Vitrin: Yeni çıkanlar

Vitrin: Yeni çıkanlar

Bu hafta Vitrin’imizde çoğu yabancı, çeşitli kategorilerden kitaplara yer verdik. Arap topraklarında yaşananlardan, 20. yy başlarında İran köylülüğüne; oradan Latin Amerika’ya uzandı yolumuz. Seçkimizi beğeneceğinizi umuyoruz.

ULUSUN ÖLÜMÜ VE ARAP DEVRİMİNİN GELECEĞİ – VİJAY PRASHAD

Vijay Prashad, daha önce yine Yordam Kitap tarafından yayımlanan Arap Baharı, Libya Kışı’nın ardından yeni bir kitapla Arap devrimine ve Ortadoğu’nun geleceğine bakıyor. Bir gazetecinin keskin gözleriyle, bir akademisyenin bilimsel titizliğini ustaca kaynaştıran Prashad, bizi 2010’dan bu yana Ortadoğu’da yaşanan baş döndürücü değişimlerin izinde bir yolculuğa çıkarıyor. Lübnan’ın El Kaide kontrolündeki bölgelerinden Mısır’ın varoşlarına, Rojava Devrimi’nden AKP’nin başını çektiği karşı-devrim kampına, Prashad’ın peşinde olduğu soru hep şu: Nasıl oldu da Arap devrimi emekçilerin ellerinden çalındı ve kanlı bir mezhepsel çatışmaya dönüştürüldü? Prashad, Arap Baharı’nın ne Tahrir Meydanı’nın ara sokaklarında ne de Şam’ın pazar yerinde yenildiğini düşünüyor. Ona göre, Arap Baharı Washington’da, Paris’te, Tahran ve Moskova’da olduğu kadar Riyad’ın, Doha’nın ve Ankara’nın saraylarında da bozguna uğratıldı. Bölgesel sorunlara tarihsel bir perspektiften bakan Prashad’ın geliştirdiği yanıtlar, sadece yenilginin nedenlerine dair tespitlerden ibaret değil, aynı zamanda bölge emekçilerini bekleyen tehlike ve olanaklara dair mutlaka kulak verilmesi gereken ipuçları da sunuyor...(Tanıtım bülteninden)


KÜNYE: Ulusun Ölümü ve Arap Devriminin Geleceği, Vijay Prashad, Çeviri: Senem Erdoğan, Yordam Kitap, Mayıs 2017, 240 sayfa.

 

SOSYALİZMDE EĞİTİM: KÜBA – CELİL DENKTAŞ

Türkiye’den Küba’ya herhalde imrenerek bakılabilir. Elbette bu küçük ve Türkiye’ye göre oldukça fakir sayılabilecek ülkeye Türkiye’den imrenerek bakılabileceğini söylemek biraz çelişkili görülebilir. Ancak gerçek şu ki, Türkiye onca zenginliğine rağmen halkını genel olarak ortalama bir refah düzeyinde yaşatamamasına karşın Küba tüm yoksulluğuna, kapitalist dünyanın kendisine karşı duyduğu nefrete ve bu nefretin doğurduğu ekonomik ambargolara ve ideolojik bombardımana rağmen devrimden bu yana halkının refah düzeyini, eğitim düzeyini, yaşam kalitesini ve süresini bir bütün olarak yükseltmeyi başarmış bir ülke. Hatta sağlık konusunda, bilimsel ilerleme konusunda, güzel sanatların teşviki konusunda, insanların dinlenme ve eğlenme hakları konusunda ve bunların halk geneline yayılması konusunda Türkiye’yi hayli geride bırakmış durumda.

 

Celil Denktaş, bu kitabında Küba’daki eğitim sistemini merkeze alarak, ama sadece eğitim mefhumunu değil, sağlık, politika, politik katılım, kadınların gündelik ve politik varoluşları gibi çok sayıda alt başlığı da incelemesine dahil ederek, sosyalist bir ülkenin panoramasını çıkarıyor...

(Tanıtım Bülteninden)


KÜNYE: Sosyalizmde Eğitim – Küba, Celil Denktaş, Ayrıntı Yayınları, Mayıs 2017, 304 sayfa.

 

TOP – GULAN HÜSEYİN SÂEDİ

Çağdaş İran edebiyatının özgün kalemi Sâedi, “Top” adlı romanıyla Türkçede.

“Top”, 20. yüzyıl başında İran’da Meşrutiyet’e geçiş sancılarının yaşandığı bir zaman dilimini ele alır. Ülke içinden ve dışından farklı güç odakları, siyasi iktidarı ele geçirme mücadelesine girişirler ve kendi çıkarı için obaları birbirine düşüren hoca, sonunda birlik olmayı başaran göçerler tarafından cezalandırılır. Roman boyunca oradan oraya taşınıp duran top, sonunda hedefini bulmuştur; ancak bu noktaya gelene kadar güçsüz, masum, hiçbir şeyden haberi olmayan halk, yokluk içinde yaşayıp büyük eziyet görmüştür. Sâedi, çekilen eziyetlerin sebebi olan hocaya topu doğrulturken, halka da birlik olmadıkça hiçbir sonuca ulaşılamayacağını söylemek ister. Hekimlik mesleğini kendi coğrafyasını ve halkını tanıma fırsatı olarak değerlendiren Sâedi, toplumsal gerçekleri anlatmak için insanların psikolojilerinden yola çıkar.

