Türkiye'nin dört bir yanında üniversiteliler HAYIR'da buluştu: #GençlikHayırdır
Türkiye'nin dört bir yanındaki üniversitelerde öğrenciler #GençlikHayırdır kampanyası kapsamında bir araya geldi.
12-04-2017 20:42

Başkanlık referandumuna günler kala Türkiye'nin dört bir yanında sokaklarda ve kampüslerde gençlik HAYIR için mücadele etmeye devam ediyor. #GençlikHayır kampanyası kapsamında birçok üniversitede bir araya gelen öğrenciler çeşitli etkinliklerle HAYIR iradesini güçlendirdi.
Kampanya için yapılan açıklamada, "Gençlik bu referandum süreci boyunca sorumluklarının farkında oldu. Bütün ülkede HAYIR'ın sesini büyüttük, güçlendirdik. Girilmedik mahalle, sokak, kahve bırakmadık. Ülkemizin karşı karşıya olduğu yıkımı ve bu yıkımdan nasıl HAYIR'la kurtulabileceğimizi anlattık. Referanduma kadar da aynı sorumlulukla hareket etmeye devam edeceğimiz herkes tarafından bilinmelidir. Referandum günü sandığa gidip HAYIR diyeceğiz, bununla da kalmayıp kedilerin trafolara girme ihtimaline karşı HAYIR oylarını koruyacağız" denildi.
Marmara Üniversitesi
Eskişehir Anadolu Üniversitesi
Ankara Üniversitesi
Atılım Üniversitesi
İstanbul Üniversitesi
Bilkent Üniversitesi
Uşak Üniversitesi
Akdeniz Üniversitesi
Dokuz Eylül Üniversitesi
Ege Üniversitesi
Hacettepe Üniversitesi
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Yeditepe Üniversitesi
Bülent Ecevit Üniversitesi
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
İLGİLİ HABERLER
İstanbul Üniversitesi'nin bölünmesine tepki
İstanbul, Gazi ve İnönü üniversitelerinin de aralarında bulunduğu 10 üniversite bölünmesine tepkiler gelmeye devam ediyor.
21-04-2018 18:08

İleri Haber
AKP hükümeti Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Kanunu ile ‘Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı dün Meclis’e sundu. Aralarından İstanbul Üniversitesi'nin de olduğu 10 üniversite bölünecek.
İstanbul Üniversitesi'nin bölünmesine ise Türkiye Ormancılar Derneği'nden ve eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus Söylet'ten tepki geldi.
"Orman Fakültesi’nin yeni bir üniversitesinin çatısı altına aktarılması bu birikimin yok sayılması anlamına gelecektir." diyen Türkiye Ormancılar Derneği tarafından yayınlanan açıklamanın tamamı ise şu şekilde:
Bünyesindeki üyelerin önemli bir kısmı Türkiye’nin en eski ve köklü üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nin, Orman ve Orman Endüstri Mühendisliği Bölümü mezunu olan Türkiye Ormancılar Derneği olarak bu değişikliği reddediyoruz. Çünkü;
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi 1857 yılında kurulmuş, 1933 Üniversite Reformuyla birlikte İstanbul Üniversitesi çatısı altında eğitim-öğretim faaliyetlerini yürütmüş Türkiye ormanlarının yönetilmesi, işletilmesi ve planlanmasında görev alan binlerce mühendis yetiştirmiş, ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel çalışmalar yapmış Türkiye’nin en eski ve en köklü orman fakültesidir. O nedenle biz diyoruz ki “taş yerinde ağırdır” ve Türkiye’nin en eski orman fakültesinin yeri Türkiye’nin en eski üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’dir.
İstanbul Üniversitesi bünyesinde bulunan Mühendislik Fakültesi, yeni tasarı ile yine aynı çatı altında kalırken İbni Sina Üniversitesi altında aktarılan tek mühendis yetiştiren fakülte Orman Fakültesi olmuştur. Bu durum, yapılanma açısında da bir olumsuzluktur. Böyle bir yapılanmada, mühendis yetiştiren Orman Fakültesi, Mühendislik Fakültesi gibi İstanbul Üniversitesi çatısı altında kalmalıdır.
