Atıklar, attıklarımız ve atamadıklarımız

Kentlerin, geçmişiyle geleceği arasındaki dengenin önemli olduğunu düşünüyorum. Geçmişle-gelecek arasındaki değişimin bu öneme hatırı sayılır bir katkı yaptığı da bilinir.

Bu açıdan bakıldığında, sanayinin merkezi sayılan bölgemizde, endüstriyel ve evsel atıklar, onların değerlendirilmesi ve geri kazanımı çok önemli hale gelmiştir. O nedenle, konuya ilişkin çok sayıda çalışma başlatılmış, bu çalışmaların önemli bir bölümü fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Birkaç iyi örnek de yaşatılabilmektedir.

Konuya ilişkin en önemli çalışmanın yapıldığı kurumlar belediyelerdir. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi de, bu konudaki pozitif reklamcılığının yanına gerçek bir çalışma perspektifi koyabilseydi, sorun kalmayacaktı.

Her fırsatta ‘’atık toplama ve atıkların imhası konusundaki çalışmalarıyla çevreye duyarlı belediyecilik örneği sergiliyor’’ içerikli basın bildirileriyle reklam yapmaktan kaçınmayan belediye, aslında kimyasal ve evsel atıklar konusundaki sorunu çözmüş olsaydı, İzmit Körfezi’nde zaman zaman görülen ve kendilerinin de açıklamakta zorlandıkları ‘’ötrofikasyon’’ oluşumlarını önleyebilirdi.

Ama, olmadı, olamıyor...

Endüstriyel ve evsel atıkların denetimsizce deşarj edildiği İzmit Körfezi’nde, ‘çakma mavi bayrak’ alarak sözde ‘halka açık sahiller’ oluşturma balonu patladı. Atıklar, buna izin vermedi.

Dedim ya, ‘’çevre duyarlılığı konusunda hassas bir belediyecilik sergilediği’’ sık sık bültenlerle basına servis edilen Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, aslında ‘mış’ gibi yapıp algı oluşturmaktan öteye gidemiyor.

Oysa, elinde ‘’tıbbi ve sanayi atıkları yakarak imha edecek’’ bir tesis de var.

Sözde, İzmit Körfezi’nde denizin kirlenmesinin önüne geçmek için gemilerle petrol türevi atıklar toplanıyor ve İZAYDAŞ olarak bilinen tesiste imha ediliyor.

İl genelindeki 18 tesiste atık sular arıtılıyor.

Arıtılan sulardan oluşan geri dönüşüm suyu ise park ve bahçelerin sulanmasında ve sanayide kullanılıyor.

İyi de, o zaman İzmit Körfezi’ndeki kirlilik neden giderilemiyor ?

Körfez kıyısındaki yerleşim birimlerinde oturanlar neden doğal olmayan kokuları hissetmek zorunda kalıyor ?

Sanayide kullanılan arıtılmış suların yeni işlemlerden sonra nereye ve nasıl deşarj edildiğini kaç kişi biliyor ?

Körfez, Derince, Gölcük ve Kartepe’de Atık Getirme Merkezleri kuran belediye, buralarda toplanan atıkları bertaraf işlemine tabi tutuyormuş.

Ambalaj atıkları, elektrikli ve elektronik atıklar, kızartmalık atık yağlar, atık piller, inşaat ve yıkıntı atıkları, ömrünü tamamlamış lastikler, evlerden kaynaklanan tehlikeli atıklar, büyük hacimli atıklar, park-bahçe atıkları gibi birçok atık her biri ayrı bölmelerde tasnif ediliyor, daha sonra bertaraf işlemleri uygulanıyormuş.

İZAYDAŞ tesislerindeki bu işlemler, 1.800 derece ısıda yakılmak oluyormuş.

Peki, bu kadar önemli ve gelişkin teknolojiye sahip bir tesis olanağı varken, İzmit Körfezi ve civarında neden hala evsel ve endüstriyel kirlilik sendromu yaşanır, bilen biri anlatsın lütfen…

Bir de, elektronik sistem atıkları var…

Bu konuda sözde gelişmişliği belgelemek için de, iktidar çıkarları ve iktidarı övmek adına ‘’haber manipülasyon merkezi’’ne dönüştürülen ajans eliyle yapılan haber, şu başlıkla servis ediliyor:

‘’Türkiye'deki 15 elektroniksel atık geri dönüşüm merkezinden biri Kocaeli'nde’’…

Habere göre, Türkiye'de 500 bin ton olan elektronik atığın 15-20 bin tonu ve geri dönüştürülüyor. Bunun yüzde 90'ı Exitcom Recycling’e ait bu tesiste işleniyormuş. Geri dönüşümün sağlanması için çevre illerden yılda ortalama 4 bin ton atık teslim ediliyormuş. Çeşitli işlemlere tabi tutulan atıklar, ayrıştırmalara tabi tutularak geri dönüştürülüyormuş.’’

Atıklar ve attıklarımıza bir tek pencereden bakarak da olsa böylesi korkunç, garip ve gülünç sonuçlarla yüzyüze gelebiliyoruz.

Peki, ya atamadıklarımız ?

Atamadıklarımız yüzünden, atıklar ve attıklarımızın doğal, yakıcı sonuçlarını yaşıyoruz.

Atamadıklarımız, eskilerimiz oluyor…

Onları yeterince değerlendirecek alanlar bulamadığımız için kullanmıyoruz bile. Ama, korumak için elimizden ne gelirse büyük bir kıskançlıkla yapıyoruz.

Siyaseten de böyle yapmıyor muyuz ?

Koruduğumuz değerler adına yerelde ve genelde sıkıntı yaratan politikacıların hamisi konumunda değil miyiz ?

Halkının çıkarları yerine, sermayenin çıkarlarını korumak için eleştirilere ve uyarılara kulaklarını tıkayan yerel yöneticilerin yarattığı kirli ortamın ne bedeller ödettiğinin en yakın tanığı bizler değil miyiz ?

Atıklar önemli,

Attıklarımız da çok önemli,

Ama ya atamadıklarımız, onlar en önemli şey olan yaşam hakkımızı elimizden alıyor.

Siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik yaşam kriterlerimizi her geçen gün daha kötüye götürüyor.

Onlara dur demek,

Bu negatif gelişmeyi engellemek,

Atamadıklarımıza artık layık olduğu karşılığı göstermek gerek…

Hemen şimdi,

Barış talebinin daha güçlü seslendirilmeye başlandığı şu günlerde,

Daha geç kalmayı beklemeden…