Suruç Katliamı yaralısı Koray Türkay: Suruç'la başlayan karanlık tablonun ressamı AKP'dir

Suruç Katliamı yaralısı Koray Türkay: Suruç'la başlayan karanlık tablonun ressamı AKP'dir

20 Temmuz Suruç Katliamı'nda yaralanan, Suruç Yaralıları ve Tanıkları Platformu'ndan Koray Türkay ile katliamın ilk duruşmasının hemen öncesinde bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bugünden bakınca Suruç Katliamı’nı nasıl değerlendiriyorsun?

Şimdi çok dallanıp budaklandırmaya gerek yok. Aslında bu zamana kadar geçen politik süreç, ve bu politik sürecin ortaya çıkardığı birçok kanıt bütün parçaları yerli yerine oturtmamızı sağlıyor. Birincisi, ortada 7 Haziran 2015  seçimlerinde AKP’nin iktidarını kaybetmesi ve hezimete uğramasını sağlayan bir seçim sonucu var. Bu seçim sonucunun parametrelerini değiştiren yegane faktör HDP’nin özellikle Batı’dan beklenmedik oy alarak barajı aşan bir sonuçla çıkmasıydı. Bu sonuç aslında bir önceki durumu ciddi anlamda ortadan kaldıran, yeni bir sürece kapı aralayan bir sonuçtu.

Direnen Kürt halkı ile direnen batı halkının aslında birlikteliğini sembolize ediyordu HDP’nin yüzde 14’e varan oy oranı. Bu hem iktidar cephesinden hem de devlet anlayışına sırtını yaslamış CHP ve türevleri tarafından oldukça tedirgin edici bulundu. Bu tedirginliğin tezahürünü biz ilk olarak 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta karşı karşıya kaldığımız büyük katliamla gördük. Bu katliamın hemen arkasından Ceylanpınar’da suikaste maruz kalan 2 polis memuru vardı. Bu 2 polis memurunun suikastini bahane ederek AKP Kürt halkına ve Kandil’e saldırı gerçekleştirdi. Çok kanlı bir sürecin başlangıcını yapmış oldu.

Batı’da da bunun alıcısı her daim var. Şoven milliyetçilik üzerine oturmuş bir ulusalcı damar, Türkiye’de iktidarını en kanlı şekilde ve büyük yolsuzluklar çerçevesinde devam ettirmeyi sağlayan yegane faktör. Halkların burada en çok dikkat etmesi gereken mesele aslında bu. Melele artık Kürt meselesinden çıkmış durumda. Bu mesele AKP gibi, AKP veya başka bir sömürücü faşist iktidarın gelmesinin bileziği bu mesele. Halkların buna dikkat etmesi gerekiyor.  

Sürece dönersek, 20 Temmuz’dan sonra 10 Ekim Katliamı gerçekleştirildi. 10 Ekim ve 20 Temmuz katliamlarını gerçekleştirenlerin kimler olduğu, bu kişilerin katliamlardan önce tespit edildiği ve izlendiğine dair Eren Erdem’in kapsamlı raporu mecliste tüm milletvekillerinin, AKP’li milletvekillerinin yüzüne tokat gibi vuruldu. Fakat bu dosya daha sonraki süreçte ne CHP’liler tarafından ne de diğer muhalefet milletvekilleri tarafından çok dile getirilmedi. Dilerim ki Suruç Katliamı’nın gerçekleştirilecek olan bu ilk duruşması ile birlikte bu rapor da bir yanıyla iddianamede yer alabilir ve gündem olabilir. 

SURUÇ KATLİAMI İLE BAŞLAYAN KARANLIK TABLONUN RESSAMI AKP'DİR

Bugünden baktığımız zaman Suruç Katliamı’nda birinci şudur; Suruç Katliamı’nı gerçekleştirenler, emniyet birimleri tarafından katliamdan aylar öncesinden takibe alınmış, izlenmiş, telefonları dinlenmiş, telefon ve görüntü kayıtları var. Bunlar emniyetten alınan kayıtlar doğrultusunda ortaya konulmuş. Aslında bu katliamı yapacağı alenen bilinen kişiler. Katliam ile ilgili birçok muğlak yer var. Kamera görüntüleri yok, katliamdan sonra ben tek ayak üzerinde kapıya kadar çıktığımda kapıda bir cipin beklediğini gördüm. Bu cip çevredekilerin beni alması için ısrar etmelerine rağmen kaçtı. Bu plakasız bir cip. Daha sonra görüntülerde cipin plakasız olduğu ortaya çıktı. Bir patlama oluyor, patlamanın olduğu alanda patlama anında kaçmayan bekleyen bir araç var ve ancak bir yaralının taşınması istendiğinde kaçıyor. Bunun gibi bir sürü soru işareti olan bir katliam. 

Bugün de bakıyoruz Ceylanpınar ile ilgili çok farklı bulgular var. Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesi ile ilgili yapılan araştırmalarda ulaşılan bulgular olarak başka polislere ait parmak izleri ortaya çıkıyor. 

