9 Temmuz aynasında sol

Dün gerçekleşen mitingin kalabalığı ile ilgili tartışmaların anlamı yok. İstanbul Valiliği gecenin bir yarısı kendisini komik duruma düşüren açıklamalar yapmak zorunda kalıyorsa matematik tartışması fiilen sona ermiştir. Maltepe’de gerçekleşen miting tartışmasız biçimde bu ülke tarihinin en kitlesel gösterilerinden birisidir.
Matematik tartışması bir yana Adalet Yürüyüşü ve miting pek çok açıdan tartışılmayı, konuşulmayı hak ediyor. 
Örneğin kalabalığın niteliği üzerine özenli bir tartışma yürütmek son derece kıymetlidir. Kimdi bu mitinge gelenler? Sınıfsal konumları neydi? Yaş dağılımı nasıldı? 
Dün Maltepe’de bir araya gelenlerin Erdoğan mitinglerine katılan insanlarla ortak yanları var mıdır, en çok hangi noktalarda farklılaşmaktadırlar? 
Mesela Cumhuriyet mitinglerine ve/veya Gezi Direnişi’ne katılan insanlarla dün Maltepe’de buluşan büyük kalabalık arasında nasıl bir ilişki var? Hangisine daha çok benziyorlar, nerede ayrışıyorlar?
Çok daha fazla soru sorulabilir ve bunların her birisinin önümüzdeki günlerde ciddiyetle tartışılması, bundan sonraki sürece müdahale etmek isteyen tüm güçlerin önündeki görevlerden birisidir.
Bu yazı ise, bir başlangıç olarak 9 Temmuz’un bir gün sonrasında en geniş anlamıyla solun durumuna odaklanıyor.

Yenilenler
Sol nedir, solcu kimdir tartışmasını şimdilik bir kenera bırakalım. En geniş anlamıyla halkın sol olarak gördüğü tüm kesimleri katarak düşünelim.
Adalet Yürüyüşü ve Maltepe mitingi solda bir kesimin açık yenilgisidir. Milyonlarca insana yeniden umut ve kararlılık kazandıran, AKP iktidarının kimyasını bozan bu eylemi açık veya gizli biçimde karşıya alanlar da yenilmiştir. 
Bu heyecana ama çok daha önemlisi bu mücadeleye dahil olmayan, bunun için kılıflar bulmaya çalışanlar dün itibariyle büyük bir yenilgi almışlardır. 
Çok açık yazacağım, bunlar sosyal medya solcularıdır. Emekçi halkın hayatıyla bir bağları yoktur. Hayatın içinde değildirler, ülkeyi ve dünyayı esas olarak internet üzerinden anlamaya çalıştıkları için bir taraftan kendilerini kimsenin görmediği doğruları görenler sanıp, bir taraftan da hata üstüne hata yapmaktadırlar. 
Nihayet geldikleri yer, Akit isimli paçavranın 'bak böyle solcular da var' haberine konu olmaktan ibarettir. Ergenekon yargılamaları sırasında Zaman gazetesinde boy gösterenler şimdi nasıl insan içine çıkamıyorsa bir kaç yıl sonra bunların da durumu aynen böyle olacaktır.

Kolaycılık
Doğayı canlılar ve cansızlar olarak ikiye ayırırsak yukarıda sözüne ettiğimiz kesimin esas itibariyle cansız olduğunu söyleyebiliriz. Kuşkusuz bu durum canlılar arasında bir homojenlik olduğu anlamına gelmiyor. Canlılar çeşitli tür ve cinslere ayrılırlar.
Yine sol içinden devam edecek olursak, belli bir canlılık taşıdığı tartışma götürmemekle birlikte pek emek harcamadan, sadece nefes alıp vererek yaşamaya devam etmek isteyenler olduğunu söyleyebiliriz.
Adalet Yürüyüşü ve Maltepe mitingi söz konusu olduğunda bu eğilim, yürüyüşü desteklemekle, mitinge kendiliğinden biçimde katılmakla yetinmiştir. Sonuçta beklentileri de Kılıçdaroğlu’nun ya da CHP’nin Saray Rejimi'ni yenilgiye uğratmasıdır. 
Önümüzdeki günlerde bu beklentinin daha da büyüyeceğini daha da yaygınlaşacağını söyleyebiliriz. Şu an önümüzdeki sorunlardan birisi budur.
Oysa Türkiye’de AKP’den kurtulmak, Saray iktidarına son vermek ciddi bir emeğin, ciddi bir mücadelenin ürünü olabilir. Türkiye geride kalan 15 yılda öyle bir yıkım yaşamıştır ki, bu yıkımı rötuşlarla telafi etmek mümkün değildir. Türkiye’nin kurtuluşu için tek yol devrimci bir temelde yeniden kuruluştur.
Örneğin, son 25 gündür yaşadıklarımızı sadece CHP’nin iç dinamikleriyle veya kendi inisiyatifiyle ele almak yapılacak en büyük yanlışlardan birisidir. Türkiye’de güçlü bir halk dinamiği, bununla ciddi bağlara sahip bağımsız sosyalist, devrimci güçlü bir odak olmadığı sürece CHP’nin yapacaklarının/yapabileceklerinin sınırı olacağını unutmamak gerek.

