TKP MK üyesi Doğan Ergün: Devrimci bir cumhuriyet cephesinin kuruluşunu sağlamalıyız
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komite üyesi Doğan Ergün ile gerçekleştirdiğimiz röportajı okurlarımıza sunuyoruz.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı Adalet Yürüyüşü'nü toplumdaki yansımalarını da hesaba katarak nasıl değerlendirirsiniz?
Türkiye çok ilginç bir dönemden geçiyor. Biz bu dönemin miladı olarak Gezi Direnişi’ni görüyoruz. Elbette Gezi Direnişi de bir birikim üzerine oturdu ancak o birikimi alıp başka bir boyuta taşıması açısından önemlidir. Nedir bu ilginç dönemin özelliği? Milyonlarla ifade edebileceğim bir toplumsal kesimin bu düzenle, onun kurumlarıyla, onun mekanizmalarıyla, ideolojisiyle kopuş yaşaması…
Burada düzen kelimesini bilinçli kullandığımı belirtmek isterim. AKP/Saray Rejimi’ni karakterize eden gerici-faşist nitelikler sermaye düzeninin Türkiye’de gelip dayandığı noktadır ve uluslararası sermayenin durumu da göz önüne alındığında düzenin buradan çıkışının kolay olmadığını görüyoruz. Değerlendirmemiz o ki, Türkiye’de sermaye düzeni için büyük bir ihtiyaç olan, çok nemalandığı gerici-faşist rejim bataklığı onun aynı zamanda sonunu getirecek bir gerilimi taşıyor. Bir nevi İkaros’un öyküsüne benziyor. Balmumundan kanatlarını çırptıkça yükselen, yükseldikçe o yükselişin büyüsüne daha çok kapılan ama sonunda tam da o yükseliş nedeniyle kanatları eriyip yere çakılmaya yazgılı bir düzen bu…
Böyle bir tabloda, düzen içinde her türlü arayışın sınırları bellidir. Görüngülere, anlık yanılsamalara, öznel kısıtlara takılmaya gerek yok. Bunların önemi bir yere kadardır. Tarihsel gerçeklik, gerici-faşist bir rejim olmadan ayakta duramayan bir kapitalist düzen ve istese de istemese de düzen dışına itilen emekçi milyonların karşı karşıya olduğudur.
Bu karşıtlığın konuları vardır. Toplumsal adalet ve eşitlik bunlardan biridir. Özgürlük meselesi bunlardan biridir. Laiklik sorunu bunlardan biridir.
Bütün bu konularda ileriye doğru atılmış adımlar kimden gelirse gelsin önemlidir, değerlidir. Tek başına bir kişiden ibaret bir eylemlilikten bahsetmiyoruz. Başlangıcını Ankara’da yaklaşık 20 bin kişinin yaptığı ve şu ana dek yüzbinleri harekete geçirmiş bir olaydan bahsediyoruz. Bu da tesadüf değil çünkü az önce söylediğim, düzen tarafından karşıya itilen milyonlar bu ülkenin bir gerçeği…
HDP Eş Genel Başkanları da dahil onlarca milletvekili gözaltına alınıp tutuklanmasına rağmen, bunu mümkün kılan yasal düzenlemeyi destekleyen CHP Türkiye'deki adalet talebine önayak olmak için çok geç kalmadı mı?
Ben meseleyi şöyle okuyorum: Türkiye’de adalet, özellikle toplumsal adalet isteyen milyonlar var. Bu durum özellikle referandumla birlikte herkesin görebileceği şekilde HAYIR'da belirginleşti. Bunu göremeyenin Türkiye’nin siyasi geleceğinde yeri bulunmuyor. CHP yönetimi bunun farkına varmıştır belki, bilemem…Bu onların sorunu. Biz ama’sız, fakat’sız HAYIR dedik…HAYIR’a kulp takmaya çalışmadık. Var gücümüzle HAYIR diyenlerin, HAYIR’ını koruyanların sayısını arttırmaya çalıştık. HAYIR bu sayede gerçekte kazandı, referandumun resmi sonucunun gayrimeşru olduğu görüldü.
Önce Gezi ardından 7 Haziran seçimleri ve şimdi referandum dalga hareketliliğinin göstergeleridir. Ve biz hepsinde buradaydık…Milyonlarla birlikteydik. Bizi CHP yönetimi değil, aralarında CHP’ye de oy vermiş olan o milyonlar ilgilendiriyor. Biliyoruz ki, gazeteciler, muhalif siyasetçiler, KHK’larla işlerinden olan on binlerce arkadaşımız, Nuriye ve Semih özgür olmadan kimse özgür olmayacak. Milyonların talebi budur.