Çok karanlık bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu tablonun ressamının kim olduğu belli: AKP. 

AKP’nin bütün bu karanlık noktaları ve bütün bu katliam tablosunu havale ettiği yer, “FETÖ terör örgütü yapmıştır.” Her şekliyle kendini bütün pisliklerden sıyırabilecek konuma yerleşmeyi planlıyor.  Bunun için aracını, gerecini de hazırlamış görünüyor. Durum çok net bizim açımızdan. Gerek Suruç Katliamı gerek Ankara Katliamı’nın aydınlatılması meselesi bugün tamamiyle yargının, hukuğun yerle yeksan edildiği bir ortamda söz konusu değil elbette. Ama bu demek değildir ki biz bunun peşini bırakacağız, veya bu mahkemelerde suratlarına vurmayacağız. Bu mahkemelerde suratlarına vuracağı ve bu mahkemeler, bu duruşmalar elbette AKP gittikten sonra farklı bir boyuta geçecek. İşte o zaman bu katliamlarda parmağı olan bakanından cumhurbaşkanına kadar bütün hepsi hesap verecek. Belki bunun hesabını bugün bu duruşmalarda soramayabiliriz, biz de biliyoruz ama bu bir yatırım. Kaldı ki asıl hesap sorma meselesi mahkemeler aracılığıyla da olmayacak. Halkların, bu katliamlarla birlikte, 12 Eylül 1980’den bu yana iktidarın ne menem birşey olduğu farkındalığıyla yoğrulduğu bir süreçten geçiyoruz. Kurtuluşa giden yolda mücadele anlamında birçok olanak var. Bu olanaklara katkı koymak aslında Suruç Katliamı’nın hesabının sorulmasıdır. 10 Ekim Katliamı’nın hesabının sorulmasıdır. Örgütlü mücadeleyi hayatın öznesi getirmek aslında bu katliamların hesabının sorulmasıdır. Yoksa bir mahkemeden bir mahkemeye gitmenin hesap sormayla hiçbir alakası yok. 

Senin “karanlık tablonun ressamı AKP’dir” şeklinde ifade ettiğin bu süreci açan bir dönüm noktası olarak Suruç Katliamı iktidar açısından “işledi mi"?

7 Haziran’dan 1 Kasın’a kadar geçen sürede işledi. Kürt halkına büyük bir katliam gerçekleştirildi. 5 bin ile 10 bin arasında ölümden bahsediliyor. Binlerce yaralı, yüzbinlerce evin şehirlerle birlikte yıkılması… Ve 1 Kasım’da iktidarını istediği sonuçla tekrardan alması. 

Bu Türkiye halkları adına çok büyük bir fotoğraftır. Türkiye’nin ezilen emekçi halkları; Kürt, Türk, Laz, Çerkes… Tüm etnik kökenden olan, çok renkli, çok parçalı olan Türkiye halkları için net bir fotoğraftır bu. AKP, devrimci Kürt halkına karşı giriştiği saldırıyla birlikte, kendisi de muhalefet olan Batı’daki şoven milliyetçiliği hemen kendi safına çekebiliyor. Eninde sonunda bu fatura sadece Kürt halkına çıkmıyor, Batı’da, İzmir’de, Antalya’da, İstanbul’da, Ankara’da yaşayan kesime de çıkıyor. 1 Kasın’dan bu zamana kadarki süreci gördük. 

BUMERANG AKP'YE GERİ DÖNDÜ

Şöyle bir gelişme süreci var, AKP 1 Kasım’a kadar kendine böyle bir ‘avantaj’ sağladı. 1 Kasım’dan referanduma kadarki süreçte bence bumerang kendine döndü. 

Referandumda bütün eşitsiz olanaklara rağmen, çok muhtemel hırsızlıkla birlikte ‘Hayır’ oyları çalınarak küçük bir oyla ‘Evet’ sonucunu çıkarttılar. Şimdi bu artık meselenin çok da işlevsel olmadığını gösteriyor, fakat bundan başka da şansı yok. 

Yani Kürtlere tekrardan saldırarak çok geniş parantezdeki muhalefetin dağılması ve bir kısmının kendisine payanda, kendisine yandaş hale getirmesi. Tabii ki muhalefetin topyekun şoven milliyetçi duruma karşı duracağını düşünmüyoruz. Mesela Deniz Baykal son açıklamasıyla aslında bu meselelerde, Kürt katliamı meselesinde AKP’nin yanında duracağına yönelik emareler sunuyor. 

Dolayısıyla burada en büyük parametre, Kürt halkının bu devrimci duruşuna Batı’nın nası bakacağı ile ilgilidir. Batı’daki muhalefet devrimci Kürtlere eski klasik şoven milliyetçi reflekslerle mi bakacak, yoksa başka bir empati ile mi yaklaşacak? Aslında Türkiye’nin kaderi burada. Belki de Ortadoğu’nun kaderi burada. Ondan dolayı, bence önümüzdeki süreçte Türkiye muhalefetinin -özellikle sol/sosyalist geleneğin- mutlak bir biçimde devrimci Kürt hareketi ile ortaklaşarak bir siyaseti önüne koyması gerekiyor. 

