Vitrin: Yeni çıkanlar

Vitrin: Yeni çıkanlar

Bu hafta da vitrinimizi okunası kitaplarla donattık. Umberto Eco'dan "Budalalıktan Deliliğe", Wallace Stevens'dan "Bir Karakuşa Bakmanın On Üç Yolu", Samuel Taylor Coleridge'den "Yaşlı Denizci", Recep Yılmaz'dan " Kül ve Nal ", Azad Ziya Eren'den "Sakızköy Günceleri", F. Scott Fitzgeral'dan "Sana Borcum Var", Shirley Jackson'dan "Biz Hep Şatoda Yaşadık " ve Adrian Barnes'dan "Uyuyamayanlar" sizler için seçtiklerimiz. Beğeneceğinizi umarak iyi okumalar diliyoruz.

- BUDALALIKTAN DELİLİĞE - UMBERTO ECO

Umberto Eco’nun ölmeden önce hazırladığı son seçki olma özelliğini taşıyan ve 2000-2015 yılları arasında kaleme aldığı yazılarından derlenen bu kitap, içinde yaşadığımız dönemin akışkan doğasını yansıtıyor.

“Toplum kavramındaki krize paralel, insanların birbirini bir yol arkadaşı değil de, aksine sakınılması gereken rakipler olarak gördüğü frenlenemeyen bir bireysellik doğar. Bu ‘öznelcilik’, modernitenin temellerine bomba döşemiş ve onu kırılganlaştırıp hiçbir referans noktasının bulunmadığı, her şeyin bir tür akışkanlık içinde eridiği bir konuma sokmuştur.”

Eco kendine has ironik yaklaşımıyla, bu yeni durumun anlaşılması ve belki de aşılmasının önünü açacak konulara değiniyor: İnsanların görünür olma tutkusundan sosyal medyanın toplumu biçimlendirmedeki rolüne, komplo teorisi çılgınlığından James Bond’un meşhur Martini tarifine, ırkçılığın yeni biçimlerinden felsefe ve kitaplara kadar kalemini esirgediği tek bir konu bile kalmıyor.

Budalalıktan Deliliğe, yazarın kimi zaman üzerinde pek düşünmeden geçip gittiğimiz, kimi zamansa anlamak için kafa yorduğumuz ne varsa, engin birikiminin süzgecinden geçirerek yorumladığı bir “veda şarkısı”.

Künye: Budalalıktan Deliliğe, Umberto Eco, Çev: Feza Özemre, Kırmızı Kedi, 2017.

 

- BİR KARAKUŞA BAKMANIN ON ÜÇ YOLU - WALLACE STEVENS

Şairlerin şairi Wallace Stevens ilk kez Türkçede!

"Wallace Stevens, hem şiirinde, hem şair kimliğiyle yaşamında gizlenmeyi seçmişti, onca giz bundan. Gökçenur Ç, şiirlerini Türkçeye taşırken müthiş iş çıkarmış: Kendi şiirsel edâsını çevirdiklerinin arasına saklamayı bilmiş: O, Can Yücelcesiyle: Bir Türkçe söyleyen."

Künye: Bir Karakuşa Bakmanın On Üç Yolu, Wallace Stevens, Çev: Gökçenur Ç., Yitik Ülke Yayınları, 2017.

 

- YAŞLI DENİZCİ - SAMUEL TAYLOR COLERIDGE

Samuel Taylor Coleridge, Yaşlı Denizci adlı ölümsüz epik şiirinde, okyanuslara yıllarını vermiş ihtiyar bir deniz kurdunun başından geçen serüvenleri anlatır. Şiir, Yaşlı Denizci’nin, düğüne gitmekte olan bir adamı sokakta zorla durdurmasıyla açılır. Yaşlı Denizci keskin bakışlarıyla adamı adeta hipnotize ettikten sonra hikâyesini anlatmaya başlar. Limanı terk ettikten bir süre sonra yakalandıkları fırtınadan kurtulmak için mücadele ederken Güney Kutbuna doğru savrulmuşlar ve buzlarla kaplı sisli, tehlikeli bir sahaya girmişlerdir. Tam o sırada güvertenin üstünde sevimli bir albatros belirmiş, günlerce sisler içinde onlara yol gösterip emin bir yere çıkmalarını sağlamıştır. Ancak Yaşlı Denizci bu iyiliğe karşı albatrosu okla öldürmüştür.