İstanbul Üniversitesi bünyesinde ilk akredite olan mühendislik bölümleri, Orman ve Orman Endüstri Mühendisliği bölümleridir. Köklü bir geçmişe sahip olan ve 2 yüzyıla yaklaşan birikimi ile İstanbul Üniversitesi’nin bilim ve eğitim düzeyini yukarı çeken ve araştırma üniversitesi olmasına katkı sağlayan önemli bir fakülte olmuştur. O nedenle Orman Fakültesi’nin yeni bir üniversitesinin çatısı altına aktarılması bu birikimin yok sayılması anlamına gelecektir.
Bu değişiklik, tüm meslektaşlarımızı, akademisyen ve öğrencilerimizi üzmüştür. Bu nedenlerden dolayı; Türkiye Ormancılar Derneği olarak tüm meslektaşlarımız adına diyoruz ki “İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, İstanbul Üniversitesi’nin bir fakültesi olarak kalmalıdır”
İleri Hatırlatıyor
'TARİH YOK EDİLMİŞ'
"Ülkemizdeki Tıp tarihinin başlangıçlarında yer alan ve İstanbul Üniversitesinin 2. fakültesi olan İstanbul Tıp Fakültesi'nin ismi de değiştirilerek İÜ' den koparılıp yeni Üni' ye bağlanmış. Tarih yok edilmiş." diyen İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Yunus Söylet'in ise açıklamasının tamamı şu şekilde:
İstanbul Üniversitesi' nin bölünmesi ile ilgili YÖK Genel Kurulu kararı, başkaları ile birlikte onaylanmak için Meclise sevkedilmiş.
Dünyada üniversitelerin bölünmesi de, tam tersine birleştirilmesi de bugüne kadar uygulanmış tedbirler. Siyasi erk, makul bir süre devam eden tartışmaların ardından akademik kamuoyunu da etraflı bir şekilde bilgilendirdikten sonra, hukuki meşruiyeti sağlayarak bu türden kararlar alabilir. Siyasi erk, diğer bir deyimle böylesine ciddi kararlarda yapılması gerektiği gibi önce toplumsal meşruiyeti, sonra hukuki meşruiyeti sağlar. Her karar elbette herkes tarafından benimsenmez, içine sinmeyenler demokratik tepkilerini gösterir, yeterince tartışıldıktan ve çoğunluk bilgi sahibi olduktan sonra bir karara varılır. Tüm ilgilenen paydaşlar bilirler ki, kabullenmeseler de, alınan kararlar, açıklanan sebepleri olan, üzerinde düşünülmüş, tüm ilgili kesimlerin kaş göz yararak da olsa tartışmış oldukları bir sürecin sonucudur. Gerekçeler paydaşlarca bilinir.
Bu süreç böyle yaşanmadı. İki yıl kadar önce YÖK Genel Kurulunda böyle bir karar alındığını bir dedikodu olarak duyduk. Kimse net bir şey bilmedi, konuşulmadı. Sonra sessiz bir süreç geldi. Şimdi sanki YÖK kararı geçmişte alınmamış gibi aniden siyasetin kucağında bu tasarı belirdi.
Karar taslağına baktım. Fiziksel bir neden göremedim. Yani bir ucu Avcılar, bir ucu Bahçeköy' de olan yeni bir üni doğmuş. Diyeceksiniz ki, Rusya büyük ve zor yönetilir diye bölmek gerekir mi, doğru söylüyorsunuz, elbette gerekmez ama tartışılacak bir neden olabilir. Bu bölünmede böyle bir yarar gözetilmiş olmasını düşünmek mümkün değil.
Ekonomik neden de ortada görünmüyor.
Ülke geleceğimiz için stratejik bir adım olduğunu iddia edemiyoruz.
Tarihi yeniden ihya etme amacı var desek, ülkemizdeki Tıp tarihinin başlangıçlarında yer alan ve İstanbul Üniversitesinin 2. fakültesi olan İstanbul Tıp Fakültesi' nin ismi de değiştirilerek İÜ' den koparılıp yeni Üni' ye bağlanmış. Tarih yok edilmiş.
