Bir 'utançla yüzleşme' teklifi olarak ensest

Melis Alphan’ın, “toplumun %40’ı ensest, Murat Başoğlu’na niye şaşırıyorsunuz”  yazısı  ile bir kez daha manşetten ensest gündemiyle cebelleşir olduk. Yazı üzerinden gericiler ‘Türk Milletini aşağılama’ ağlaşmasıyla tehditler savurdular.  

Tehditin kendisi de örnek olay bir ensest sahnesinden, en çok gizlenen cinsel saldırı suçundan farklı değildir işin ilginç yanı. Öyle ya biz bir aileyiz, elaleme karşı böyle bir olayın gündeme gelmesi, kutsal ailemizi yerle bir edecektir. Bu tehditleri savuranların, yıllarca çocuğa süren tecavüzü ‘kendi bahçemin meyvesi’ diye savunandan ya da ‘öz kıza şehvet duyulabilir’ diyen fetvacılardan özde hiçbir farkı yoktur.

Ensest gücünü tam da gizlilikten alır. Açığa çıkması çok zordur.

Ensest, yeme bozukluğu şikayetiyle hastaneye götürülen erkek çocuğunun yakını tarafından oral sekse zorlandığı anlaşıldığında ortaya çıkar örneğin ya da karın ağrısı çeken kız çocuğunun hamile olduğu tespit edildiğinde gündeme gelir.

***

Türkiye toplumunun yüzde kırkının ensest ilişkiler kurduğu iddiası kuşkusuz çok sarsıcı. Uzun uzadıya ensest  tanımının nasıl yapıldığı, bunun fazla geniş mi yoksa tam da olması gerektiği gibi mi kısmına değinemeyeceğiz. Sonuçta tüm bu tanımlar kültürel ve tarihsel süreçlerden bağımsız değildir. Sözgelimi viktoryen dönem Avrupa’sı için ensest yasadışı bir şey olarak görülmüyordu. Uygunsuz bir davranıştı ama cezası yoktu. Bu konudaki ilk yasal düzenlemeler 1908 gibi geç bir tarihte ortaya çıktı. Ya da Mısır gibi kadim kültürlerin yüzyıllar boyunca(MÖ-1570-1397) baba-kız evliliği türünden ensesti, bir mülk rejimiyle bağlantılı kutlu bir şey olarak gördükleri hatırlanabilir(1)

Dolayısıyla “neyin ensest neyin ensest değil” olduğu sorusu siyasal rejimlerle de oldukça bağlantılıdır. Akraba evliliğinin ayıplanması gereken bir geri kalmışlık örneği olarak anıldığı yakın bir tarihten, ensest tartışmasının bile 301’lik bir vatana ihanet temasına dönüştüğü bugüne yaşanan büyük dönüşüm gözlerimizin önündedir. 

Genel bir tanımı benimsersek, geniş ya da dar olarak bir ailede güçlünün güçsüz ve rıza ehliyeti bulunmayana(çocuk)  uyguladığı her türlü cinsel şiddet ensest kapsamına girmektedir. Ne ki burada çocukların cinsel ilişkide rıza yaşının 15’ten 12’ye çekilmesini gündeme getiren yasa düzenlemeleri hatırlanacaktır. 

Dahası imam nikahına resmiyet kazandırma girişimi, imama nikah kıyma yetkisi verilmesi gibi uygulamalar ensesti meşrulaştırmaktadır. Çocuk hamile kalınca evlendirilir ve tüm sorun çözülür. Çocuk için aile güvenli ortam değildir, çocuk en yakın akrabanın bile cinsel nesnesi durumundadır.

“Hangisi ensest bu mu o mu?” gibi uzay coğrafyasından zihin egzersizi yapmak ya da konuyu dönüp dolaştırıp ‘cinsel özgürlüğe’, radikal ve put kırıcı sekanslara yerleştirmek bu toplumsal gerçeği tümüyle es geçmektir. Bu ülkede resmi rakamlara göre yüzbinlerce kız çocuğu akrabalarıyla evlendirilmiştir. 