Bu olaydan sonra hem Yaşlı Denizci, hem mürettebat, hem de gemi artık lanetlenmiştir. Kısa süre sonra rüzgâr kesilir, hava dayanılmaz derecede ısınır. İçecek bir damla su kalmaz ve herkes Yaşlı Denizci’yi bu kötü gidişattan sorumlu tutar ve albatrosun ölüsünü onun boynuna asarlar. Şiir nefes kesen bir hızla Yaşlı Denizci’nin serüvenini aktarmaya devam eder.

Kitabın her sayfasında Gustave Doré’nin bu şiir için çizdiği zengin ve ayrıntılı gravürler yer almaktadır.

Şiiri Türkçenin en doğal sadâsıyla dilimize kazandıran Oğuz Baykara uzun epik şiir çevirisindeki yeteneğini Samuel Taylor Coleridge’in Yaşlı Denizci’si ile bir kez daha kanıtlıyor. Her bir heceyi kuyumcu duyarlılığı ile işleyen Baykara, İngilizce bir başyapıtı Türkçede tekrar bir şaheser olarak yeniden inşa ediyor.

Künye: Yaşlı Denizci, Samuel Taylor Coleridge, Çev: Oğuz Baykara, Everest Yayınları, 2017.

 

- KÜL VE NAL - RECEP YILMAZ

“Kül ve Nal”, Recep Yılmaz’ın betimleme yeteneğiyle bir anlatı şölenine dönüştürdüğü öykülerini içeriyor.

Yazar, sıradan, duyarlı insanın yaşamın süreğenliğinde nasıl da örselendiğini, bireyin toplumsal yabancılaşma sürecindeki sancılarını gözler önüne seriyor. İnsanın sınıfsal değer yargılarıyla arasındaki uçurumu ironiyle imlerken, aslında sıradanlığımızda saklı derin yarıkları, yalnızlığın insanı farklı arayışlara sürüklediğini anlatıyor. Çoğu kere yaşamın, kâbusla gerçek arasında, insanın merhamet duygusunu aşan ama insana özgü vahşiliklerle sürdüğünü, şehrin keşmekeşinde bunalan insanın kendine sığınıp içindeki gurbeti deşelediğini, aklın yerini içgüdüsel hırsların beslediği bencilliğin aldığını, bütün olumsuzluklara karşın hayatın şaşırtıcı şekilde küçük hazlar yaratarak doğal akışında sürdüğünü, bazen yalnızlığın hınzır uğultusunun insanı nasıl da uçurumun kenarına sürüklediğini işaret ediyor.

Betimlemeleriyle okuru alıp sürükleyen yazar, bu sefer bir manzara resmi çiziyor ve peydahlanan üç çobanın saflığında, doğanın kendi uyumlu işleyişini gözler önüne seriyor. Bir güz gününün sıla gezmesinde geçmişin acılarına gidiyor, çocukluğundan bir kesiti hüzünlü bir duyumsamayla anlatırken aslında bugünü yargılıyor. Öğrenimle kentli olmuş insanın bunaldığında çocukluğunun düşsel denebilecek doğasına sürüklenişini, baskıcı ortamın kendi içinde nasıl da gürbüzleşerek tiksinç bir hâl aldığını, geçmişin izlerini silmenin bazen olanaksız olduğunu, yoksulluğun çaresizliği doğuruşunu, çaresizliğin olmaz yollara sürükleyişini çarpıcı bir kurguyla duyumsatıyor.

Recep Yılmaz, Kül ve Nal’da yer alan öykülerinde, duygu ve düşünce dünyamıza girmekle kalmıyor, duygudaşlık kurarak kendi öykülerimize sürüklenebileceğimiz bir serüvene çağırıyor.

Künye: Kül ve Nal, Recep Yılmaz,  Nota Bene Yayınları, 2017.

 

- SAKIZKÖY GÜNCELERİ - AZAD ZİYA EREN

Sakızköy Günceleri, bir ilkokul öğretmeninin Mardin’in Mazıdağı ilçesi Sakızlı dağ köyünde yaşadıklarını anlatan ilginç bir kitap. Turistik bir fotoğraf değil, çarpıcı bir röntgen filmi koyuyor önümüze yazar. Sakızköy Günceleri, “Anadolu Notları” (Reşat Nuri Güntekin); “Bizim Köy” (Mahmut Makal) ve “Kimse” (Ferit Edgü) adlı kitapların yanında okunmayı hak ediyor.

Künye: Sakızköy Günceleri, Azad Ziya Eren, YKY, 2017.