Meclis tartışmalarında hangi gerekçeler savunulacak çok merak ediyorum, ama süreç böyle yönetildiği için içime hiçbir şekilde sinmeyecek olan bu karardan dolayı çok üzgün olduğumu ifade etmek zorundayım.
Bölünen üniversitenin hocaları: Bu bir yıkım, mücadele edeceğiz!
“Üniversitelerin bölünmesiyle tarih silinecek, ayrıca bunların değerli arazileri alınacak. Öğrenciler, “Biz Çapa öğrencisi değil miyiz artık?” diye teyakkuzda. Nobel ödüllü Aziz Sancar hangi üniversiteden mezunum diyecek artık? Bu yıkıma karşı mücadele edeceğiz."
21-04-2018 16:19

Meryem Yıldırım / @meryem_yildrim
AKP hükümeti Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Kanunu ile ‘Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı dün Meclis’e sundu. Buna göre 10 üniversite bölünerek 15 yeni kurulacak. Tasarıyla İstanbul Üniversitesi (İÜ), Gazi Üniversitesi, İnönü Üniversitesi ve Karadeniz Teknik Üniversitesi başta olmak üzere 10 köklü üniversite bölünecek. Türkiye’nin ilk üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’nin tıp fakültesinin de aralarında yer aldığı önemli birçok fakülte ve yüksekokul kendilerinden koparılarak yeni kurulacak üniversitelere bağlanacak. (*)
İÜ ÖĞRETİM GÖREVLİLERİ: İÇİMİZ SIZLIYOR
Söz konusu tasarının amaçlarını ve sonuçlarını İÜ’den koparılacak olan Çapa’daki tıp fakültesinden iki profesör ile konuştuk. Çocuk Sağlığı Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu ve Tıbbi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betigül Öngen “İçimiz sızlıyor, çok acı” dedi. Aynı zamanda Tabip Odası’nın yeni Yönetim Kurulu üyesi de olan Prof. Dr. Rukiye Eker Ömeroğlu, bağlı olduğu İÜ Tıp Fakültesi’nin İbn-i Sina’ya bağlanması durumunda emekli olacağını söyledi.
‘HOCALARI SAYESİNDE MÜKEMMEL EĞİTİM VERİYORDU, ÇOK CİDDİ SONUÇLARI OLUR’
Çapa Tıp’tan mezunları ve mezun olacak öğrenciler için bölünmenin çok ciddi sonuçları olacağını vurgulayan Prof. Dr. Ömeroğlu, “Çok kötü olacak. Nereden mezun olduğu sorulduğunda bir bilinmezlik olacak. Fakülte ile birlikte insanların kendi tarihleri de tarihe gömülecek. Uluslararası tanınırlık, akreditasyonluk yönünden bütün haklarını kaybedecekler öğrenciler ve mezunlar” dedi.
“Hem Türkiye’nin hem İÜ’nün ilk fakültesini yeni bir üniversiteye bağlamak, onun bütün yapısıyla oynamak anlamına gelir” diyen Ömeroğlu, “Temelli olarak bozulacak yapısı, taşlar yerinden oynar. Halbuki orası fiziki olarak bütün yetersizliklerine ve koşullara rağmen birçok hoca sayesinden eğitim en mükemmel şekilde vermeye çalışıyordu” şeklinde konuştu.
‘EMEKLİYE AYRILIRIM’
Birçok kişinin Çapa’nın İÜ’den koparılması durumunda ayrılarak emekli olacağını belirttiğini, tepkisini bu şekilde göstereceğini aktaran Prof. Ömeroğlu, “Onlardan biri de benim” dedi.
‘ÖĞRENCİLERİN HAKLARI DA YENECEK’
Durumun öğrenciler açısından da çok üzücü olduğunu belirten ve tepkili olduklarını gözlemleyen Ömeroğlu şunları söyledi: “Onların hakları da önemli ölçüde yeniyor. Düşünsenize, köklü bir tıp fakültesine giriyorsunuz, yeni bir fakülteden mezun oluyorsunuz.”
Ömeroğlu, bölünmeye tepkisiz kalmayacaklarının altını çizdi. “Yasa geçerse sonrasında geri alınması için elimizden geleni sonuna kadar yapacağız” diyen Ömeroğlu hissettiklerini şöyle paylaştı: “Çok üzücü. Haksız ve anlamsız bir şey. Yeni üniversite kurun, kimse buna bir şey demiyor. Ama bunun için eski fakülteleri bu şekilde yeniden organize etmek çok yanlış.”