***

Türkiye ensest atlası projesinin, tartışmalı yüzde kırk bulgusundan daha ilginç bir yanı var. Projeye göre ensestin adresi sıklıkla iddia edildiği gibi alt sınıflar değil.(2) Cinsel suçların alt sınıflardan erkeklerde daha çok olduğunu söylemek ilk bakışta çok sınıfsal bir tespit ya da sınıf içeren bir tespit gibi görünebilir. Oysaki üst sınıfların daha ayrıcalıklı cinsel saldırı imkanları olduğu ya da aleni suçta bile yakalanma olasılığının daha az, örtbas etme şansının daha yüksek olduğunu farkettiğimizde “suçlunun sınıfı” tezinin, koşulların sınıfsallığını örtbas ettiğini görebiliriz. Dolayısıyla bir açıklamaya sınıf konumu enjekte etmek oldukça yanıltıcı sonuçlar doğurabilir.

Örnek vermek gerekirse;

“Biz ensesti adli vakalardan duyuyoruz ve daha çok sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerin vakaları adliyeye yansıyor. Çünkü yüksek ekonomik sınıflarda bulunan ailelerde bu sorun gizli bir şekilde çözülüyor. Boşanma aşamasında boşanmanın gerçek nedeni dile getirilmiyor ya da çocuk psikiyatri yardımı alacağı zaman devlet hastanesinden değil, özelden yardım alıyor. Yoksul kişilerin ise böyle bir şansı yok”(3)

O halde konumların ötesine koşullara bakmak gerekir.

Peki hangi koşullar ensesti böyle ağır biçimde hayatımızın manşetine taşıyor?

Küreselleşme kavramı eski popülaritesini yitirdi malumunuz. Ama küreselleşmeci ideologların o eski cengaver günlerinde çokça ağızlarına doladıkları bir şey de toplumun, modernitenin boğucu sınırlarını aşarak ‘açık’ hale geldiği, ‘ulus’ paradigmasını yıktığıydı. İşte bugün AKP rejimiyle de oldukça uyumlu biçimde aşılan bu paradigmaların vardığı yer, kabileye, cemaate dönüştür. (4) Neoliberal iklimin her türlü sosyal, toplumsal destekten yoksun kalanlara kapalı cemaat yapılarını dayatması ve diğer yanda bu desteğe ihtiyaç duymayanları bile mikro-kozmoslardaki iktidar ilişkilerine sürüklemesidir.

Ensestin yaygınlaşması, modern anlamda bir toplum olma fikrinin nasıl kusarak, öğürerek, salyalar saçarak reddedildiğini resmeder; kapalı cemaatler, ayıbı, günahıyla sıkı sıkıya tutunmuş akrabalar ve artık toplum yerine geçen aileler bunun örneğidir.

Ensest tartışmasının son derece garip yanlarından biri de Alphan’ın yazısındaki vurgularda olduğu gibi, konunun ‘utançla yüzleşme’ çağrısıyla, konuşabilme teklifiyle, ‘farkındalık yaratalım’ bahsiyle nihayetlenmesidir. Yüzleştik, konuştuk, farkında olduk çok güzel!

Peki sonra? Yüzleşmek, konuşmak, farkında olmak yetmez hayat kurtarmak gerekir;  daha ötesi nemlendirici kremle cilt kanserini yenemeyeceğiniz, eşekle dünya turuna çıkamayacağınız için her düzlemde iktidarla kavga etmek, kıran kırana kapışmak gerekir.

Notlar:

1-İlk veri için,  Daniel Gittins, Aile Sorgulanıyor, Pencere Yayınları(1991); s.57

İkinci veri için, Eric Berkowitz, Seks ve Ceza, Kollektif Yayınları(2012); s.33

2- 22-23 Kasım 2014 Türkiye Ensest Atlası Projesi, s.8

3-http://www.birgun.net/haber-detay/birey-yerine-aile-esas-alininca-ensest-de-gizlenebiliyor-177718.html

4-Marksizm ve Kadın: Emek, Aile, Aşk, Sibel Özbudun, Tekin Yayınları(2015);s.180