 

- SANA BORCUM VAR - F. SCOTT FITZGERALD

2012 yılının Haziran ayında New York’taki Sotheby’s Müzayede Evi sararmış sayfalara kurşun kalemle yazılmış bir öyküyü 160 bin dolara sattı. F.Scott Fitzgerald’ın 1920 yılında yazdığı “I.O.U.” (Sana Borcum Var) adlı öykü o tarihten beri bir üniversite kütüphanesinde, kendi gibi, gün yüzü görememiş on dört öyküyle birlikte derin uykuya dalmıştı. Fitzgerald’ın kayıp öyküleri ancak 2017 yılında okur önüne çıkma fırsatı bulabildi. Elinizdeki kitapta kayıp on beş öyküden ikisi ile Fitzgerald’ın çılgın Fransa yıllarını anlatan başka iki öyküsü dünyayı genç yaşta terk eden “kayıp kuşak” çocuğu Amerikalı yazarı çok iyi tanıtıyor. Yaşamdaki bazı meselelerin hiç değişmediğini da anımsatıyor: Gerçek ile düzmece nasıl fark edilir? Sigara içenle içmeyenin kavgası biter mi? Anası-babası arasındaki meseleler çocuğun hayatını nasıl etkiler? Aşk ile evlilik neden uyuşur, neden uyuşamaz?

Künye: Sana Borcum Var, F. Scott Fitzgerald, Çev: Zeynep Avcı, Helikopter Yayınları, 2017.

 

- BİZ HEP ŞATODA YAŞADIK - SHIRLEY JACKSON

Dünyadan gizlenerek yaşayan iki kız kardeş ve gölgesini geçmişten bugüne, onların üzerine düşüren gizemli bir olay... Usta yazar Shirley Jackson, bu kısa ve mücevher misali pırıl pırıl romanda ters köşelerle örülü bir öykü anlatıyor, okura tuzaklar ve yanılsamalarla dolu bir zemin sunuyor. Biz Hep Şatoda Yaşadık, inişleri ve çıkışları, anlatımdaki mahir sıçrayışlarıyla Shirley Jackson’ın dehasını ortaya koyuyor; üstelik karşılaşacağınız en tuhaf ve cazip roman kahramanlarından biriyle, Merricat ile tanışmanızı sağlıyor. Merricat, onu mahvedecek hakikatlerin karşısında hayallerinin sayesinde dimdik duruyor, ne ki bazı hayaller, kabuslarla koyun koyuna uyuyor.

Bugün Stephen King’den Neil Gaiman’a değin pek çok çağdaş yazarın ilham kaynakları arasında andığı Shirley Jackson, Amerikan Gotiği’nin klasiklerinden sayılan Biz Hep Şatoda Yaşadık ile anlatıcı olarak ustalığını gözler önüne seriyor ve kız kardeşliğe dair unutulmayacak bir metne imza atıyor. Doğada hiçbir şey yoktan var olmuyor ve sarayların enkaza, hayallerin hezeyana dönmesi için bir an yetiyor; geriye kala kala biraz toz, belki biraz da kül kalıyor. En ölümcül zehirler, tıpkı en kuvvetli tılsımlar gibi insan yüreğinde büyüyor ve hiçbir yer, ama hiçbir yer insanın evi gibi olmuyor.

Künye: Biz Hep Şatoda Yaşadık, Shirley Jackson, Çev: Berrak Göçer, Siren Yayınları, 2017.

 

- UYUYAMAYANLAR - ADRIAN BARNES

İnsomnia hastalarının dahi arada biraz uyudukları söylenir. Ama bu farklı. Gecelerdir kimsenin gözüne uyku girmiyor. Beş gün daha böyle geçerse ‘uyku mahrumiyeti psikozu’yla başbaşa kalacaklar. Otuz iki gün sonra ise acılı bir ölüm onları bekliyor. Hâlâ uyuyabilen şanslı azınlık artık o kadar şanslı saymıyor kendini; İnsanlar gruplara ayrılmak, ölmek öldürmek için, hiçbir fırsatı kaçırmıyor.

Adrian Barnes'tan, Arthur C. Clarke Ödülü finalisti Uyuyamayanlar, insanın bilinçdışına mercek tutan, gerilimin bir saniye bile düşmediği eşsiz bir kurgu. 

Künye: Uyuyamayanlar, Adrian Barnes, Çev: Algan Sezgintüredi, April Yayıncılık, 2017.

DAHA FAZLA