Adana Film Festivali'nde dikkate değer/öne çıkan yerli filmler

Ulusal Yarışma filmleri gösterimlerinin tamamlandığı 25. Adana Film Festivali’nde altısı daha önce vizyona girmiş, diğerleri ise Türkiye’de ilk kez Adana’da izleyici karşısına çıkan onbeş yarışma filmi içinde açık farkla kişisel favorim, geçen hafta vizyona girmesi vesilesiyle bu köşede zaten mercek altına almış olduğum Güvercin (*). Jürinin takdiri de bu yönde olur mu ve bu akşam (cumartesi) yapılacak ödül töreninde Güvercin ekibi En İyi Film Ödülü’nü kucaklar mı bilemiyorum ama Güvercin’in en azından Yılmaz Güney Ödülü’nü kazanması şaşırtıcı olmaz.

İlk kez Adana’da izlemiş olduğumuz filmler arasında yer alan Babamın Kemikleri dişe dokunur bir kara mizah çalışması olarak takdire şayan. İsmail Doruk’un yazıp Özkan Çelik’in yönettiği 'Babamın Kemikleri, Cem Davran’ın başarıyla canlandırdığı bir adamın, müteveffa otoriter babasının kendisi üzerindeki etkisinden kurtulma ve kendi oğluyla, babasının kendisiyle kurmuş olduğu ilişkiden farklı bir ilişkiye yönelme öyküsünü anlatıyor. Bu açıdan Babamın Kemikleri’nin, Ahlat Ağacı ve Güvercin’de izlediğimiz baba-oğul ilişkilerinden farklı bir baba-oğul anlatısı perdeye taşıması dikkat çekici. N.B. Ceylan ve Banu Sıvacı’nın filmlerindeki baba figürleri, hakim toplumsal kabuller nezdinde “makbul” sayılmayan figürler ve bu filmlerdeki oğulların, babalarının mirasını devralmaları toplumsal olarak geçer akçe sayılan normların dışında konumlanışları anlamı taşıyor. Babamın Kemikleri’ndeki baba figürü ise evladına hayatı zehir, dünyayı zindan eden kadim otoriter baba figürü ve bu filmde oğulun babasına benzer olmaktan çıkışı, insani bir yaşama geçiş olarak şekilleniyor.

Prömiyerini Adana’da yapan diğer filmlerden Arada (Dı Nawbere De); amatör düzeye yakın düşük bütçeli filmleri ile tanınan Ali Kemal Çınar’ın, İçerdekiler ise F-tipi cezaevleri hakkındaki Sessiz Ölüm (2001) adlı belgesel ile adını duyurduktan sonra kurmaca sinemaya da yönelmiş olan Hüseyin Karabey’in yeni filmleri. Arada, günlük yaşamında örneğin yemek yemek ve konuşmak gibi iki basit işi aynı anda yapamayan, buna paralel biçimde Kürtçe anlayan ama Kürtçe konuşamayan bir Kürt gencin traji-komik öyküsünü oldukça absürd bir mizahi anlatımla perdeye getiriyor. İçerdekiler ise M.C. Anday’ın aynı adlı oyununun sinema uyarlaması.

Adana’daki Ulusal Yarışma’da, dünya prömiyerlerini daha önce yurtdışındaki festivallerde yapmış çok sayıda yapım da var. Mahmut Fazıl Coşkun’un, Venedik Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde Jüri Özel Ödülü kazanan yeni çalışması Anons, Adana Film Festivali’nin en merakla beklenen filmiydi. 1963 yılındaki başarısız askeri darbe girişimi esnasında Istanbul Radyosu’nun bir grup darbeci tarafından basılmasını konu alan Anons, ‘aksaklıklar komedisi’ olarak nitelendirilebilecek, beklenmedik aksaklıkların yarattığı beklenmedik durumların gülünçlüğünden mizah çıkarmaya yönelik bir film ve formel olarak baktığınızda bu tarzın başarılı bir örneği sayılabilir. ‘Yapım kalitesi’ unsurları açısından da kalburüstü bir film. Dolayısıyla En İyi Film Ödülü’nün “en güçlü adayları” arasında sayılıyor.

Öte yandan kapanış jeneriğinde Mahmut Fazıl Coşkun ve Ercan Kesal imzalı senaryoya temel teşkil eden “hikayenin” yazarı olarak Ahmet Hakan’ın adının geçtiği Anons’un yalnızca zarfına değil, mazrufuna da yakından bakılacak olursa ise sorunlu veya tartışmalı yönleri olduğunu görmek gerek. Ancak filmin sorunsallaştırılması gereken bir yönüne geçmeden önce bir başka unsurunu gözardı etmemek istiyorum: Finale doğru dinlenen radyo bülteninde, darbe girişiminin bastırılması, dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün ismi geçerek, onun bir demecine atıfla duyuruluyor. Bu ayrıntı, Türkiye tarihinde bir askeri darbe girişimi karşısında şapkasını alıp kaçmayan, darbe girişimine karşı koyup onun bastırılmasına öncülük etmiş ilk siyasi liderin kim olduğunu anımsatması açısından kanımca önemli!