‘TIP EĞİTİMİNİN KALİTESİ DÜŞECEK, BÜYÜK YIKIMA YOL AÇAR’
Gerekçeler arasındaki kontenjan fazlalığı iddiasına ise Ömeroğlu, “Son senelerde tıp fakültelerimizdeki (Cerrahpaşa ve Çapa) kontenjanlar azaltılmıştı zaten. Bununla hiçbir ilgisi yok” şeklinde tepki gösterdi. Tıp eğitimin kalitesinin de düşeceği uyarısını yapan Ömeroğlu, “Çok dramatik sonuçları olacak” dedi ve ekledi: “Böyle bir değişiklikten sonra en iyi öğrenciler, en başarılılar seçmeyecekler fakülteyi ve öğretim üyelerinden de çok büyük bir kısmının ayrılacağını düşünüyorum. Çok büyük bir yıkıma yol açacak.”
'ÇOK SAYIDA KİŞİYİ DOÇENT VE PROFESÖR YAPMAYA BAŞLADILAR'
Yeni üniversite yeni öğretim kadrosu demek. “Bunu karşılayabilecek yeterli kadroları var mı?” sorumuza Ömeroğlu şu yanıtı verdi: “Yapıyorlar. Çok sayıda kişiyi doçent ve profesör yapmaya başladılar. Doldurabilirler, bu konuda sorunları olmaz ama o fakültesinin kalitesini sürdürmek hiç mümkün değil. Çok yazık olur.”
‘NOBEL ÖDÜLLÜ AZİZ SANCAR HANGİ ÜNİVERSİTEDEN MEZUNUM DİYECEK?’
İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betigül Öngen ise “Bu bölünmenin amacı nedir?” sorusuna yanıtı net oldu:
“İÜ’nün köklü bir geçmişi var. Bu geçmiş adı değiştirilerek, ayrılarak tarih siliniyor. Nobel ödüllü Aziz Sancar hangi üniversiteden mezun oldum diyecek? (Sancar İstanbul Çapa Tıp mezunu) Mezun olduğu üniversite yok. İkincisi; İÜ, uluslararası anlaşmaları olan, dünyada kabul görmüş bir üniversite. Yeni üniversite ile biz sıfırdan başlar konuma geliyoruz. Üçüncüsü; öğrenciler. Kazanılmış hak diye bir şey var. Aldıkları puanlara İÜ’yü tercih ederek girdi öğrenciler buraya.”
ÖĞRENCİLER PANİKTE: ‘BİZ ARTIK ÇAPA ÖĞRENCİSİ DEĞİL MİYİZ?
İÜ Tıp Fakültesine öğrencilerin de bir panik halinde olduğu bilgisini veren Öngen, “Dün Çapa’da hezeyan halindeydi öğrenciler. ‘Biz artık Çapa öğrencisi değil miyiz, burayı seçerek geldik, bu nasıl bir hak?’ diye soruyorlardı. Çok büyük bir hap gaspına giriyor bu” şeklinde konuştu.
Yeni üniversitelere yeni kadroların aktarılmasına ise Öngen, “Yeni kadroların tahsisi var olan iklimi değiştirmek, bölmek, parçalamak, yeni bir hava oluşturmak demek” şeklinde yorumladı.
KRİTİK TEHLİKE: DEĞERLİ ARAZİLER GİDECEK
Prof. Öngen, fakültelerin bölünmesine ilişkin çok kritik bir meseleye dikkat çekti: Değerli arazilerin, söz konusu üniversitelerinin ellerinden alınması. Öngen aynı zamanda kıymetli arazilerin el değiştirmesi anlamına gelen, ranta açılma tehlikesi barındıran süreci şöyle anlattı: “Çapa Tıp fakültesinin arazisi çok kıymetlidir. Taşınma sorunu da vardı. Orman fakültesi, veterinerlik fakülteleri de. Orman fakültesinde Bilezikçi Çiftliği, Arboretum (güzelliğiyle ünlü Atatürk Arboretumu’ndan bahsediyor). Bunların sahip olduğu alanlar çok kıymetli alanlar. İÜ’den alınıp İbn-i Sina’ya veriliyor. Değerli arazilerin olduğu fakültelerin topluca İbn-i Sina’ya aktarılması çok ilginç. Araziler böylece daha kolayca alınabilecek. İÜ’nün elinde bir tek merkez bina kaldı ama onun da ne olacağı belli değil.”
