne aşina olduğumuz, beğenerek izlediğimiz, hayranı olduğumuz oyuncular hiç de astronomik ücretler almıyorlar. Sektörde gerçekten astronomik ücret alan “star”ların sayısı çok da fazla değil. Sanılanın aksine, güvencesiz, gerçekten gelecek kaygısı taşıyan ve aynı zamanda setlerdeki yoğun çalışmalar sırasında ölüm ve yaralanmalarla karşı karşıya kalan “sanat emekçileri” ile karşı karşıya olduğumuz bilinmeli.
Oyuncuların talebinin bir başka boyutu daha var, zira 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası Madde 2-2 “Ancak aşağıda belirtilen faaliyetler ve kişiler hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz derken”, ç bendinde “Çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar”ı da yasanın dışında tutuyor ve Yapımcılar bu noktadan hareketle “Oyuncular kendi işçi sağlığı ve iş güvenliğinden sorumludur, çünkü bizim işçimiz, çalışanımız değildirler” iddiasını öne sürüyor. Bu iddia gerçekten de sette emekçi olarak çalışan oyuncuların tamamen değersizleştirilmesi demektir. Yapımcı Birol Güven’in oyuncular için “onlar serbest meslek erbabıdır ve kendi sosyal güvenliklerinden kendileri sorumludur, sanatçılarımız düzenledikleri serbest meslek makbuzu ile ücretlerini alırlar ve sosyal güvenlik şemsiyesinde 4b'li (BAĞKURLU) olarak bulunurlar” şeklindeki ifadesine karşı Meltem Cumbul’un “tüm oyuncuları SGK’lı yapacağız” ifadesinin ne kadar da önemli olduğu anlaşılacaktır. Hem oyuncuların güvencesi, hem işçi sağlığı ve iş güvenliği kapsamı, hem de diğer set emekçileriyle ortaklaşması için bu mücadele son derece önemli…
Bu haftalık bu kadar diyelim ve önümüzdeki hafta ayrıntılı bir şekilde set çalışmaları sırasında oyuncuların ve set emekçilerinin maruz kaldığı riskler ve bunlara karşı yapılması gerekenlerden söz edelim….