Uçakta cam kenarında oturanlara uyarı
Bilim insanları uçak yolculuğu esnasında cam kenarında oturmaya ilişkin uyarılarda bulundu.
21-03-2018 07:56

Kalabalık insan grubuyla saatlerce havasız ortamda yolculuk etmek hasta olma riskini arttırıyor. Amerikalı bilim insanlarının son yaptığı araştırmaya göre uçak ve otobüs yolculukları sırasında cam kenarına oturmak grip ve hava yoluyla bulaşan diğer hastalıkları kapma riskini azaltıyor.
Emory Üniversitesi’nden bir grup araştırmacının yaptığı çalışmada uçak yolculuğu sırasında oturulan koltuğa göre ortaya çıkan hastalık kapma riski ölçüldü. Bilgisayar tabanlı bir simülasyon sayesinde hastalığın bulaşma şekilleri haritalandı. Yapılan ölçümlere göre cam kenarında oturan yolcuların virüs yoluyla bulaşan hastalıkları kapma riskinin diğer yolculara göre daha az olduğu görüldü.
KORİDOR KENARLARI EN RİSKLİ BÖLGE
Araştırmacılara göre koridor kenarında bulunan koltukların insan geçişinin en yoğun olduğu bölgeye yakın olması, koridor kenarı koltukları en riskli bölge yapıyor. Hastalık riskini azaltmak için alınması gereken önlemlerin de yer aldığı araştırmada, el ve yüz bakımının önemine vurgu yapıldı.
İLGİLİ HABERLER
Demokratik Katılım Grubu: Çağdaş, laik, demokrat tüm hekimleri meslek örgütlerine sahip çıkmaya çağırıyoruz!
Demokratik Katılım Grubu, İTO seçimlerine yönelik karalamalara dair açıklama yaptı.
11-04-2018 16:27

İleri Haber
İstanbul Tabip Odası Demokratik Katılım Grubu, Pazar Günü yapılacak İTO seçimi öncesi herkesi seçimlere katılmaya çağrıda bulunmak ve seçimlerle ilgili yayılan şaibeler için basın açıklaması yaptı.
Demokratik Katılım Grubu olarak seçimlere “Bakanlık Bürosu Değil Meslek Örgütü!” şiarı ve yenilenmiş aday listeleriyle katılacaklarını duyurdular.
Asal görevimizi hekimlerin haklarını korumak, çalışma ve yaşam koşullarının iyileşmesini sağlamak ve tüm yurttaşlarımıza eşit, ücretsiz, nitelikli, çağdaş bir sağlık hizmeti için çalışmaktır diyen Demokratik Katılım Grubu açıklamasına şöyle devam etti:
Ülkemizde uygulanan sağlık politikaları ise ne yazık ki aksi istikamette ilerliyor.
Kışkırtılmış sağlık talebinin yarattığı aşırı iş yükü…
Hastalara yeterli süreyi ayırmamıza imkân sağlamayan poliklinik sayıları…
Dünyada örneği görülmemiş bir şekilde, 80 milyon nüfusa 110 milyon başvuruyla istiap haddini çoktan aşmış, yıllardır S.O.S. veren acil servisler…
Popülist politikacıların ucuz oy avcılığı için uygulamaya koyduğu yanlış politikalar…
Hacamattan sülüğe kadar bilimi ve etiği yok sayan uygulamalara itibar ve pazar yaratma çabaları…
Başta siyasetçiler olmak üzere yöneticilerin hekimlere yönelik sevgisiz, hürmetsiz, değer bilmez tutumları…
Yoksulluk sınırının altında emekli hekim maaşları…
Mesleğimizi icra ederken maruz kaldığımız şiddet…
İsyan ediyoruz!..
Otuz yıllık mücadele birikimiyle seçimlerde aday olan Demokratik Katılım Grubu üyeleri haftalardır İstanbul’un devlet-üniversite-özel bütün hastanelerini, aile sağlığı merkezlerini, toplum sağlığı merkezlerini, polikliniklerini, tıp merkezlerini ziyaret ediyor; meslektaşlarımızla buluşup onları seçimlere katılmaya ve meslek örgütümüze sahip çıkmaya davet ediyor. İstanbul Tabip Odası seçimlerinin binlerce hekimin buluştuğu bir şenlik, hekimlerin meslek örgütlerine sahip çıktığı bir şölen olarak gerçekleşmesi için çalışıyor.
