Sovyetler’in ‘Jule Verne’inden bir başyapıt

Sovyetler’in ‘Jule Verne’inden bir başyapıt

Bilim kurgu olmasa-“yalan söyleme” ya da hayal kurma da diyebiliriz- uygarlıklar nasıl gelişirdi bir düşünün. Sovyetler’de inşa edilen sualtı yapılarından biri, gerçekten sembolik bir şekilde İhtiandr (Su Adamı-Deniz Şeytanı) olarak adlandırıldı. “İnsanlar arasından ilk balık, balıklar arasında ilk insan”.

Bir gizem dolanıyordu Buenos Aires sahillerinde. Kocaman gözlü, perdeli ayaklı ve elli, pullu vücutlu, yarı balık yarı yaratık. Bilmediğimiz, korkutucu bulduğumuz her şeye taktığımız korkunç isimler gibi ona da öyle bir isim takılmıştı “deniz şeytanı”. Her gören bir öncekinden daha da korkunç tarif ediyordu gördüğü yaratığı. Motorlu tekneler, balıkçı tekneleri bilinmeyen bir nedenle batarsa, balıkçı ağları yırtılırsa ya da yakalanan balıklar kaybolursa “deniz şeytanı” sorumlu tutuluyordu.  Dedikodular o kadar yayılıyordu ki gazeteciler bu ilginç yaratığı haberleştirmek için iskelelerde sabahlıyorlardı. Bilim insanları inkar ediyordu haberleri; böyle bir yaratığın olamayacağına, sadece inci toplayıcılarının bir uydurmacası olduğuna dair açıklamalar yapıyorlardı. Tabiki Katolik kilisesi de beyanlarda bulunuyordu; Buenos Airesliler kiliseyi unuttuğu için Şeytan onlara görünüyordu. 

Velhasıl elbette ömrünü denizden kazananlar, saatlerce denizde zaman geçirip, istiridyeleri stoklayan, küçük parlak incileri toplayan, gemi sahibi patronlarını sevindiren denizcilerimiz bu yaratıkla karşılaştılar. İspanyolca konuşabilen, bir yunusu at gibi kullanabilen, denizin altında çok uzun süre kalabilen bu yaratığı gören denizciler heyecanlandılar ve korktular ama tekne sahibi inci tüccarları başka şeyler hesapladı. Neden 10-20 işçi çalıştıracağına bu yaratığı esir alıp onu kullanmasındı. Çok daha fazla inci toplayıp az masraf ederek çok çok ama çok zengin olabilirlerdi. O zaman ilk iş deniz şeytanını yakalamaktı…

Aslen konunun ilerleyişi bir bilim kurgu-aşk romanı gibi ilerliyor fakat Dr. Salvador’un tutuklanıp, mahkemelerde yaptığı savunmalarla kurgu farklı bir derinliğe oturmaya başlıyor.

***

Kitabın 1928’de yazıldığını düşünerek okumak gerekiyor. Daha okyanuslar hakkında günümüzdeki kadar bilgiye sahip değilken, Belyaevbizi okyanusun derinlerine götürüyor, su akış yollarını tarif ediyor, korkutucu karanlığı, denizin altındaki çöplüğü ama sonsuz derecede verimliliği ve kaynağı da. Dr Salvador’un mahkemede yaptığı tarihi savunması da evrimin ve onun araştırmalarının bir özeti gibi. 

“Düşünce her zaman aynıdır: insan mükemmel değildir. Evrimsel gelişme sürecinde hayvan atalarıyla karşılaştırıldığında daha fazla avantajlar edinen insan, onlarla birlikte hayvansal gelişimin alt evrelerinde sahip olduklarından çoğunu da kaybetmiştir. Suda yaşam da insana devasa bir avantaj sağlayabilirdi. Bu olanak insana neden geri verilmesin ki? Hayvanların gelişme tarihinden biliyoruz ki, karadaki ve havadaki bütün hayvanlar sudan evrildiler; okyanuslardan çıktılar. Bazı kara hayvanlarının tekrar suya döndüklerini de biliyoruz. (…) Dünya yüzeyinin onda yedisinden çoğu sudan bir çölle kaplıdır. Bu sudan çöl, tükenmez besin ve hammadde kaynakları ile milyonlarca, milyarlarca insanı barındırabilir. “

Denizi sevmemiz de evrimle ilgilidir diye düşünmüş olabilir yazar. Şu andaki evrimsel var oluşumuza kadarki süreçte -hücreden organizmaya, “balık”tan insana olan tüm evrimsel aşamalarda- su kritik bir yer kaplıyor. Denize aşk da hep kökene dönmekle ilgilidir belki.

Bilim kurgu olmasa-“yalan söyleme” ya da hayal kurma da diyebiliriz- uygarlıklar nasıl gelişirdi bir düşünün. Sovyetler’de inşa edilen sualtı yapılarından biri, gerçekten sembolik bir şekilde İhtiandr (Su Adamı-Deniz Şeytanı) olarak adlandırıldı. “İnsanlar arasından ilk balık, balıklar arasında ilk insan”.

Bilim kurguda çok çeşitli konular işlenir, en çok uzay, uzaylılar, yapay zeka, gelişmiş robotlar, uzayda yolculuk, zamanda yolculuk, farklı gezegenler, farklı yönetim şekilleri vs vs. AleksandrBelyaevde bu kitap da okyanusları fethediyor. Sovyetler Birliği’nin en önemli bilim kurgu yazarı olarak da ansiklopedilerde yer kazanıyor. Hayatını bu uğraşıdan kazanan bir yazar olarak da Sovyet edebiyatında yeri kolay doldurulamayacak bir yerde durarak milyonlarca Sovyet çocuğunu büyütüyor. 

Sovyet kurgusu Sovyetler Birliği’yle doğmuştur. Hem ufkumuzu açan hem sorgularımızı güçlendiren büyük yazarlar büyük romanlar armağan etmişlerdir. Sadece Sovyetler’e değil tüm dünyaya. Ve bu kitaplar doğarken halen iç savaşın sürdüğünü düşünün. “Biz birbirimiziniz, yeni dünyayı biz inşa edeceğiz.” Genç Kızıl Ordular’ın şiarı.

Kitabı yerli yerine yerleştirirken AleksandrBelyaev’in hayatından da kısaca bahsetmeli:1884’de Smolensk’de doğdu. İlahiyat okulundan mezun olduktan sonra hukuk fakültesine girdi. 1914’de felç geçirdi ve altı yıl yatağa bağımlı yaşadı. Bilimkurgu eserleri yazmaya bu dönemde başladı. Ona Sovyetler Birliği’nin Jules Verne’i dendi. Ölümü Alman saldırısı altındayken bileterketmek istemediği Puşkin köyünde maalesef açlıktan oldu. KitabıSu Adamı’nı 1928’de yazdı.Kitaptaki ilgi çekici bir nokta da, denizkızına aşık olanların hikâyesinin tam tersi durumununolması. Sadece bilimden, devrimden yana değil aynı zamanda kadından da yana bir eser. İlk kez Türkçeye kazandırılan bu kitabı bilim kurgu sevenler kaçırmamalı.

KÜNYE: Su Adamı, AleksandrBelyaev, Çeviri: Hazal Yalın, İthaki Yayınları, 240 sayfa. 

DAHA FAZLA