‘İÜ’NÜN ARTIK BU FAKÜLTELERİ OLMAYACAK’
Fakültelerin bölünmesinin bir mantığa oturmadığının altını çizen Öngen, “İÜ’nün diş hekimliği, orman, veterinerlik fakülteleri tek. Bunlar İbn-i Sina’ya verildiğinde İÜ’nün bu fakülteleri olmayacak. Oralara da mı bu fakülteler kurulacak. Kurulacaksa neden ayrılıyor?” diye sordu.”
‘YENİ KADROLAR YOLDA’
“Altında çok faktörlü bir niyet var; arazilerinden tutun da, yeni kadro tahsisi, kemikleşmiş yapıyı bölmek, tarihi silip yeniden tarih yazmak” diye devam eden Prof. Öngen ‘kontenjan fazlalığı’ gerekçesine itiraz ederek “Tam tersine kontenjan artırımına neden olacak” itirazında bulundu. Öngen nedenini de “Çünkü yeni kurulmuş üniversitelere yeni kadrolar tahsis edilecek. Yeni kadrolar yolda ” şeklinde özetledi.
AKADEMİYE ELEŞTİRİ
Akademi içerisinde bir cenahta gözlemlediği ‘çok kolay uyum gösteren, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, aman ben bir yere geleyim de ne olursa olsun” tavrını da eleştiren Öngen, “Şu gelinen son noktada, baş eğmiş, önünü ilikleyen bir yapıda bulmak zor olmasa gerek. Ses çıkarmayan, kendisine doçentlik, profesörlük isteyen bir yapıda bulunabilir. Buna karşı duran insanları tenzih ediyorum ama Türkiye’nin genel yapısına baktığımızda da böyle değil mi maalesef? Bilimin konuşulması gereken, daha ileri, daha çağdaş, daha muhalif yapıda olması gereken üniversitelere baktığımızda maalesef o duruşu çoktan kaybettiler” dedi.
‘MÜCADELE EDECEĞİZ’
Öğrencilerin yeni kadroların yer aldığı üniversiteleri tercih etmeyeceğini düşünen Öngen, “Ama biz bununla mücadele edeceğiz” dedi ve ekledi: “Demokratik sınırlar içerisinde öğrencilerimizle, hocalarımızla mücadele edeceğiz. Ne gerekiyorsa yapacağız.
‘BİR SABAH KALKTIM Kİ İBN-İ SİNA HOCASIYIM’
“Siz de bu durumda İbn-i Sina Üniversitesi öğretim görevlisi mi oluyorsunuz?” sorumuza Betigül hocanın yanıtı trajikomik oldu: “E tabi. Evvel ki akşam İÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi olarak yattım, sabah kalktığımda İbn-i Sina öğretim üyesiydim.”
‘BEN YAPTIM OLDU OLMAZ’
Hükümetin “Ben yaptım oldu”cu tavrını hedef alan Öngen şunları söyledi:
“Böyle şeyler getirisi götürüsü demokratik şekilde tartışılması gerekirken, bir anda ‘ben yaptım oldu’ şeklinde yapılmasını doğru bulmuyorum. Ama maalesef Türkiye’de her şey artık böyle yapılıyor. Gerçekten çok üzgünüz. Çünkü İÜ, köklü yapının Türkiye’deki örneğidir. Uluslararası üniversitelere baktığımızda bir taşının bile yerini değiştirmezler. Ya ABD ya da İngitere’deydi; bir üniversitenin yüz yıl önceki fotoğrafıyla 100 yıl sonraki fotoğrafını koymuşlardı. Değişen bir ağaç dalı bile yok, aynı şekilde muhafaza edilmiş. Biz olanı da yok ediyoruz. Parçalıyoruz.”