Sırtını siyasi iktidara ve Bakanlığa dayamış, çoğunluğu idari-mesleki kariyerlerini liyakate değil sadakate borçlu olanlardan oluşan rakip grup ise hekimlerle buluşmak yerine sürekli olarak tabip odamız aleyhine çalışıyor.
Aylardır “Türk Tabipleri Birliği’nin isminden ‘Türk’ ibaresi çıkarılsın”, “Türk Tabipleri Birliği ve tabip odaları kapatılsın” diye kampanya yürütüyorlar. (Şimdi de İstanbul Tabip Odası yönetimine aday oluyorlar!)
İki ay önce yandaş sendika ve derneklerin organizesinde İstanbul Tabip Odası’nın önüne gelip ağza alınmayacak hakaretler ve tehditler savurdular.
Peşinden, hacamatçı derneklerini devreye sokup Nuruosmaniye Cami önünde “Dik dur eğilme, Hacamatçılar seninle!” pankartıyla meslek örgütümüze karşı eylem yaptırdılar.
Bugünlerde de yandaş medyadaki yandaş kalemlere İstanbul Tabip Odası seçimlerinde hayatta olmayan hekimlerin yerine oy kullandırıldığı gibi akla hayale sığmayacak, gerçekle hiçbir ilgisi olmayan yazılar yazdırıyor, asılsız şaibeler yayarak hekimlerin oylarıyla kazanamayacaklarını bildikleri seçimlerden Yüksek Seçim Kurulu marifetiyle galip çıkmaya çalışıyorlar.
Kendilerini uyarıyoruz:
İstanbul Tabip Odası Seçimlerinde Trafoya Kedi Girmez!
İstanbul Tabip Odası seçimleri her zaman açık, şeffaf ve demokratik bir ortamda gerçekleşir.
Bizim fıtratımızda sınav sorularını çalmak, seçimlere hile karıştırmak yoktur.
Gelin, bu etik dışı tutumunuzdan vazgeçin.
Çağdaş, laik, demokrat bütün hekimlere sesleniyoruz:
15 Nisan Pazar günü sergilenebilecek olası oyunlara karşı meslek örgütümüze ve sandıklara sahip çıkalım; oylarımızı Demokratik Katılım Grubu’nda birleştirerek İstanbul Tabip Odası’nı Bakanlık bürosuna çevirmeye çalışanlara gerekli cevabı verelim.
Saygılarımızla.
TTB'den 'Aşı candır' kampanyası
TTB, AKP dönemiyle birlikte yükselişe geçen ve son dönemlerde tehlikeli boyutlara ulaşan aşı karşıtlığına karşı kampanya başlattı.
05-04-2018 23:43

Türk Tabipleri Birliği (TTB), özellikle çocukluk dönemi aşılama oranlarının düşmesi, çocuklarına aşı yaptırmayan aile sayısının yükselmesi ve buna bağlı olarak artabilecek bulaşıcı hastalık riskine karşı “Aşı Candır Kampanyası”nı başlattı ve Sağlık Bakanlığı'nı yükselen aşı karşıtlığı konusunda göreve davet etti.
Kampanya ile ilgili bilgiler, İstanbul Tabip Odası’nda 5 Nisan 2018 tarihinde düzenlenen basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruldu.
Prof. Dr. Raşit Tükel, 5-24 Nisan tarihleri arasında Aşı Candır Kampanyası ile bilgilendirme çalışmalarının yürütüleceğini belirterek, yapılan çalışmaların bu konuda net bir tutum alması için Sağlık Bakanlığı’na aktarılacağını bildirdi. Tükel, kampanyanın tüm yurtta çeşitli etkinliklerle devam edeceğini söyledi.
Prof. Dr. Nilay Etiler, aşılama konusunun hekimler için her zaman çok önemli olduğuna dikkat çekerek, bugün pek çok hastalığın azalmasının sebebinin aşılama yapılması olduğunu kaydetti. Ancak son yıllarda hekimlerin aşılama konusunda ailelerle karşı karşıya geldiğini ve onları bu konuda ikna etmeye çalıştıklarını anlatan Etiler, bu konuda Sağlık Bakanlığı’ndan destek görmediklerine dikkat çekti. Etiler, “Önceden beri aşılamanın önemini Türk Tabipleri Birliği olarak anlatmaya çalıştık. Son yıllarda bu çalışmalar hakkında hekimlerimize bilgilendirme çalışması yapıyoruz” diye konuştu.
