Vitrin: Yeni çıkanlar

Vitrin: Yeni çıkanlar

Yaz döneminde yaşadığımız durgunluğun ardından yayınevleri yayın planlarını hayata geçirerek kitaplarını yayınlamaya başladı. Özellikle Kasım ayında gerçekleştirilecek olan İstanbul Kitap Fuarı öncesinde arka arkaya iyi kitaplar okurla buluşacak gibi gözüküyor. İleri Kitap olarak vitrinimizde sizin için seçtiğimiz kitapları paylaşmaya devam edeceğiz.

LENİN FARKLI -  LARS T. LİH

Lenin Farklı Bir Yol Lars T. LihYakın tarihin en tartışmalı ve hakkında en çok yazılıp çizilmiş siyasi figürlerinden biri üzerine kaleme alınmış bu biyografik deneme, okuru Lenin’in hayatını ve siyasi stratejisini yeni bir ışık bir altında değerlendirmeye davet ediyor. Yazarının kendi ifadesiyle, kanlı canlı bir insan olan Vladimir İlyiç Ulyanov ile onun kamusal personası N. Lenin arasındaki ilişkiyi, bir başka deyişle özel yaşamı ve siyasi stratejisi arasındaki bağlantıyı gözler önüne sermeye çalışıyor. Ve bunu yaparken gerek Soğuk Savaş döneminde bilhassa Batı’da üretilen, önyargılar ve ideolojik kaygılarla malul Lenin literatürüne, gerekse 1980’lerde açılan Sovyet arşivleri temel alınarak tek taraflı bir biçimde kaleme alınmış ve daha ziyade Lenin’in özel yaşamının mahrem yönlerine odaklanan spekülatif çalışmalara bir alternatif olma iddiasında. 

Lenin’in yaklaşık otuz yıllık devrimci kariyerinin izini süren Lars T. Lih, onu işçi sınıfının devrimci potansiyelinden şüphe duyan, pragmatik bir karamsar olarak resmeden standart “ders kitabı” yorumunun aksine, son derece romantik, tutkulu ve iyimser bir Lenin portresiyle çıkıyor karşımıza. Analizinin temel izleğini ise, Lenin’in ömürlük siyasi projesi olarak adlandırdığı “kahramanca sınıf liderliği”, yani Rus proletaryasının, çoğunluğu köylülerden oluşan Rus halkına liderlik etmesi fikri teşkil ediyor. Konjonktürel şartlara göre yıllar içerisinde birtakım değişikliklere uğrasa da özünü ve tematik bütünlüğünü muhafaza eden bu strateji, Lenin’i hem Rus siyasi tarihi hem de enternasyonal sosyalist hareket içerisinde hak ettiği bağlama oturtmamıza da olanak tanıyor. Lih’e göre, bu tarihi şahsiyeti bütün yönleriyle anlayabilmemizin yolu, onun bu ilham verici siyasi stratejiye duyduğu, kökenleri büyük oranda ailevi geçmişine ve kişisel deneyimlerine uzanan derin duygusal bağı idrak etmekten geçiyor...(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Lenin, Lars T. Lih, Çeviri: Aslı Önal, Ayrıntı Yayınları, 2017, 256 Sayfa  