‘BU SON NOKTA’
Bir mücadele programı oluşturduklarını belirten Öngen, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu içimizi sızlatan, çok acı bir şey. Zaten bilime vurulan çok fazla sekte vardı. Ama bu artık son nokta.”
İŞTE YENİ VAKIF VE DEVLET ÜNİVERSİTELERİ
Tasarıyla Türk Balkan Eğitim Kültür ve Sağlık Vakfı’nca İstanbul Tuna Üniversitesi; Ses Sağlık Eğitim ve Spor Vakfı’nca İzmir Tınaztepe Üniversitesi adıyla iki vakıf üniversitesi kurulacak. Gaziantep Bilim ve Teknoloji, Sivas Bilim ve Teknoloji ile Samsun Üniversitesi adıyla da üç yeni devlet üniversitesi kurulacak.
BÖLÜNECEK KÖKLÜ ÜNİVERSİTELER
Selçuk Üniversitesi’nden Konya Üniversitesi, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nden Kütahya Sağlık Üniversitesi, İnönü Üniversitesi’nden Malatya Turgut Özal Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi’nden İstanbul İbni Sina Üniversitesi, Gazi Üniversitesi’nden Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi’nden Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Mersin Üniversitesi’nden Tarsus Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden Trabzon Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi’nden Kayseri Üniversitesi ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nden Kahramanmaraş İstiklal Üniversitesi doğacak.
İÜ PARAMPARÇA EDİLİYOR!
İstanbul Üniversitesi’nin diş hekimliği, Florence Nightingale Hemşirelik, Hasan Ali Yücel Eğitim, iletişim, işletme, orman, sağlık bilimleri, spor bilimleri ve veteriner fakülteleri ile sağlık hizmetleri, sosyal bilimler, ormancılık ve veterinerlik meslek yüksekokulları yani toplam 9 fakültesi yeni kurulacak İstanbul İbn-i Sina Üniversitesi’ne bağlanacak. Üniversitenin Çapa’da bulunan köklü Tıp Fakültesi de İbn-i Sina Üniversitesi bünyesine katılacak. İstanbul Üniversitesi, çocuk sağlığı, kardiyoloji, muhasebe ve onkoloji enstitüleri ise öğretim yılı sonundan geçerli olmak üzere kapatılacak.
YÖK hakkında kanun değişikliği teklifi: 'Çağımızın vebası'
Üniversitelerde ve kurum içerisinde şikayetlerin artması üzerine YÖK hakkında kanun değişikliği teklifi verildi.
19-04-2018 10:13

Meryem Yıldırım / @meryem_yildrim
Üniversitelerde ve kurum bünyesinde mobbing şikayetlerinin çoğalması üzerine Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) hakkındaki kanunda değişiklik teklifi verildi.
Teklifi, üniversitelerde ve YÖK’te akademik mobbingin hızla arttığını belirten CHP Ankara milletvekili Nihat Yeşil verdi. CHP’li Yeşil, YÖK ve mobbingi ‘çağımızın sosyal vebası’ olarak niteledi.
CUMHURBAŞKANI DANIŞMANI OLAN YÖK ÜYESİ HAKKINDA ŞİKAYET
CHP'nin raporuna göre Cumhurbaşkanı danışmanı ve aynı zamanda halen YÖK üyesi olan Yavuz Atar hakkında sayısız savcılık şikâyet dilekçesi olduğunu belirten Yeşil, dilekçelerin akıbetinin de belirsiz olduğunu aktardı. YÖK’ün cemaatçilerin yargılanmasına izin vermediğini kaydeden Yeşil, Meclis Başkanlığına YÖK Kanununun 53/c-7 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi sundu.
‘MOBBİNG ÇAĞIMIZIN VEBASI’
Yeşil, sunduğu teklifin gerekçesini şöyle açıkladı:
“Türk Ceza Kanunu Madde 94 ile manevi işkence başlığı ile düzenlenmiş mobbing olgusu devletimizin taraf olduğu Avrupa Sosyal şartı maddelerinde de yerini bulmaktadır. Yargıtay hukuk daireleri genel kurulunun da son yıllarda aldığı içtihattı kararlar ile mobbing suçunu; kişisel kasıt ve haksız fiil eylem grubu olarak gördüğü bilinmektedir. Mobbing esas itibariyle, yüz kızartıcı bir suç niteliğinde olmakla birlikte bu suçun karineleri gerçek kişiliklere bağlı olması halinde adli ceza davası veya hukuk mahkemelerinde tazminat davasına konu bir durumdur. Dolayısıyla, “Devlet, mobbing yapmaz” hukuk doktrini geçerlidir.