Sağlık Bakanlığı’nın aşılama konusunda sorumluluk almaya ve göreve davet edildiği açıklamada şu taleplere yer verildi:
- Mevzuatta aşılama konusundaki belirsizlik sona erdirilmeli; TTB’nin 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda değişiklik yapılması önerisi dikkate alınarak, bu konudaki yasal düzenlemenin ivedilikle yapılmasını sağlanmalıdır.
- Sağlık çalışanları aşılar ve aşılama hizmetleri konusunda güncel ve bilimsel bilgiler ile donatılmalı, sürekli hizmet içi eğitimlerle desteklenmelidir.
- Kamuoyuna, medya ve her türlü iletişim aracı kullanılarak aşı savunuculuğu yapılmalı; halkın şüphelerine karşı bilimsel ve gerçekçi yanıtlar verilmeli, halk bilgilendirilmelidir.”
ÇEVİRİ | Obezitenin etkileri erken yaşlarda belli oluyor
Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi’nin yeni araştırmasına göre, obezite çocukların karaciğerini 8 yaşından itibaren etkilemeye başlıyor.
05-04-2018 10:23

İleri Çeviri
Araştırmacılar 3 ile 8 yaş arasındaki çocukların bel çevrelerini inceledi ve bel çevresi daha geniş olan çocukların alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığına yatkınlığının daha fazla olduğunu saptadı. Alkolik olmayan yağlı karaciğer vücutta ve dolayısıyla karaciğerde yağ oranı arttığı zaman ortaya çıkıyor, karaciğerde inflamasyon ve hasara neden oluyor.
Alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığı, çocuklarda ve yetişkinlerde en sık görülen karaciğer hastalığı ve ABD’de yaklaşık 80 milyon kişiyi etkiliyor. Hastalık her zaman bulgu vermiyor ancak zamanla çoğu vakada siroza az sayıda vakada ise karaciğer kanserine yol açtığı biliniyor.
‘OBEZİTE ÇOK KÜÇÜK ÇOCUKLARDA BİLE KARACİĞER HASTALIĞINA NEDEN OLUYOR’
Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi’nden Jennifer Woo Baidal şunları aktarıyor: ‘Çoğu ebeveyn obezitenin tip 2 diyabet ve benzer hastalıklara yol açabileceğinin farkında ancak obezitenin çok küçük çocuklarda bile ciddi şekilde karaciğer hastalıklarına yol açabileceğinin farkında olunması anlamında ciddi bir farkındalık eksiği var.”
Daha önce yapılan araştırma ergenlik ve genç yetişkinlik çağındaki insanlara odaklanmışken bu araştırmayı farklı kılan şey, daha genç yaştaki çocukların karaciğer hastalıklarına yakalanma konusundaki risk faktörlerini incelemesi.
YÜZLERCE ÇOCUKTA İNCELEME YAPILDI
Jennifer Woo Baidal ve ekip arkadaşları, yaklaşık 635 çocukta ALT olarak adlandırılan ve karaciğer hasarı için bir belirteç rolü gören bir enzimin kandaki seviyesini ölçtüler. ‘Journal of Pediatrics’ dergisinde yayınladıkları makalede incelenen 8 yaşındaki çocukların %23’ünün ALT seviyesi yükselmişti.3 yaşındayken bel çevresi daha geniş olan ve 3 ile 8 yaş arasında daha fazla kilo almış olan çocukların ALT seviyesi yükselmeye daha yatkın.
ALT seviyesi yüksek olan çocukların %35’i 8 yaşındayken obeziteye sahip iken ALT seviyesi yüksek olan 8 yaşındaki çocukların ancak %20’si normal vücut ağırlığında.
ERKEN HAREKETE GEÇMEK KRİTİK
Jennifer, bazı doktorların çocuklarda ALT ölçümüne ancak 10 yaşında başladığını söylüyor ve erken harekete geçmenin bir çocuğun hayatında yapabileceği değişimlere dikkat çekiyor. Baidal, “Acilen çocuklarda bu hastalığa tanı koymanın, önlemenin, görüntülemenin ve tedavi etmenin daha iyi yollarını bulmalıyız” diye de ekliyor.
Stresliyken yedikleriniz değil, stres kilo aldırıyor
ABD’de yapılan bir araştırma stresin getirdiği değişikliklerin kilo alma üzerinde etkisi olduğunu ortaya koydu.