AVRUPA ROMANI ÜZERİNE ON BİR MAKALE - RICHARD P. BLACKMUR

Yeni Eleştiri, 20. yüzyıl edebiyat eleştirisini derinden etkileyen bir akımdı. Bu akımın en önemli temsilcilerinden olan Amerikalı şair ve eleştirmen Richard P. Blackmur, Avrupa Romanı Üzerine On Bir Makale’de Avrupa romanının köşetaşlarını oluşturan yapıtlara eleştirel bir derinlik ve dikkatle eğiliyor. Tolstoy’un Anna Karenina’sından Joyce’un Ulysses’ine, Flaubert’in Madame Bovary’sinden Thomas Mann’ın Doktor Faustus’u ve Büyülü Dağ’ına uzanan panoramik roman analizlerinin ardından Dostoyevski’nin temel yapıtlarını düzen ve düzensizlik, gerçek ve parodi, suç ve masumiyet, aziz ve mücrim temaları etrafında ele alan Blackmur, insan deneyiminin Avrupa romanında temsil edilme tarzını güçlü bir eleştirel bakışla irdeliyor: “Dostoyevski belki de bu hiddeti nedeniyle Rusya’nın Aziz Pavlus’u olarak algılanmıştır. Aziz Pavlus’un da Dostoyevski’nin de üslubu öfke doludur; ikisi de kurtuluşa giden yolda ferasetin esas olduğunu düşünmüş ve bu düşüncelerini sert ve fanatik bir tonda ifade etmişlerdir.”(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Avrupa Romanı Üzerine On Bir Makale, Richard P. Blackmur, Çeviri: Müge Günay, İletişim Yayınları, 2017, 319 Sayfa  

RUN GÜLÜZAR RUN - AYŞEGÜL KOCABIÇAK

“Ben Gülüzar. Gülizar, gül yanaklı demektir ama Gülüzar olunca bir anlamı olmuyor. Bu ülkede kadın olarak var olmaya çalışmak gibi belki de!” 

Böyle tanıtıyor Gülüzar kendini. Dokuz yaşındayken tutmaya başladığı günlüklerle giriyoruz onun dünyasına. Yıllar içinde yakılan, yırtılan, yok edilen günlüklerden saklayabildiği kadarıyla paylaşıyor iç dünyasını, muhafazakâr ailesini, mahallesini, yüreğindeki ilk kıpırtıları, büyüme sancılarını… Ve alabildiğine sorguluyor her şeyi o muzip diliyle, hiç sakınmadan. Aileyi, inancı, ülkenin gündemini belirleyen olayları, çoğu zaman hepimizin elini kolunu bağlayan âdetleri… “Neden” diye soruyor, “başkaları sinemaya rahatça giderken, ben ancak yalan söyleyerek gidebiliyorum? Neden erkek arkadaşımla konuşurken birileri görecek diye ödüm patlıyor? Neden arkadaşlarım liseye giderken, ben gidemiyorum?” Ve ardından isyan geliyor elbette: “Sanki gerçek dünya Cine5’teki şifreli filmler gibi. Bize hep şifreli yayın, zenginlere hep net görüntü!” 

Hepimizi kıskıvrak yakalayan her şeyden kaçmak istiyor aslında Gülüzar. Mahallelerden, ailelerden, şarkılardan, türkülerden, hatta bazen kadınlığından bile. Batı’ya olan acemi hayranlığıyla, özgürlüğe olan düşkünlüğüyle, kendi kendine, muzipçe sesleniyor: Run Gülüzar Run… Koş Gülüzar koş! Biz de arkasından bağırıyoruz: Aç kanatlarını Gülüzar, kolay olmasa da aç! Uç Gülüzar uç!(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Run Gülüzar Run, Ayşegül Kocabıçak, Hep Kitap, 2017, 144 Sayfa  

CANİSTAN - YUSUF ATILGAN

Ocağın üstündeki rafta yanan zeytinyağı kandilinin soluk ışığında ayak ucunda duran adamın yüzü yabancı gibi değildi ama kim olduğunu çıkaramadı. Başında yerleşik bir ağrı vardı. “Çeteler. Sonunda basıldık işte. Aptal gibi fırladım dışarı; tüfeği alıp beklemeliydim. ‘Bağa çıkmayalım bu yaz; her gün gider geliriz; geceleri köyde kalalım’ deyip durduydu Fatma. Dinlemedim…” 

Yusuf Atılgan’ın tamamlamadan bıraktığı üçüncü romanı Canistan, ölümünden çok sonra, ilk kez 2000 yılında yayımlandı. Romanın coğrafyası yine Manisa; ama bu kez dönem farklı. Anadolu’nun işgal edildiği, direniş çetelerinin kurulduğu yıllar, anasını bırakıp köylere, çiftliklere çalışmaya giden çalışkan, işbilir köylü çocuğu Selim… Okuyunca göreceksiniz; üç bölümden oluşan bu kısa anlatı hiç de yarım kalmış değil. Son derece güçlü bir dil ve sağlam gözlemlerle dolu, tam bir “usta” eseri… (Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Canistan, Yusuf Atılgan, Can Yayınları, 2017, 96 Sayfa  

BATININ DOĞUSU - MİROSLAV PENKOV

Öyküleri on iki dile çevrilen Miroslav Penkov ilk kez Türkçede! 