Devrimciler
Türkiye gibi büyük bir ülke söz konusu olduğundan sayılarının çok olduğunu söyleyemeyeceğim ancak Türkiye’nin geleceğini simgelediklerinden hiç şüphe etmiyorum. 
Ortaya çıkan her fırsatta Türkiye halklarının AKP/Saray iktidarından kurtuluş çabasının ürünü olan her hareketlenmenin parçası olmak için emek harcayanlardan söz ediyorum. Bu kesim, Adalet Yürüyüşü ve mitingi izlemekle yetinmemiş, bir parçası olmaya çabalamış, çok daha önemlisi, etkisinin büyümesi, kalabalığın artması, ortalamasının ileri çekilmesi için çaba harcamıştır.
Bundan sonrası için CHP ve/veya Kılıçdaroğlu’nun ne yapacağı elbette önemlidir ancak bize göre bundan daha önemlisi devrimcilerin ne yapacağıdır.
Örneğin Maltepe mitingine katılımına, çoşku ve heyecanına baktığımızda Gezi Direnişi sırasında soluduğumuz atmosferin bir biçimde devam ettiğini söyleyebiliyorsak, bu kez Gezi Direnişi’nde eksik bıraktığımız noktaları kapatmak, yine aynı hataları tekrarlamamak bir başlangıç noktası olarak işaret edilebilir. 
İlk elden aklımıza gelenleri sıralarsak; eski alışkanlıkların bir ürünü olan sınırlı kazanımlarla yetinmeye odaklı bakış açısı terk edilmelidir. Korumacı-korkak bir tarz yerine halkın mücadelesini ilerletmeye odaklanılmalıdır. Mücadele eden halkın inisiyatif sahibi olduğu devrimci bir programa sahip güçlü bir örgütün inşaası yaşamsal derecede önemlidir. Mücadelenin değil örgütün çıkarlarını öne alan yaklaşımlar mutlak olarak ve son derece hızlı biçimde aşılmalıdır.

Devrimci fikirler, Devrimci örgüt, Devrimci eylem…
Tartışmaya, daha önemlisi tartışmaya devam ederken yol almaya ihtiyacımız var.
Türkiye’nin kaotik bir dönemden geçtiğini söylediğimizde hemen herkesin kabul edeceği bir tarihsel kesiti kast ediyoruz.
Bu ve benzeri tespitler yapıldığında önemli bir tartışma yaşamıyoruz ama bize göre esas sorun burada başlıyor. Eğer bu tespitte ortaklaşıyorsak, bunun gereğini yerine getirmek zorundayız ve maalesef biraz uzaktan baktığımızda olağanüstü dönemlerde normal hayatına devam etmek isteyenlerin pek az olmadığını görüyoruz. 
Burada bir sorun var.
Hayatına son 35 yıldır devam ettiği gibi devam etmeyi ana hat olarak belirlemiş olanlar konumuz değil. Ancak eğer Türkiye değerlendirmesi kısmında en genel hat itibariyle anlaştığımızı var sayıyorsak bunun gereğini yapmak zorundayız.
Eğer Türkiye gerçekten bizim iddia ettiğimiz gibi tarihsel bir kırılma yaşıyorsa, bu sürecin sorularına devrimci yanıtlar verilmesi, bu yanıtlar ekseninde devrimci bir eylemi icra etmek üzere devrimci bir odağın bir an önce mümkün olan en güçlü biçimde inisiyatif alması gerekiyor.
Haziran ayında, henüz Adalet Yürüyüşü bir fikir olarak bile ortada yokken yayınlanan “TKP Merkez Komitesi Tezleri”ne bir de bu açıdan bakmanızı öneririm.