Yerinde ağır, dövülmüş öyküler: Kül ve Nal

Yerinde ağır, dövülmüş öyküler: Kül ve Nal

Öykülerde kendi benliğine dışarıdan bakan karakterleri girdikleri kısa süreli diyaloglar ama daha çok da monologlarla tanıtmayı yeğlemiş Yılmaz. Bu monologlar ise zaman zaman bilinç akışına dönüşerek ilerliyor kitapta. Bu yönüyle Kül ve Nal’da Çehov izlerine rastlamak mümkün. Cafcafsız, iddiasız, yer yer “ruhsuz” ama her daim mesafeli ve tarafsız yaklaşımıyla yazar, Çehov’la yakınlaşıyor.

Neyse ki Türkçe edebiyatın bereketinin bol olduğu bir dönemdeyiz. Yoksa bir yarım asır daha beklemek gerekecekti belki de yeni Sabahattin Alileri, Sait Faikleri, Yusuf Atılganları, Tomris Uyar ya da Sevim Burakları ve daha nice usta öykü yazarlarını. Oysa şimdi öyle mi? Şanslıyız ki, yüzlerce iyi kalem var, son on yılda öyküye yöneliş var. Behçet Çelik, Ahmet Büke, Sema Kaygusuz, Mine Söğüt, Seray Şahiner, Melisa Kesmez, Barış Bıçakçı, Pelin Buzluk ve başarılı daha birçok öykücümüz var. Birçoğu da hâlâ keşfedilmeyi bekliyor bir yerlerde.Bizi, yani okurlarını bekliyor…

Recep Yılmaz da yeni kitabı Kül ve Nal ile yerli öykücülerimiz arasına dâhil olan yazarlardan. Daha önce yayınlanan Karanfiller Kanarken adlı bir deneme kitabı olan yazarın ilk öykü kitabı bu. Yayınevi de Nota Bene olunca 1-0 önde başladım okumaya. Yazarın ilk öykü kitabı olmasına rağmen Kül ve Nal’daki öyküler hiç de toy bir kalemin elinden yazılmış hissi vermiyor. Aksine oldukça iyi demlenmiş, hayatın farklı kesitlerini dikkatli gözlemlerle aktaran ve vicdan süzgecinden geçerek duyarlılık kazanmış bir niteliğe sahip.

Yazar, Kül ve Nal’daki öykülerde okura, karakterlerle empati kurduracak kadar bir bağ oluşturmuyor. Hatta oldukça nötr bir hisle yaklaştıracak kadar mesafe bırakmış. Kişiliği tam oturmamış, ıssız ve hayat gayesini bulmamış karakterlerin yer yer iç sesi, bazen de gözü kulağı olarak onların benlik arayışlarını tasvire koyulmuş. Öykülerde kendi benliğine de dışarıdan bakan karakterleri girdikleri kısa süreli diyaloglar ama daha çok da monologlarla tanıtmayı yeğlemiş Yılmaz. Bu monologlar ise zaman zaman bilinçakışına dönüşerek ilerliyor kitapta. Bu yönüyle Kül ve Nal’da Çehov izlerine rastlamak mümkün. Cafcafsız, iddiasız, yer yer “ruhsuz” ama her daim mesafeli ve tarafsız yaklaşımıyla yazar, Çehov’la yakınlaşıyor.

Kül ve Nal, romanın “büyük insanları” anlatan burjuvaziye özgü bir tür, öykünün ise “sıradan insanların sıradan hayatlarını” gerçek kılan bir tür olduğunun ispatı niteliğinde. Kitaptaki mekân tasvirleri ve cılız, tabiri caizse silik karakterler İstanbul’un kaldırım taşlarıyla döşeli sokaklarının olduğu eski semtlerini ve hırssız, içten pazarlıksız insan tipolojilerini çağrıştırıyor. Kül ve Nal’daki öykülerde zaman çok ağır akıyor; hava bulutludan yağmurluya dönük, mekân kırsal bir kent, karakterler ise bir şekilde hep kaybedenler. Anlatıların tedirgin edici bir durgunluğu, iç karartan bir kasveti var adeta. 

Kitapla ilgili temel iki eleştirim var. İlki, “ayrımsamak” sözcüğünün çok fazla kullanılmış olması, oysa ayrımsamak yerine kullanılabilecek anlamak, görmek, fark etmek gibi pek çok alternatif sözcük var. Tabii her yazarın kalemine pelesenk olmuş bazı sözcükler vardır onları diğer kalemlerden ayırt eden, burada bize düşen elbette ki yazarın tercihine saygı duymak. Diğer bir eleştirim ise kitaptaki bazı öykülerde yer yer hissedilen dağınıklık. Dağınıklıktan kastım kurgudaki dağınıklık. Yılmaz’ın kimi öykülerinde hikâyenin nereye gideceğinin kestirilememesi, metinde kaybolma, anlatıdan kopma ve parçaları birleştirememe hissi vuku buluyor. Kısacası kitaptaki bazı öykülerde kaptanın, dümenin kontrolünü kaybettiği belli belirsiz bir şekilde hissediliyor. 

KÜNYE: Kül ve Nal, Recep Yılmaz, Nota Bene Yayınları, 2017, 120 sayfa.

DAHA FAZLA