Bir iç savaşın bilançosu

2014 yılına dair bilançolar arasında en can acıtıcı olan, emperyalizm ve onun işbirlikçileri tarafından inatla “iç savaş” olarak isimlendirilen Suriye’deki kayıplardı belki de. Dış güçlerin desteğiyle yürütülmekte olan, militanlarının ezici çoğunluğu dünya ölçeğindeki cihat ağından gelen, dinci gerici kontrgerilla terörü Suriye’de binlerce insanı katletti. Biz buna iç savaş falan demiyoruz ve demeyeceğiz. Öte yandan pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de sürmekte olan iç savaşın bilançosu da açıklandı. Sevgili Sadık Albayrak, dünkü köşesinde çok yerinde bir ifadeyle, “adı konmamış bir iç savaş” olarak nitelendirdi İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi iş cinayetleri verilerini…

Bu verilerin kaynağı nedir?

Benim de içinde yer aldığım ve katkı koymaya çalıştığım İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, iş cinayetleri konusundaki verilerde neredeyse Türkiye’de bir tekel haline gelmiş durumda. Dikkatinizi çekmiştir, pek çok haber portalı, gazete, hatta meclis oturumlarında milletvekilleri sürekli İSİG Meclisi verilerini kullanıyor. İSİG Meclisi, pek çok sendika, dernek ve meslek odasından aktivistlerin, emekten yana akademisyen, iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve araştırmacıların yer aldığı gönüllü bir birliktelik. Öte yadan Türkiye’de solun farklı bölmelerinin de birlikte çalışabildikleri, birbirlerine destek oldukları ve üretebildikleri çok güzel bir örnek. Buraya kadar iyi güzel hoş, peki sizce bunda bir gariplik yok mu? Koskoca Türkiye! AKP söylemiyle yeni Türkiye… Dünyada 17. ekonomi olmakla övünen, duble yollar yapan, parıltılı projelerde dünya markası haline gelen, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda her türlü ilerlemeyi gösterdiğini söyleyen bir Türkiye’de (!) “kaza” ve “meslek hastalığı” verileri için “birkaç” aktivistin (!) verilerine mi muhtacız? Yanıtı söyleyeyim EVET! Çünkü Türkiye’de işyerlerindeki ölüm ve yaralanmaları yıllık olarak derleyen, değerlendiren bir kurum YOK!

Ama İstatistik Yıllıkları var diyebilirsiniz. Tamam, bakalım bu istatistiklere; Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK); bu verileri Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) alıyor. SGK da neredeyse iki yıl gecikmeyle ölüm ve yaralanma verilerini yayınlıyor, örneğin SGK 2012 verilerini yayınlamıştı istatistik yıllığında. Ancak burada da bir sorun var, zira bu veriler ise o yılın verilerini içermiyor, o yıl işlemi tamamlanmış “kaza” ve “meslek hastalığı” verilerini kapsıyor, kimi zaman o yılın istatistiklerine 5-10 yıl önce gerçekleşmiş bir olay da girebiliyor. Çünkü Sosyal Güvenlik Kurumu işin tazminat boyutuyla ilgilenen bir kurum ve istatistik tutmak gibi bir görevi işin doğrusu bulunmuyor. SGK istatistikleri onar yıllık dönemler baz alındığında genel bir bakış açısı sunuyor o kadar! Tabii ki SGK’lı olmayan işçiler bu verilere yansımıyor…

TÜİK, SGK, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve pek çok devlet kurumu, evet hiçbiri yıllık olarak o yıl gerçekleşen kaza ve meslek hastalıkları verilerini derleyip toparlamıyor. Meslek hastalıklarına ilişkin veriler ise gerçeğin binde birini ancak yansıtıyor! Sonuçta dönüp dolaşıyoruz ve İSİG Meclisi’nin verilerine geliyoruz. İSİG meclisi günlük olarak gazete, internet sitesi başta olmak üzere tüm basın yayın organlarından ve aktif bir şekilde katkı koyan bileşenlerinin tanık olduğu, haber aldığı işyerlerindeki vakalardan topluyor bu bilgileri, tasnif ediyor, tartışıyor her ay yayınlıyor ve her yılın sonunda da o yılın dökümünü çıkarıyor. Kısacası devletin yapması gereken bu son derece önemli işi tek başına yürütüyor ve iyi ki de yürütüyor…

İSİG verilerine göre cinayetler inşaat ve maden başta olmak üzere artarak sürüyor

İSİG Meclisi’nin 2014 Yılı İş Cinayetleri Raporu’nu 17 Ocak Cumartesi günü saat 12.00’da Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şube’de yapılacak basın toplantısında ayrıntılı olarak açıklanacak. Biz şimdilik bilançoya özetle bir bakalım:

* 2014 yılında iş cinayetlerinde en az 1886 işçi can verdi...
* Mayıs ayında 427 işçi, Ekim ayında 171 işçi ve Ağustos ayında 160 işçi can verdi...
* Yaşamını yitiren 1886 işçiden 29’u meslek hastalığı nedeniyle can verdi...
* İnşaat işkolunda 423 işçi, maden işkolunda 386 işçi ve tarım işkolunda 309 işçi can verdi...
* Trafik/servis kazası nedeniyle 421 işçi, zehirlenme/boğulma nedeniyle 395 işçi ve düşme nedeniyle 298 işçi can verdi...
* 54 çocuk işçi can verdi...
* 132 kadın işçi can verdi...
* 53 göçmen işçi can verdi...
* 331 emekli ya da emeklilik çağında çalışan işçi can verdi...
* Manisa’da 343 işçi, İstanbul’da 198 işçi ve Kocaeli’nde 67 işçi can verdi...

Bu köşede defalarca belirttik ve altını çizdik, işçiler ölmek zorunda, işçiler ölecekler, işçiler artık kitlesel bir şekilde öldürülecek… Neden? Yine geçtiğimiz yıl boyunca bu köşede pek çok yazıda Türkiye kapitalizminin dinamikleri açısından bunu irdelemeye çalıştık. AKP iktidarının temel dayanaklarından birisi inşaat sektörü ise diğeri de madencilik sektörü. Her iki sektörde de bizzat başbakan ve bakanlar tarafından bile zikredilen bir durum var: “üretim zorlaması”. Hızlı, yoğun, alacağımı alıp kaçayım, başka sektörlere yelken açayım türünden bir üretim “rejimi” madende, inşaatta ve enerji sektöründe kendisini gösteriyor. Daha fazla kâr hırsı bu iki sektörde aynı zamanda “daha hızlı kâr” hırsına dönüşüyor. Bunun işçi sınıfına yansıması ise ölümler ve sakat kalmalar oluyor. Bu çarka çomak sokmadan “işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmıyor” diyerek bir çözüm bulmak mümkün değil.

İSİG verileri bize bir başka şeyi daha işaret ediyor. Türkiye’de sınıf mücadelesi ve ona öncülük edecek olanların yürüteceği siyaset, inşaat ve maden sektörüne öncelik vermek zorunda. Eşit ve özgür bir ülke mücadelesi için değil yalnızca, bizzat yüzlerce binlerce işçinin yaşamını kurtarmak için de emekten yana güçler bu sektörlerde örgütlenmeli.  Şunun altını çizelim; örgütlülük günümüz Türkiye’sinde işçilerin yaşamını kurtarmak için, onları daha uzun yaşatabilmek için de somut bir gereklilik!