Batı’daki bu bilinç kırılmadığı sürece hiçbir zaman faşist iktidarlar Türkiye’nin yakasından düşmeyebilir. Bence solun en önemli görevi Batı’daki laik seküler kesime monte edilmiş milliyetçi Kürt karşıtlığını kırma görevidir. Solun kendi varlığı adına, laiklik adına ve sosyalizm adına bunu en başa yazması gerekir diye düşünüyorum.

Suruç Katliamı’nda yaralanan arkadaşlarımızdan bazılarının referandum sürecinde ve sonrasında mücadeleye devam ettikleri için gözaltında olduklarını biliyoruz. ‘Evet’ sonucunun açıklanmasının ardından Türkiye çapında eylemler düzenlendi ve en son 1 Mayıs’a hem kalabalık hem de çoşkulu bir katılım sağlandı. Tüm bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsun ve bundan sonra süreç nereye evrilir?

Biz katliamda yaralanan arkadaşlarla hastaneden çıktıktan hemen sonra Suruç Yaralıları ve Tanıkları Platformu olarak siyasi anlamdaki faaliyetimize devam etme kararı aldık. Bu platformda da en başa yazdığımız şey Batı’da faşizme karşı birleşik mücadele talebiydi. Biz bu talebi ilk olarak sol sosyalist devrimci örgütlere bu talebi ilettik. Bu talebi hangi gerekçelerle ortaya koyduğumuzu dile getirdik. Burada da yinelemek gerekirse, Suruç Katliamı ve Ankara Katliamı sonrasında Türkiye’de faşizme karşı nicel ve nitel olarak çok güçlü bir birlikteliğin olmayışının ceremesini çekiyoruz aslında. Gerek Suruç gerek Ankara Katliamı sonrasında o muazzam sessizlik, o muazzam demoralize hal ve tepkisizlik bence biraz bazı şeyleri yeniden sorgulamayı, şapkayı önümüze koyup düşünmeyi gerektirdi. Bu belli oranda oldu da. Mesela Haziran hareketi bir birleşik mücadele alanı. Bizim de içinde bulunduğumuz Hayır Meclisleri birçok sol sosyalist örgütün, HDP’nin içerisinde olduğu olduğu birey katılımını esas alan ve yerelden örgütlenmeyi önüne koyan referandum sürecinde olgunlaşmış bir hareket. Bunlar iyi emareler. Bu iki hareketin de 16 Nisan referandum sonrasındaki hırsızlığa karşı ortaklaşarak sokağa çıkıp ilk tepki gösteren kesimler olması da birleşik mücadele adına önemli veriler. Buraların desteklenmesi ve iyice masaya yatırılması gerekiyor. Bugün halkların ihtiyacı güçlü bir birleşik güçlü bir muhalefettir. Çünkü CHP asla böyle bir yeri doldurmuyor. CHP’den umut beklenilmesinin nedeni de alternatifsizlikten kaynaklanıyor. Alternatif büyük bir cehpenin, alternatif büyük bir muhalefetin olgunlaşması sürekli umut eden ve hayal kırıklığına uğrayan milyonların hayal kırıklığı yaşamadan gelebileceği bir alan olmasını da sağlayabilir. Bu CHP’yi de basın altına alır, kendisine çekidüzen vermesini sağlar. 

 Bu aslında biraz da sosyalist örgütlerin iradesine bakıyor. Türkiye’nin geleceğine karşı ne kadar sorumlu olup olmadıklarının da bir bakıma test süreci. 

Suruç Katliamı’nın ilk duruşmasına nasıl bir hal, nasıl bir moral ile gidiyorsunuz?

Perşembe günkü davaya aslında 1 Mayıs’taki 100 bin civarındaki çoşkulu kalabalığın moral motivasyonu ile gidiyoruz. Söylediğim gibi, bu davalar sonuçta AKP’nin kıskacındaki mahkemelerde görülecek, bu davalardan şu anda herhangi bir sonuç beklemiyoruz.

Şimdi bunlar hesabın görüleceği günlerin ilk tohumları. Moralliyiz, şehit aileleri olsun Suruç yaralıları olsun, tanıkları olsun, herkes bu davaya binlerce kilometre uzak mesafelerden geliyor. Bildiğimiz kadarıyla milletvekilleri geliyor. Elimizden geldiğince gerek Suruç gerek Ankara Katliamı’nın davalarını, tabiiki sadece bu da değil, Gezi’de katledilen yoldaşlarımızın, Berkin’imizin davalarını unutmamak, takip etmek, gündemde tutmak umutlu geleceğimizi gündemde tutmakla eş değer. Ne zaman ki bunları hasır altına süpürürüz o zaman zordayız demektir.

DAHA FAZLA