Anons’un tartışmalı yönü ise 1963 darbe girişiminin nasıl cereyan ettiğinin ve nasıl sonlandığının, İstanbul Radyosu baskını özelinde de olsa perdeye getirilişine ilişkin. Ayrıntıya girmeden kaydedecek olursak, 1963 darbe girişimi, hükümete bağlı askeri birliklerin darbecilere karşı koymasıyla, her iki taraftan toplam en az yedi can kaybına yol açan silahlı çatışmalar yaşanarak bastırılmıştı. Istanbul Radyosu baskınında, can kaybı olmamasına karşın, radyoyu korumakla görevli birliğin darbecilere silah çekerek direndiğini ve iki taraf arasında silahlı çatışma yaşanmış olduğunu, radyoevinin kurtarılmasının da yöreye gelen takviye birliklerin karşı baskını ile gerçekleştiğini gazete arşivlerinden okumak, kurşunlarla delik deşik olmuş radyoevi duvarlarının fotoğraflarını görmek mümkün. Anons’ta perdeye gelen manzara ise darbecilerin gözü karalığına karşın beceriksizlikleri, öngörüsüzlükleri ve karşılaştıkları kimi aksaklıklardan ibaret. Coşkun, Anons’un Adana’daki gösteriminin ardından yapılan söyleşide aksiyona dayalı, konvansiyonel bir “darbe filmi” yapmak istemediğini söyledi ki bu, prensip olarak meşru bir sanatsal tercih. Ancak hal böyle ise ve hal böyle iken Anons’u aynı söyleşide Kesal’ın “bu izledikleriniz gerçek” vurgusuyla lanse etmesi doğru değildi. 1963’teki darbe girişimine karşı silahlı direnişin Anons’ta senaryo dışı bırakılması ideolojik/siyasal bir perdeleme değil sanatsal bir tercih ise Anons’un ne 1963 darbe girişiminin, ne de bu girişim esnasındaki Istanbul Radyosu baskınının gerçeğe sadık filmi değil, bu olaydan son derece serbest biçimde esinlenmiş bir film olduğu perdelenmemeli.

Anons hakkında not edilmesi, tartışılması gereken diğer kimi unsurları vizyona gireceği zamanki köşe yazıma bırakarak ulusal yarışmada dikkat çeken iki filme daha bu yazımda yer vermek istiyorum. Bunlardan uluslararası ortak yapım niteliğindeki Sibel, çok iyi bir temel fikrin, çıkış noktasının ve Damla Sönmez şahsında çok yetkin bir başrol performansının kötü bir senaryo ve tutarsız yönetmenlik performans(lar)ıyla heba edilmiş olması yüzünden hayal kırıklığı yaratan bir film. Karadeniz’in bir köyünde yaşayan ve insanlarla yalnızca yöreye özgü ıslık diliyle (“kuş dili”) iletişim kuran genç bir kadının, vicdani retçi olduğu anlaşılan bir firariyi ormandaki kulübesinde saklamaya başlamasıyla tetiklenen olay örgüsü, taşradaki muhafazakar ‘mahalle baskısına’ dair oldukça kötü tasarlanmış ve kötü sahnelenmiş mizansenlerle ne yazık ki yerle yeksan düzeye sık sık inerek sürüyor. Sönmez’in performansının filmi kurtarmaya yettiğini düşünmüyorum ama En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü hak ettiriyor.

Emre Yeksan imzalı, bir ormanı kendine mesken edinmiş bir adamın bu ormandan çıkmaya zorlanmasını öyküleyen Yuva, Gezi Direnişi’ne örtük göndermeler içeriyor gibi görünmesi, hatta göndermeden öte Gezi’nin metaforik temsiline niyetlenilmiş olduğu izlenimi uyandırması açısından ilginç sayılabilecek bir çalışma. Ancak öncelikle, aynen Yeksan’ın önceki filmi Körfez’de (2017) olduğu gibi son çeyreğe gelebilinceye dek anlatının da, anlatımın da çok fazlaca sündürülmüş olması ile malul. Ayrıca son çeyreğinde anlatıya mistik unsurlar yedirilmesi de filmin derdini, meramını en iyimser ifadeyle fazlaca belirsizleştiriyor, şayet külliyen anlamsızlaştırmıyorsa…

Son olarak, Adana’da ulusal yarışmada yeralamayan bir filme değinerek ulusal yarışma bahsini kapatalım. Mu Tunç’un yönettiği Arada’nın (**); ulusal yarışma ön seçimini geçemeyen filmler arasında yeraldığı festival kulislerinde konuşuluyor ki Arada ulusal yarışmaya seçilen 15 filmin en az yarısından daha nitelikli, çok daha özgün bir filmdi. Arada’nın durumu, yakın bir geçmişte Rüzgarda Salınan Nilüfer (2016) gibi o yılın en iyi filmlerinden birinin de Adana’da önseçimi geçemeyerek yarışma dışı kalmış olduğunu anımsattı…

KARANLIKLA KARŞI KARŞIYA

Bu hafta vizyona giren bir düzine yeni film içinde bu yıl Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’den sonra ikinci büyük ödül olan Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan ve Adana Film Festivali’nin açılış filmi olan Karanlıkla Karşı Karşıya (BlacKkKlansman) da yeralıyor. Siyahi bir polisin başını çektiği bir ekibin, ırkçı Ku Klux Klan örgütüne sızmasını konu alan Karanlıkla Karşı Karşıya hem eğlenceli bir güldürü, hem de kapanış jeneriği öncesinde Trump’ın ırkçılara dair skandal nitelikli demeçlerinin haber görüntülerine yer vermesi ile iyi bir siyasal taşlama örneği.

(*) https://ilerihaber.org/yazar/yilin-en-iyi-yerli-filmlerinden-guvercin-89952.html
(**) https://ilerihaber.org/yazar/arada-burasi-bizi-oldurmek-isteyenlerin-ulkesi-mi-84166.html