AVM'lerin yorgun emekçileri

Macera filmlerinde özellikle kalabalık yerlerde bir aksiyona girişecek kişilerin en çok tercih ettiği kılık değiştirme temizlik görevlisi kılığına girmektir. Çünkü her zaman önümüzde olan, gözümün önünde çalışan temizlik işçilerini hiç fark etmeyiz. Yaşam Merkezi isimli senaryosunu Murat Akgöz'ün yazdığı, Ömer Günüvar’ın yönettiği 21 dakikalık o kısa filmde de Ömer görünmeyen adamlardan birisidir. Fark edilmez, dikkat çekmez, kapitalizmin kıyısında yaşam mücadelesi verir. Onları hiç fark etmeyiz ama binlercesi yanımızdan geçip gider.

Bir de fark ettiklerimiz var. Daha doğrusu fark ettiğimizi sandığımız, derdimizi anlattığımız, fiyat sorduğumuz, “bir üst bedeni var mı” dediğimiz, kimi zaman sohbet ettiğimiz, çoğu zaman güler yüzlü, yumuşak davranan, en ufak kaş çatmasında, ters davrandığında sinir olduğumuz (!) satış danışmanları, satış görevlileri, mağaza sorumluları, ürün hizmet görevlileri vs. vs. veya onların sevmediği bizim kimi zaman çokça kullandığımız ifadesiyle tezgahtarlar, özetle mağazalarda çalışan işçiler.

Türkiye büyüyor gelişiyor (!); 2015 yılında 315, 2016’da 374, 2017’de 393, 2018’de ise 415’e çıkması bekleniyormuş Alışveriş Merkezi sayısının. Çalışan kişi sayısını ise ne TÜİK verilerinde ne de sermaye örgütlerinin raporlarında bilemiyoruz, muhtemelen 2018 yılı itibariyle 500 binden fazla kişi AVM’lerde çalışıyor olacak.

İşçilerin geleceğini düşlüyorsak, emek cehennemi haline gelen ülkemizde işçi sınıfının her kesiminin öncelikle kim olduğunu, nasıl çalışıp nasıl yaşadığını, ne gibi sorunları olduğunu, onları neyin mutlu neyin mutsuz ettiğini bilmek öğrenmek zorundayız. Değiştirmek için bilmek, bilmek için değiştirmeye çalışmak, görünmeyeni görünür kılmak…

Bu çabalara bir katkı da Nurcan Özkaplan, Ece Öztan ve Ester Ruben’den geldi. Yeni sayılabilecek bir çalışmanın kitaplaştırılmış hali “AVM’lerin Yorgun Gençleri: Tezgartarlıktan Satış Elemanlığına Emeğin Dönüşümü”. Bu çalışma genç işçi sınıfımızın çok üzerinde durulmamış bir kesimine AVM çalışanlarına, daha da özelde mağaza satış elemanlarına dönük bir saha çalışması. İstanbul ilinde 10 AVM’de, 11 farklı sektörde 21 marka ve 130 mağazada 404 kişiyle gerçekleştirilen bir anket çalışmasının sonuçları ve değerlendirmeleri ile çok üzerinde durulmayan bir alana ışık tutuyor. Şunları öğreniyoruz bu kapsamlı çalışmada AVM’lerde mağazalarda çalışan satış elemanlarına ilişkin:

 

-Uzun çalışıyorlar, iş yaşam dengeleri alt üst, iş ile yaşam çatışıyor,

-Hafta sonunu eş dostla, aileyle geçirme diye bir şey yok, hangi gün uygunsa o gün izin alabiliyorlar, sözgelimi tüm arkadaşları çalışırken onlar Salı günü izinli olabiliyor,

-%54,4’ü hiç tatil yapmamış,

-Yarısından fazlası sürekli mesaiye kalıyor,

-Sosyal ilişkileri kendi mağazalarındaki arkadaşları veya AVM içindeki diğer mağazalardaki çalışanlarla sınırlı,

-Yaşları 25’in altında olanların oranı %56,4, 35 yaş üstündekilerin oranı ise yalnızca %6,2, işçi sınıfının genç bir bölmesini oluşturuyorlar,

- 6 aydan kısa süre çalışanlar arasında kadınlar daha fazla, 5 yıldan fazla çalışanlar arasında ise erkekler, kadınların kısa süreli çalıştığı görülüyor, erkeklerde kariyer beklentisi kadınlara göre daha yüksek, yalnızca tek bir mağazada çalışanların oranı %37,1

-Sürekli ayakta duruyorlar, müşteri olsun olmasın. Kas ve iskelet sistemi rahatsızlıkları yaygın. Varis, bel fıtığı, ayak rahatsızlıklarının yanı sıra iş kaynaklı stres yaygın. Daha 20’li yaşlardaki gencecik çalışanların ayakları nasır dolu, baldırları ağrıyor, geceleri ağrıdan uyuyamıyorlar, oturdukları anda mutlaka fırçayı yiyorlar mağazada.