04-04-2018 10:16

ABD'de bulunan Stanford Üniversitesi Tıp Bölümü'nün yaptığı bir araştırmaya göre, stres başlı başına hücreler üzerinde meydana getirdiği değişiklikler yüzünden kilo almanıza sebep olabiliyor.
Hücre Metabolizması (Cell Metabolism) adlı tıp dergisinde Salı günü yayımlanan araştırmaya göre kronik stres yeni yağ hücrelerinin oluşmasına neden oluyor.
Sürekli stresli olduğumuz zaman salgılanan glükokortikoid adlı hormon, belli tipte hücrelerin yağ hücresine dönüşmesine, bu da kilo almamıza yol açabiliyor.
STRESİN YÜKSEKLİĞİ TETİKLİYOR
O yüzden sadece stresli olduğumuz zaman tükettiğimiz besinlerin değil, stres seviyesinin belli bir süre boyunca yüksek olmasının da kilo alımına sebep olduğu meydana çıktı.
SÜREYE BAĞLI: İKİ KATINA ÇIKARIYOR
Bugüne kadar stres hormonu kortizol salgılandığı zaman insanlarda kilo alımının görülmesinin nedeni stresin iştaha yol açması olarak açıklanıyordu.
Stanford Üniversitesi araştırmacıları ise glükokortikoid adı verilen hormonun etkilerini farelerde araştırma kararı aldı.
Mikroskop altında yapılan incelemelerde, glükokortikoid adlı hormonun sürekli yüksek seviyelerde bulunmasının yağ hücrelerinin meydana çıkmasına yol açtığı görüldü.
Hormonun seviyesinin inip çıkmasının ise hücreler üzerinde bir etkisinin olmadığı gözlemlendi.
Hatta glükokortikoid adlı hormonun sınırlı bir süre boyunca çok yüksek olmasının da bir etkisinin olmadığı belirlendi.
Özellikle 24 saat boyunca yüksek stres hormonuna tabi olan farelerde yağ oranının iki katına çıktığı görüldü.
Bu yüzden araştırmanın başında bulunan Mary Teruel, yağ oluşumunun gıda alımıyla değil stresin süresiyle ilgisi olduğunu söylüyor.
GECE DE DEVAM ETMESİ SAKINCALI
Teruel, araştırmanın laboratuvar ortamında yapılmasına rağmen insanlarda da benzer etkilerin görülebileceğini ancak daha fazla testin yapılması gerektiğini belirtti. BBC Türkçe’nin haberine göre Teruel, araştırma sonuçlarına bakarak gün içinde stresli olmanın idare edilebilecek bir durum olduğunu ancak bunun gece de devam etmesinin sakıncalı olduğunu aktardı.
Aşı karşıtlığı Meclis gündeminde
Aşı karşıtı söylemler sonrası artan aşı reddi TBMM'ye taşındı.
03-04-2018 14:08

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Levent Gök, yaygınlaşan aşı karşıtı söylem nedeniyle artan aşı reddi hakkında soru önergesi verdi.
İleri Hatırlatıyor
Aşı reddindeki artışla birlikte birçok salgın hastalığın yayılmasının önünün açıldığına dikkat çeken Levent Gök, “2013 yılında 980 olan aşı reddi 2017 yılında 23 bin seviyelerine yükselmiş, öncelikle kızamık olmak üzere birçok salgın hastalığın yayılmasının önü açılmıştır. Uygulanan aşıların ithal olması ve halkın aşılar hakkında bilgilendirilmemesi ebeveynlerin çocuklarını aşılatmama eğiliminde etkin olan sebeplerdir. Hükümetin bir acil eylem planı ile yerli aşı üretimine ve aşıların her yönüyle topluma tanıtımına başlaması gerekmektedir. Türkiye çocuk ve halk sağlığı konularında bir uçurumun eşiğine gelmiştir” dedi.
'HALK NEDEN KULAKTAN DOLMA BİLGİLERE MAHKUM EDİLDİ?'
CHP'li Gök'ün Başbakan Binali Yıldırım’ın cevaplandırması istemiyle yönelttiği sorular şöyle:
-Aşıların içeriği ve gereklilikleri konusunda neden toplum bilinci oluşturulmamış, halk kulaktan dolma bilgilere mahkûm edilmiştir?
-Türkiye’nin içerisinde bulunduğu salgın hastalık risklerine karşı alınan önlemler nelerdir?