“Çocukluğumdan beri Sâedi’nin öykü ve romanlarına meraklıydım ve onlardan çok şey öğrendim. Sâedi bana göre İran’ın Arthur Miller’ıdır.” - Asghar Farhadi (tanıtım bülteninden)


KÜNYE: Top, Gulam Hüseyin Sâedi, Çeviri: Farhad İvazi, Makbule Aras, Yapı Kredi Yayınları, Mayıs 2017, 160 sayfa.

 

GABRİEL GARCİA MARQUEZ’E GİRİŞ – GERALD MARTİN

“İnsanın yalnızca bir hayatı vardır. Bunun anlamı, doğduğumuz andan itibaren adaleti hak ettiğimiz ve hem kendimiz hem başkaları için onun uğruna mücadele etmemiz gerektiğidir; ama bir yandan da her fırsatı değerlendirerek hayatın tadını çıkarmamız lazımdır. Kariyerinin başındaki eserlerde davayı açıkça savunmadığı için García Márquez’i lanetleyen solcu eleştirmenler, Bahtinci karnavalesk görüşü de, aynı şekilde, daima lanetlemişlerdir. Bu görüşe göre karnaval, insanların baskıdan (ya da iktidardan) kısa bir süre de olsa kaçarak hayatın şiddetini, parlaklığını, hatta (en çok da aşk ile vücuda gelen) geçiciliğini kutlamalarının bir yoludur. Hiçbir yazar bu kavramları García Márquez kadar etkili biçimde aktarmamıştır, onu bu yüzden okuruz ve elbette bizden çok sonraki nesillerin dünyadaki tek şanslarını değerlendirdikleri gelecekte de okunmaya devam edecektir.”

Gabriel García Márquez’e Giriş, yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından  Gabriel García Márquez’in yaşamındaki dönüm noktalarına, kariyerine, eserlerine ve siyasi görüşlerine ışık tutan bir çalışma.

Latin Amerika edebiyatının önde gelen eleştirmenlerinden Gerald Martin, Cambridge Üniversitesi yayını olarak basılan Gabriel García Márquez’e Giriş adlı bu kitabında, Márquez’i ve yapıtlarını hem tanıtıyor, analiz ediyor hem yer yer sertçe eleştiriyor. Ama tüm sert eleştirilerine rağmen García Márquez’in usta yazarlığı önünde şapka çıkarmadan da yapamıyor.  Gerald Martin, Nobel ödüllü yazarın iktidar ve aşk eksenli edebî eserleriyle yaşam deneyimleri arasında köprüler kurarak  samimi bir “Gabo” portresi çiziyor.

Gabriel García Márquez’e Giriş, Nobel Ödüllü yazarın külliyatının yanında durmayı hak eden, önemli bir eser. (Tanıtım bülteninden)


KÜNYE: Gabriel García Márquez’e Giriş, Gerald Martin, Çeviri: Emrah İmre, Can Yayınları, Mayıs 2017, 240 sayfa.

 

MÜLKSÜZLEŞME – JUDİTH BUTLER, ATHENA  ATHANASİOU

"Kişi gördüğü, hissettiği ve öğrendiği şeyin uyandırdığı duygularla hareket ettiğinde kendini hep başka bir yere, başka bir sahneye ya da merkezinde olmadığı bir toplumsal dünyaya savrulmuş halde bulur. Mülksüzleşmenin bu türünü eyleme ve direnişe, ötekilerle birlikte görünür hale gelerek adaletsizliğe son verilmesini talep etmeye yol açan bir duyarlılık biçimi olarak değerlendiriyoruz. Adaletsizliğin aldığı bir biçim de halkların, örneğin zorunlu göç, işsizlik, evsizlik, işgal ve fetih vasıtasıyla sistematik olarak mülksüzleştirilmeleridir. İşte biz de, egemen benliğin malikiyetinden feragat anlamında mülksüzleşerek dahil olunan kolektivitelerin, kimi nüfusları kolektif aidiyet ve adaletten sistematik olarak men eden mülksüzleştirme biçimlerine nasıl muhalefet edebileceğini ele alıyoruz."

Bu kitaptaki yazılar, Mısır devriminin en yoğun günlerinin yaşandığı dönem ile Yunanistan’da Sol'un neoliberal kemer sıkma politikalarına karşı ciddi muhalefet gösterdiği dönem arasındaki aylarda, iki yazarın yürüttüğü diyalog sonucunda ortaya çıktı.

Özellikle Irigaray’ın çalışmalarından, Heidegger’in teknoloji eleştirisinden, Foucault’nun biyopolitika kavramından ve Lacan sonrası psikanalizden beslenen Athena Athanasiou ile, Foucault’dan ve söz edimleri kuramından, toplumsal cinsiyet kuramından, kuir aktivizmden ve heterodoks psikanalizden yola çıkan Judith Butler, kâh fikir birliğine varıp kâh ayrılığa düşerek “Siyasal duyarlılığı mümkün kılan nedir?” sorusunun peşine düşüyorlar. (tanıtım bülteninden)


KÜNYE: Mülksüzleşme, Judith Butler - Athena Athanasiou, Çeviri: Başak Ertür, Metis Yayınları, Mayıs 2017, 208 sayfa.

 

DAHA FAZLA