Üniversite ve ‘Sınıf, Kültür ve Bilinç’

Üniversite ve ‘Sınıf, Kültür ve Bilinç’

Bu kitap tanıtımı yazısını aralarında arkadaşlarım ve yoldaşlarım olan barış imzacısı oldukları gerekçesiyle üniversitelerinden uzaklaştırılan akademisyenlerle dayanışmak amacıyla; onlardan birisinin kitabına ayırmak istedim. Yazarıyla kişisel bir tanışıklığım olmadığı bu kitabı seçmemin nedeni ilgi alanım olan Marksist kültürel çalışmalar alanında disipliner bir çerçevede Türkçe yazılan çok az sayıdaki kitaptan birisi olmasıdır.

Üniversite söz konusu olduğunda İzge (Günal) Hoca’nın bir sohbetimiz sırasında söylediği bir söz her şeyi özetleyiveriyor: Üniversite vasat ister.

Başka bir deyişle üniversite vasatlığın yeniden ve yeniden üretildiği Türkiye’deki diğer kurum ve alanlardan sadece bir tanesidir. Bu anlamda umarım bir gün Taylan Kara’nın Vasat Edebiyatı ve Vasatlığa Giriş Dersleri kitaplarıyla edebiyat için yaptığı şeyi birileri de üniversite için yapar.

Vasatlar yine en fazla kendileri gibi vasatlar arasında rahat eder. Böylece daha önce kendilerini rehin verdikleri gibi yeni gelenleri de rehin almaları kolaylaşır. Artık bırakın egemen ideolojilerden bağımsız olmayı, bölüm başkanlarının bile iki dudağından çıkacak sözlere göre düzenlerler akademik yaşamlarını. Rehin alınmanın karşılığı da kadrolar ve unvanlardır.

Bu nedenle Türkiye üniversitelerinde vasatın üstüne çıkanlar ve bu anlamda rehin alınamayanların sayısı oldukça azdır. İşte bu az sayıdaki akademisyenlerin, çoğu barış imzacısı olan büyük bir bölümü, yani yüzlercesi, ne yazık ki yine rehin alınmış rektörler, dekanlar, savcılar ve hakimler tarafından geçen bir yıl içinde KHK'lar ile üniversitelerden uzaklaştırıldılar.

Bu kitap tanıtımı yazısını aralarında arkadaşlarım ve yoldaşlarım olan bu akademisyenlerle dayanışmak amacıyla onlardan birisinin kitabına ayırmak istedim. Yazarıyla kişisel bir tanışıklığım olmadığı bu kitabı seçmemin nedeni kendi ilgi alanım olan Marksist kültürel çalışmalar alanında disipliner bir çerçevede Türkçe yazılan çok az sayıdaki kitaptan birisi olmasıdır. Bir fikir vermesi açısından Marksist kültürel çalışmalar alanındaki öncü kitap 2003 yılında Meral Özbek'in ‟Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski” adıyla yayınlanmıştır. Bu yazıda tanıtmaya çalışacağım kitabın yayın tarihi ise 2013'tür. Bu on yıl arayla yayınlanan iki kitabın ardından ise bildiğim kadarıyla başka bir kitap yayınlanmamıştır.

Oysa eksiksiz olmasa da Marksist kültürel çalışmalara temel oluşturan kitaplar uzun süredir Türkçe olarak yayınlanmış ve giderek artan bir ivmeyle daha güncel kitaplarla birlikte yayınlanmaya da devam etmektedir.

Engels'in ‟İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu” kitabından başlayarak Gramsci'nin çalışmaları, Frankfurt Okulu'ndan Adorno ve Britanya Kültürel Çalışmalar Okulu'nu oluşturan E.P. Thompson, Paul Willis ve Raymond Williams'ın eserlerinden bazıları uzun süre önce bazıları da henüz bu yıl Türkçe olarak yayınlanmıştır.  Bu çizginin daha güncel ve en önemli ismi Stuart Hall'un ise en fazla bazı makaleleri derlemeler içinde yayınlanmıştır. Diğer yandan Fredric Jameson, Terry Eagleton ve Pierre Bourdieu'nun neredeyse tüm çalışmalarını Türkçe bulmak mümkündür.

Bu anlamda Mustafa Kemal Coşkun'un kitabı Türkiye işçi sınıfı üzerine yapılmış bir çalışma olması anlamında da son derece değerlidir. Zonguldak ve Bursa'da sırasıyla maden ve tekstil sektöründe çalışan işçilerle hem anket hem de yüz yüze görüşme yöntemleriyle gerçekleştirilen çalışma hem teorik arka planı ve hem de çalışmayı Türkiye işçi sınıfı tarihi, bağlamında sunuşuyla daha sonraki araştırmalar için örnek bir model oluşturuyor.

Yazarın bu çalışmanın amacını paylaştığı satırlar da gelecekteki çalışmalara yön gösterecek nitelikte:

‟Birincisi, dünyadaki ve Türkiye'deki ekonomik ve politik gelişmeleri göz önüne alındığında sınıfın sonunun geldiği söylemleri bir tarafa, sınıf mücadelesinin gelişme olanaklarının ortaya çıktığını düşünüyorum.

...

İkincisi, sınıf bilinci ve kültürünün gelişimini anlamak için bir araç olarak sınıf yapılarının sadece objektif ölçütlere göre kurgulanması bir eksikliktir. Her toplumda işçi sınıfı kültürü ve sınıf bilincinin, Thompson'un (2004) belirttiği gibi mücadeleden kaynaklanması muhtemeldir. Dolayısıyla bu sadece yapısal güçleri değil, fakat aynı zamanda kültürel süreçleri de göz önünde tutmak gerektiğini gösterir.”

Son olarak da kitaba dair naçizane eleştirilerimi ise şu şekilde sunabilirim. Çalışmanın gözlem boyutu oldukça eksik. Bu anlamda araştırılan kültürün anket ve görüşme gibi sadece sözel, yani söylemsel bilinç üzerine dayanması, kültürün pratiklerden, yani edimsel bilinçten de oluşması anlamında çalışmanın madalyonun sadece bir yüzünü gösterebildiğini düşünüyorum. Ayrıca kültür ve gündelik hayata da işaret eden bir çalışmadan görüşme ve anket yoluyla da olsa düğün, cenaze ve sünnet gibi törenler, bar, pavyon, kadın günleri, yemek, müzik, giyim, teknoloji pratikleri, sinema ve TV izleme alışkanlıkları gibi daha kapsamlı bir yaklaşım ister istemez bekleniyor. Ne yazık ki kültürün bu boyutları çalışmada yer almıyor.

Bir inanç ve umudun ötesinde üniversitelerden uzaklaştırılan arkadaşlarımız ve yoldaşlarımızın bu vesileyle inadına daha üretken bir döneme gireceklerini düşünüyorum. Eğer üniversite bu vasat olmayan akademisyenlerden kurtulduğunu düşünüyorsa, pekala onlar da bu vasat üniversiteden kurtulmuşlardır diye de düşünülebilir.

Diğer bir deyişle artık üniversitede bir şey üretebilmek üniversite sayesinde değil üniversiteye rağmen mümkündür.


KÜNYE: Sınıf, Kültür ve Bilinç: Türkiye'de İşçi Sınıfı Kültürü, Sınıf Bilinci ve Gündelik Hayat, Mustafa Kemal Coşkun, Dipnot Yayınları, 2013, 254 sayfa.

DAHA FAZLA