Türkiye sosyalist hareketi Adalet Yürüyüşü'nün neresinde duruyor? Nasıl yaklaşmalı?
Türkiye sosyalist hareketi, küçük bir çevre dışında adalet mücadelesinin önemini biliyor. O küçük çevre de, toplumsal olan ne varsa "FETÖ"cü ya da üst aklın oyuncağı deme noktasına geldi. Bizi ilgilendirmiyor.
Bizi politik ve devrimci olan ilgilendiriyor. Orada gördüğümüz ihtiyaçlara odaklanıyoruz.
4 Haziran’da Türkiye Komünist Partisi, Bostancı Gösteri Merkezi’nde kitlesel bir çağrı yaptı. Orada da anlatmaya çalıştığımız şuydu: Türkiye’de cumhuriyetçi damar içerisinde ilerici, devrimci, özgürlükçü, emekten yana, adalet isteyen, sol bir siyasal odağın şekillenmesi gerekiyor. Biraz önce büyük bir umut kaynağı olarak işaret ettiğim büyük toplumsal kesime bir siyasi alternatif yaratmak zorundayız.
Türkiye sosyalist hareketi Adalet Yürüyüşü’nden de başlayarak hem mücadelelerin içinde hem de ortaya koyduğu bütünsel bakış açısıyla önünde olmak zorundadır.
Ülkemiz toplumsal mücadeleler açısından zengindir, bereketlidir. Mahallelere yayılmış, halkın inisiyatif almasına gayret eden bir çalışma tarzıyla bugünkü süreç çok farklı noktalara ilerleyebilir. Türkiye’de “sokak” şişede durduğu gibi durmaz.
Bugün yapmamız gereken, AKP/Saray Rejimi’nin yıkılması perspektifiyle adalet sorununun özgürlük ve eşitlik sorunundan ayrı düşünülemeyeceğini anlatmak, hareketliliğin yaygınlaşmasını, büyümesini, kitleselleşmesini sağlamaktır. Bu sırada, devrimci bir cumhuriyet cephesinin, kitlesel bir sol siyasi odağın kuruluşunu sağlamayalıyız.
Birleşik Haziran Hareketi’nin dün yaptığı Halk Sözleşmesi çağrısı da bu açıdan önem kazanıyor. "Halk için halkla birlikte, halkın kurucu meclisleri için, adalet, özgürlük ve eşitlik için sözleşiyoruz” sözleriyle biten çağrı, Türkiye’de devrimci bir cumhuriyet için yaratacağımız siyasi alternatifin işaret fişeği olarak görülmeli. Halkın umudu, cesareti, devrimci atılımı, dayanışmayı deneyimleyeceği bir alternatif yaratacağız.
AKP/Saray Rejimi'nin ve MHP de dahil olmak üzere iktidar yandaşlarının Adalet Yürüyüşü'ne yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP/Saray Rejimi hem iç hem de dış basınç nedeniyle derli toplu bir yönetim pratiği sergileyemiyor.
Böyle durumlarda ne yaparsınız? Eliniz fabrika ayarlarınıza, en bildiğiniz yöntemlere, en tanıdık olana kayar…AKP için de böyle oluyor. Düşman yaratıyor, şiddete başvuruyor, gericiliği öne sürüyor. Bu böyleydi, böyle olmaya da devam edecek…
AKP ne yaparsa yapsın, cezaevindeki arkadaşlarımızı çıkaracağız. Bizim bayramımız AKP’nin kabusu olacak.
Son yıllardaki her siyasal eylemlilik sürecinde olduğu gibi, hem iktidar hem de muhalif çevrelerden Gezi hatırlatmaları yapıldı. Adalet Yürüyüşü ve toplumun bu yürüyüşe yaklaşımını Gezi'nin bir biçimde devamı veya uzantısı olarak değerlendirmek mümkün mü?
Bu sorunuza kısmen yanıt verdiğimi düşünüyorum. Siyasi arenada 2013’ten sonra yaşanmış hiçbir şeyi Gezi’den bağımsız düşünemezsiniz. Öte yandan CHP yönetimi açısından ilginç bir şey oldu. Parti yönetimindeki bir emekçi-sol düşmanı zat, iktidar çevrelerinin Gezi’yi karalama kampanyalarına katıldı. Bu zat ve benzerleri AKP’yle aynı partidedirler… Yarılma açıktır. Bir tarafta Saray partisi bir tarafta "Gezi partisi"…“Gezi partisi”nin cisimleşmesi, belirginleşmesi gerekiyor. Bütün bu süreçler bu ayrışmayı ve ihtiyaçları göstermesi bakımından da değerlidir.