Batının Doğusu’nda Penkov, Bulgaristan’ın kargaşa ile geçen yüzyıllarını (direnişçileri, komünizmin gelişini ve çöküşünü, değiştirilen isimleri) içten bir duygudaşlıkla yazıyor; bu öykülerin kimlikler, idealler ve sınırlar arasına sıkışan kahramanları geçmişin yasını tutuyor ve hiç gerçekleşmeyecek bir şimdinin özlemini çekiyorlar. 

Amerika’ya göç etmiş bir torun, komünist dedesine Ebay’dan Lenin’in mumyalanmış cesedini satın alıyor. Bir delikanlı âşık olduğu kuzeniyle kasabalarını doğu ve batı olarak ikiye ayıran nehirdeki batık kilisede buluşuyor. Yaşlı bir adam, hasta karısının sevgilisinin altmış yıl önce yazdığı mektupları buluyor. Başarısız bir harika çocuk yıkılmış bir rejimin kalıntıları arasında varolmaya çalışıyor. Ama ister tarihin ağırlığını ister bir göçmenin memleket özlemini hikâye etsinler, bu öykülerde Penkov’un absürdü ıskalamayan gözünün kattığı bir kıvraklık hep var.(Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Batının Doğusu, Miroslav Penkov, Çeviri: Kübra Kelebekoğlu, Yüz Kitap, 2017, 242 Sayfa  

MAYIS 68 VE GERİYE KALANLAR - KRISTIN ROSS

Üçüncü dünyanın sorunlarına küresel çözümler yalnızca kapitalist dünya sisteminin kökten bir değişiminde ve yeni bir ekonomik düzenle değiştirilmesinde temellenebilir… Öğrenci-militanlar arasından çıkan UJC (ml)’nin –Ulm caddesindeki Althusserciler tarafından Aralık 1966’da kurulan Maocu grup– ilk kongresinin ilk oturumunun siyasi kararı, üçüncü dünyanın durumunun Batı’daki işçilerin durumundan ayrılamaz olduğunu gözler önüne serer. Burada ortak düşman, Amerikan emperyalizmi, Vietnamlı savaşçıdan Fransız işçiye doğrudan bir geçişi mümkün kılar; Vietnam’daki mücadeleyi Batı’nın içsel sorunlarına bağlamaya kalkışır… 

1. Dünyanın her yerindeki halkların ortak düşmanı olan Amerikan emperyalizmine karşı birleşik bir gençlik cephesi… Vietnamlı yoldaşlarımızın muzaffer bir biçimde yürüttükleri halk savaşına hiçbir sınırlama olmaksızın güçlü bir destek. 

2. İşçilere ve işçi halklara katılacak, böyle bir görevin gerçekleştirilmesini mümkün kılacak yeni örgütlenme biçimlerini tesis edecek devrimci entelektüellerin oluşumu. 
Mücadelesini sürdüren Fransız entelektüelleri ile Vietnamlı Öteki’nin ilişkisi, bir birleşik cephe ve koşulsuz destek ilişkisiydi; bu ilişkinin oldukça doğrudan devrimci birlik ya da dayanışma bayrağı altına düştüğü söylenebilir: dayanışmanın hayırseverlik anlamına gelmediği bir cephe bağlanımı. (Tanıtım Bülteninden)

KÜNYE: Mayıs 68 ve Geriye Kalanlar, Kristin Ross, Çeviri: Fahrettin Ege & Yağız Ay, Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 2017, 336 Sayfa  

DAHA FAZLA