-Aşı reddinin artmasıyla beraber 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında çocuklarda görülen kızamık, kızamıkçık, kabakulak, difteri, boğmaca, çocuk felci ve menenjit vakalarını açıklar mısınız?
İleri Hatırlatıyor
-2011-2018 yılları arasında kaç doz aşı ithal edilmiştir? Bu ithal aşıların kaç adedi kullanılmamış veya imha edilmiştir? İlaçların toplam maliyeti kaç Türk Lirası olarak gerçekleşmiştir? Kullanılmayan veya imha edilen ilaçların maliyeti açıklar mısınız?
-2011-2018 yılları arasında ithal aşılar sebebiyle hastalanan çocuk sayısı kaçtır? Bu hastalıklar sebebiyle engelli olan ve hayatını kaybedenlerin sayısını açıklar mısınız?
-İthal aşılara ilişkin söylentiler 2010 yılından itibaren artmasına rağmen neden yerli aşı üretimi için gerekli adımlar atılmamıştır?
-Geleceğimizin aşı reddi veya ithal aşıların sağlıksız etkilerinden dolayı riske atılmasını doğru buluyor musunuz?
Aşı karşıtlığı toplumu böyle etkiliyor
Toplumsal bağışıklığı açıklayan 20 saniyelik canlandırmada aşı karşıtlığının etkileri anlatıldı.
03-04-2018 11:59
Reddit sitesindeki theotheredmund rumuzlu bir kullanıcı, toplumsal bağışıklığı açıklayan bir video-canlandırma oluşturdu. Yeni doğan çocuklar veya kemoterapi tedavisi gören insanlar gibi aşı olamayan ve hastalıklara karşı daha savunmasız olan insanlar için tehlike oluşturan aşı karşıtlığı, yaklaşık 20 saniyelik video-canlandırma ile anlatılmaya çalışıldı.
Video-canlandırmada bulunan kırmızı renk, istilacı bir patojeni (hastalık yapan mikrop) temsil ediyor. Siyah noktalar mikrobun bulaştığı insanları, sarı noktalar aşı olan insanları, mavi noktalar ise aşı olmayan insanları gösteriyor. Yüzdelik oranlar ise toplumdaki aşı olan insan miktarını belirtiyor. Canlandırmada, bir toplumda bu patojene karşı ne kadar fazla insan aşılanırsa, patojenin daha en başta yayılmasının ve kendisine bir tutunma noktası bulmasının o kadar zor olduğu görülebiliyor.
Popular Science'ın aktardığına göre, ancak aşılanma oranları yaklaşık yüzde 90’ın altına düşer düşmez, patojen kontrolden çıkıyor.
KÜÇÜK BEBEKLER, HIV'Lİ HASTALAR VE KEMOTERAPİ GÖRENLER İÇİN BARİYER
Temel olarak toplum bağışıklığı, eğer bir hastalığa karşı yeterli sayıda insan bağışıklık kazanırsa, bağışıklık kazanan bu kişilerin, aşı olmamış bütün insanlar için koruma sağlayacaklarını söylüyor.
İleri Hatırlatıyor
En önemlisi de bu kişiler, çok küçük bebekler ve bağışıklığı kısıtlı olan kişiler (HIV’li insanlar veya kemoterapi tedavisi görenler) gibi aşı olamayan insanlar için koruma meydana getirecekler.
'MİKROP, AŞILANMIŞ İNSANLARLA KARŞILAŞIYOR'
Theotheredmund rumuzlu kullanıcı durumu şöyle açıklıyor: “Görüntüden de görebileceğiniz üzere düşük aşılanma oranları, mikrobun herkese bulaşmasına yol açıyor. Orta seviyeler, hastalığın ilerlemesini yavaşlatıyor ancak aşı olmamış insanlara karşı güçlü bir koruma sağlamıyorlar. Fakat yeterince yüksek olan bir aşılanma seviyesi sergilediğinizde, hastalık etkili bir şekilde engelleniyor. Yeterince hızlı yayılamıyor çünkü aşı olmuş çok fazla insanla karşılaşıyor ve bu sebeple nüfusun büyük çoğunluğu (aşı olmamış insanlar bile) korunmuş oluyor.”
Ancak, insanlar aşı olmamaya ve bu toplum bağışıklığından yararlanmaya karar verirse, o zaman toplumda herhangi birini güvende tutmaya yetecek miktarda insan bağışıklık kazanmamış olacak.