-Tuvalete molası, yemek molası hep belli kurallara bağlı ve hep sorun.

- Sürekli gözleniyorlar, kimi zaman amirleri kimi zaman kamerayla, sürekli bir denetim altında olduklarını hissediyorlar,

-Yalnızca fiziksel emek güçlerini değil, duygusal emeklerini de aslında pazarlıyorlar…

- Öte yandan ücretler çok yüksek olmasa da, göz önünde olmanın da etkisiyle sigortalı bir işte çalışma ciddi bir cazibe. Bir başka ifadeyle emek cehennemi bir ülkede ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar

Özkaplan ve arkadaşları somut olguları ciddi bir literatür çalışmasıyla da sunuyorlar bize ve bazen hayret ettiren olguları sunuyorlar:

“Cooper vd. (1987) 100 farklı mesleği stres ölçeğinden derecelendirdikleri çalışmada satış ve perakende stres bakımından ortalamanın üzerinde meslekler olarak ortaya konmuştur. Mesleki stresin en temel bileşenlerinden biri iş-yaşam çatışmasıdır (Broadbridge, 1999). Bu ölçeklendirme çalışması 1997’de tekrar edilmiş ve bu meslekler 10 yıl öncesinden daha stresli bulunarak ölçekte “çok stresli işler” kategorisinde yer almıştır.”

Satış danışmanlarının işe alım ve emek süreçlerinde bedensel denetime dair Tayvan’da yapılan bir çalışmayı aktarırlarken bedensel emeğe ilişkin üçlü bir yapının altını çiziyorlar:

“i)Disipline edilmiş (disciplined) beden, ii)yansıtıcı (mirroring) beden ve iii) konuşkan (communicative) beden”

Bir başka ifadeyle emek denetimi yalnızca artı değeri kullanmakla ilgili bir baskı değil aynı zamanda o değeri üretenleri uygun özneler haline getiriyor.

“Disipline edilmiş eden, standartlaşmış bedensel jestler, sözler ve duygusal yönetim yoluyla hürmetkar bir hizmet sunumunu, yanıstıcı beden satışını yaptığı kozmetik ürünlerini yansıtan bir güzellik imgesini temsil etmesini, beden ve bilgiye dair profesyonel bir otorite pozisyonunun sürdürülmesini içerir”

Yine bir çalışmadan şunları aktarıyorlar:

“… mağaza çalışanlarının sahte (“mış gibi yapma”) duygu dışavurumu ve gizledikleri duygular, en fazla psikolojik yıpranmaya, tükenmişliğe (burnout) yol açan faktörler olarak bulunmuştur. Mağaza çalışanlarının duygusal olarak çöküntü yaşamasında ve kendini değersiz hissetmesinde, en fazla açıklayıcı olan değişken, yine “gizlenen duygular” değişkeni olmuştur”

Duygusal emek işin bir boyutu. Bir başka boyutu ise bir nevi “toplam kalite yönetimi” gibi bir işçinin her işi yapması, her türlü vasfa sahip olmak adı altında vasıfsızlaştırılmış ve esnekleştirilmiş bir emek gücü:

“Bizim de gözlemlediğimiz gibi, satış elemanları satış işi dışında kalan hemen her çeşit mağazacılık işini yapmaktadır. Böylelikle, mağazalarda tekil vazifede uzmanlaşmış nitelikli emekten çok, mağazada çok sayıda işi –kasa işi, depodan ürün getirme, temizlik, raflara ürün yerleştirme, ürünleri etiketleme, ürün iade ve tadilat işlerini düzenleme vb.- kotarabilen, bir tür vasıfsızlaştırılmış (ürün bilgisi dışında çoğunlukla öznel sosyal becerilerini kullanan emek olarak) veya esnekleştirilmiş emek gücü istihdam edilmektedir”

Bir mağazaya gittiğinizde farklı bir gözle bakın o mağazadaki çalışanlara, kendinizi bir müşteri değil o büyük insanlığın küçük bir parçası olarak düşünün, aynı sınıfın mensubu olduğunuz aklınızdan geçsin, sınıf kardeşiniz olduğunu hissedin kısacık da olsa ve ondan sonra depoya istediğiniz ürünün bir boy büyüğünü almaya giden “kardeşinizi” daha bir sabırla bekleyin…

Kaynaklar

Özkaplan, N., Öztan E., Ruben E. (2017) AVM’lerin Yorgun Gençleri: Tezgahtarlıktan Satış Elemanlığına Emeğin Dönüşümü. SAV Yayınları

https://emlakkulisi.com/turkiyedeki-avm-sayisi-2018-yilinda-415e-ulasacak/448052

https://www.haberler.com/turkiye-de-avm-sayisi-393-e-cikti-10135669-haberi/