Keza, Anayasamızın madde 129/5 hükmüne göre de; hatalı yani kişisel kusur ve kasıt içermeyen idari işlem ve eylemler hakkında devlet memuru yöneticiler hakkında idare aleyhine açılacak tazminat davalarının görülme yeri ise, İdare Mahkemeleri olarak belirlenmiştir. Mobbing şikâyetlerin ve iddiaların, ön savcılık incelenmesinde; kişisel kasıt ve gareze yönelik olarak kamu personeline yapılan mobbing faaliyetlerinin, ön soruşturma safhasında gerek görüldüğünde, savcılıklarımız tarafından adli ceza veya idare mahkemelerine gönderilmelerinde re ‘sen karar verilmesi; çağımızın sosyal vebası olan bu suçla mücadelede caydırıcı olabileceği gibi çalışma yaşamı ve barışına da katkı verecektir.
2547 sayılı kanunun Madde 53’ün istisnalar hükmüne mobbing fıkrasının da eklenmesinin, hukuki boşluğu gidermesi açısından, iş bu kanun teklifinde bulunma zorunluluğu doğmuştur.”
‘MOBBİNG MADDESİNİN EKLENMESİ HUKUKİ BOŞLUĞU TANIMLAYACAK’
Teklifte madde değişikliğine ilişkin gerekçeler ise şöyle sıralandı:
MADDE 1. 2547 sayılı Kanun’un 53/c-7 maddesinde sayılan ve savcılıkların re ‘sen işlem yapacağı istisnai durumlar: “İdeolojik amaçlarla Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrılığına dayanılarak nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyeti ortadan kaldırmak maksadıyla işlenen suçlarla bunlara irtibatlı suçlar, öğrenme ve öğretme hürriyetini doğrudan veya dolaylı olarak kısıtlayan, kurumların sükûn, huzur ve çalışma düzenini bozan boykot, işgal, engelleme bunları teşvik ve tahrik, anarşik ve ideolojik olaylara ilişkin suçlar ile ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri, b) 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Fiillerin Takibi Hakkındaki Kanun Hükümleri c) 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’nun 13, 14 ve 15.maddelerinde belirtilen fiiller, d) 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 17. maddesinde yazılı suçlar, bu hallerde soruşturmayı savcı doğrudan yapar” demektedir. 2547 sayılı kanunun Madde 53’ün istisnalar hükmüne, mobbing fıkrasının da eklenmesi ile hukuki boşluğun, daha somut ve tanımlı hale getirilmesi amaçlanmıştır.”
KANUNA ‘İŞ YERİNDE PSİKOLOJİK TACİZ’ SUÇU EKLENDİ
Teklifte, 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kurumu Kanunu’nun 53.maddesinde c-7 bendinde yer alan “istisnai halleri” düzenleyen fıkrasının sonuna, “mobbibg” adıyla bilinen ‘İşyerinde Psikolojik Taciz’ suçu eklendiği belirtilerek şu değişiklik yapıldı:
“Mobbing şikâyetlerinde, savcılıklar re ‘sen kovuşturma yapar.”
Madde 2: Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 3: Bu kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”
YAVUZ ATAR KİMDİR?
‘FETÖ’cü iddiasıyla şikayet edilen eski YÖK Başkanvekili Prof. Dr. Yavuz Atar, 15 Temmuz sonrası YÖK başkanvekilliği görevinden alınarak Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı yapılmıştı.
THY ucuz iş gücü kaynağını buldu: Öğrenciler
AKP iktidarıyla birlikte eğitimin her aşamasının paralı hale getirilmesi ve ülkedeki emekçiler için yaşam şartlarının gittikçe zorlaşması dolayısıyla emekçi çocukları okul dışında bir işte çalışmak zorunda kalıyor. Bu durum en çok patronların işine yararken, üniversite öğrencileri ucuz iş gücü olarak görülüyor.
