Bizim Ekim’imiz nerede?

Büyük Ekim Devrimi’nin 97. yılını kutluyoruz. Kutlamanın kendisi de özel ve kıymetlidir elbette, ancak ardındaki ısrarcı ve kararlı irade açığa çıkarılamazsa, doğum günü şenliğinden ibaret kalırsa, faydası da hatırası da gelip geçici bir mutluluk ya da hüzün vermekten öteye geçemez.

Bu nedenle, Ekim Devrimi’nin kutlanmasına, tarihten gelip bugüne uzanan keskin bir bilincin ve pratiğin eşlik etmesi kaçınılmaz.

Kısacası, Ekim’i kutlamakla sınırlı bir “vicdani” performans, Ekim’den başka kutlayacak devrim yaratamaz.

Demek ki, Ekim, bir yandan göğsümüzü kabartan ve umudumuzu yeşerten kolektif hafızamız olarak kutlanacak, öte yandan ise Ekim’deki bilinç, irade, cüret ve kararlılık bugüne doğru çekiştirilecek. Ekim, her noktasından günümüze, bizim ülkemize, bizim gündelik mücadelemize doğru uzatılacak. 1917’nin Ekim’inden, şimdinin, bugünün Ekim’i doğurulacak.

İlk bakışta imkansız sanılabilir. Oysa biraz tarih kurcaladığımızda, Ekim’in bizim topraklarımıza taşınmasının sanıldığı kadar zor olmadığı görülecek.

Bir kere, Ekim’i yaratanlar, büyük ve kutsal kahramanlar değil, çoğu aç, yoksul, işsiz, itilip kakılmış, bir köşeye atılmış emekçiler. Çöken, çökerken de tüm ülkeyi derin bir bataklığın içine doğru çekiştiren sömürü düzeni, Şubat’ta da Ekim’de de bu halk tarafından alaşağı edildi. İçlerinde büyük sanatçılar, düşünürler, aydınlar ve tabii ki devrimciler de vardı, ancak Rus gericiliğinin kökünü kazımak en başta kalabalığı ölçülemeyen bu emekçi halkın, yoksul köylülerin, perişan askerlerin eseriydi.

Bolşevikler de bu manzaraya aykırılık oluşturmuyorlardı. En derin entelektüel birikimi en zorlu yaşam şartları ile buluşturmuş, zaman ve enerjilerinin neredeyse tümünü devrim mücadelesine ayırıp kişisel yaşamlarını “asgari standartlar”a kadar mütevazılaştırmış, kendilerini gösterişten, süsten, kibirden en uzak noktaya yerleştirmişlerdi. Moskova’nın, Petersburg’un, Rus kasaba ve köylerinin yoksul halkıyla yan yana ve omuz omuza olabilen Bolşevik devrimci tipi, sadece edebiyatın ürünü değil, gerçek yaşamın yansımasıydı.

Velhasıl, Büyük Ekim Devrimi’ni sırtlanan işçiler ve devrimciler, bizim kadar yoksul, fedakar ve inançlıydı. Ne tanrısal bir kudrete ne de dehaya sahiptiler.

Ekim’in bizim topraklarımıza taşınmasını kolaylaştıran ikinci neden ise, ki burası her geçen gün önem kazanıyor, yaşamakta olduğumuz ülkenin ve dönemin 1917 Rusyası’na giderek benzemekte oluşudur. 1917’ye geldiğimizde Rusya, bir uçurumun kenarına tutunmuş çaresiz bir toplumdur. Ülke ya işçilerin ve yoksul köylülerin kanını emerek, durduğu yerde çürüyerek yok olacak ya da kendini en çevik sıçrayışla ileriye atıp düşmek üzere olduğu uçurumdan kurtulacaktır. Sosyalizm, geniş halk kitleleri için gerçek bir seçenek haline, bu zorunluluk ve koşullar içinde gelebilmiştir.

Deyim yerindeyse, Rusya, çağın tüm gerici ve ilerici güçlerinin, karanlık ve aydınlık tarafların, haklı ile haksızın, meşru ile gayrımeşrunun burun buruna geldiği bir dönemden geçmektedir. Bolşeviklerin halka gösterdiği, ilericilerin, aydınlıktakilerin, haklı ve meşru olanların öne çıkmaması durumunda, gericiliğin, karanlığın, haksızlık ve gayrımeşruluğun tümüyle egemen olacağıdır. Bolşeviklerin Rusya’nın emekçilerine anlattıkları, keskin ve kökten bir kopuş olmadığı sürece, karşı karşıya kaldıkları zulümden asla kurtulamayacaklarıdır.

1917’nin Ekim’inde ayaklanıp, iktidara el koyan işçiler, köylüler, kadınlar, askerler ve devrimciler, tarihin tam da bu kavşak noktasında ipleri eline almış oldular.

Ekim’in emekçi halkı, yalnızca kendi yaşamlarını değil, ülkelerinin kaderini de kurtarmış oldular.

Gelelim soruya: Bizim Ekim’imimiz nerededir ve ne zaman gelecek?

Böylesi bir soruya kehanet türünden yanıt verilemeyeceği açık olsa gerek. Ama tarihini ve dakikasını olmasa da, yolunu yordamını saptayabilmemiz mümkün şimdiden.

Türkiye’nin, bizim ülkemizin kurtuluşu başımıza musallat olmuş gerici ve sömürücü iktidarla Validebağ’dan Yeşilbahar’a, Soma’dan Ermenek’e, Yırca’dan Kaz Dağları’na kadar her adımda mücadele etmeyi sürdüren emekçi halkımızın elleriyle gelecektir.

Bu çürümüş iktidar elbet yıkılacaktır; ancak kurtuluş ancak bu iktidarı halk yıkarsa mümkün olacaktır.

Halkı geriye çekmeye, iktidarla mücadeleyi sahte peygamberlere havale etmeye niyetlenen her girişim, mevcut sömürü düzeninin devamını sağlamaktan başka bir amaca hizmet etmemektedir.

Rusya’da ayaklanan halk, bir araya gelmiş işçi ve emekçilerin gücünün karşısında hiçbir şeyin duramayacağını nasıl göstermişse, bizim Ekim’imizde de el ele vermiş halkımıza hiçbir şeyin boyun eğdiremeyeceği görülecektir.

İşte bizim Ekim’imiz burada, birleşmiş emekçi halkımızın kararlı ve dirayetli mücadelesindedir.

Büyük Ekim Devrimi, yüzüncü yaşına doğru ilerlerken, arkasındaki bilinci ve iradeyi de her geçen gün daha fazla dayatmaktadır bizlere.

Ekim, dört koldan bize, bugüne, ülkemize doğru uzanmaktadır.

Kim bilir, belki de yüzüncü yılda çifte kutlama yapmak da mümkün olacaktır