16-04-2018 21:12

Türk Hava Yolları (THY) iyi derecede İngilizce bilen, üniversitelerin 26 bölümünden birinde eğitim gören öğrenciler arasından yarı zamanlı çalışan aradığını duyurdu.
THY Ağrı, Ankara, Antalya, Artvin, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Ordu-Giresun, Samsun, Şanlıurfa, Trabzon, Van istasyonları için personel ihtiyacını üniversite öğrencileriyle karşılayacak.
Öğrencisi olduğu okulun bulunduğu şehrin dışında tercih yapan adaylar mülakata davet edilmeyecek. Çalışma süresi 6 ay olacak. Haftada en az 20 en fazla 30 saat çalışılabilecek. (Gökhan ARTAN-Habertürk)
AKP Türkiyesi'nde üniversite: Afrin saldırısının oyununu yaptılar
TSK’nın cihatçı ÖSO’yla birlikte düzenlediği Afrin saldırısı üniversitede oyun oldu
16-04-2018 18:47

Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi’nin (NEÜ) Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğrencisi Zekeriya Akgül ve Ahmet Küçük, Afrin saldırısıyla ilgili 'Afrin SİHA' isimli bir mobil oyun yaptı.
TSK ve ÖSO’nun Afrin saldırısını başlattığı günlerde yapımına başlanan oyun, gerçek harita üzerinden oynanıyor. Bülbül, Şeran, Mabatlı, Cinderes ve Afrin merkez olmak üzere 5 bölümden oluşan oyunda, silahlı insansız hava aracı (SİHA) ile Afrin'deki hedeflerin ve konvoyların vurulması gibi görevler yerine getiriliyor.
'MENBİÇ HARİTASINI DA EKLEYECEĞİZ'
Öğrencilerin Proje Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Ali Osman Çıbıkdiken konuya dair yaptığı açıklamada, “İnşallah TSK'nın başarılı operasyonlarıyla oyunumuzun sonraki bölümlerini açarak Menbiç haritasını da ekleyeceğiz" dedi.
Doçentlik Yönetmeliği Resmi Gazete'de yayımlandı
Doçentlik değerlendirmesine ilişkin usul ve esasların belirlendiği Doçentlik Yönetmeliği Resmi Gazete’te yayımlandı.
15-04-2018 08:27

Resmi Gazete’nin bugünkü sayıda yayımlanan yönetmeliğe göre; doçentlik değerlendirmesi, Üniversitelerarası Kurulun görüşü üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen adayın akademik yayın ve çalışmalarının incelenmesi çerçevesinde yapılacak. Üniversitelerarası Kurul, başka bir tarih belirlemedikçe doçentlik başvurusu, yılda iki kez olmak üzere mart ve ekim aylarının on beşinci günü başlayıp, en geç ilgili ayın son çalışma günü mesai saati bitimine kadar devam edecek.
Doçentlik başvurusu için; Türkiye'de doktora ile tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık unvanını veya Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca tespit edilen belli sanat dallarının birinde yeterlik kazanmış olmak veya yurt dışında yapılmış ise denkliğinin kabul edilmiş olması, kurul tarafından belirlenen merkezi bir yabancı dil sınavından en az elli beş puan veya uluslararası geçerliliği kurul tarafından kabul edilen bir yabancı dil sınavından buna denk bir puan almış olmak, doçentlik bilim alanının belli bir yabancı dille ilgili olması halinde ise bu sınavı başka bir yabancı dilde vermek, kurulun görüşü üzerine YÖK tarafından her bir bilim veya sanat disiplininin özellikleri dikkate alınarak belirlenecek asgari sayı ve nitelikte özgün bilimsel yayın ve çalışmalar yapmak şartları getirildi.
DOÇENTLİK KOMİSYONU KURULACAK
Üniversitelerarası Kurul bünyesinde Doçentlik Komisyonu oluşturulacak. Komisyon, sosyal, fen, mühendislik, sağlık bilimleri ve güzel sanatlar alanlarından profesör unvanına sahip on beş üyeden oluşacak. (İHA)