Sistemin payandası olarak tarihsel yalanlar

Sistemin payandası olarak tarihsel yalanlar

"Sadece tekil kişiler direniş gösterirlerken, büyük halk kitlesi pasif kalmakta ve bu sayede egemenlere yönelik sürekliliği olmayan öfke dışa vurumları ile yetinilmektedir. Bu neden böyledir?"

Yazar: Ernst Wolff

Çeviri: Özer Erdin

Birçok ülkede halkın büyük bir bölümü sisteme bağlı mevcut şartlardan memnun olmamakla beraber seçilmiş siyasetçilerin kendilerini temsil etmediklerini hissetmekte ve acil olarak bir şeylerin değişmesini istemektedir.

Ancak buna karşın sadece tekil kişiler direniş gösterirlerken, büyük halk kitlesi pasif kalmakta ve bu sayede egemenlere yönelik sürekliliği olmayan öfke dışa vurumları ile yetinilmektedir. Bu neden böyledir? İnsanların ekonomik durumu iyi midir? Yoksa tembeller midir? Hayır, ikisi de değildir. Birçok kişinin hayat standardı düşmektedir; birçok kişi değişmeyen ya da daha düşük bir ücrete bağlı olarak eskiye kıyasla daha sert koşullar altında daha çok çalışmaya mecbur bırakılmaktadır. Gerçekten de sisteme karşı ayaklanan insan sayısı çok azdır, çünkü birçoğu kendisini aciz hissetmektedir. Bunun nedeni insanların işlemekte olan mekanizmanın gizli amacını göremiyor olmalarıdır. Bu yüzden bireyler, toplumsal düşünce biçimini kendi çıkarları için etkileyerek, bu biçimiyle kendi iktidarlarını pekiştiren egemenlerin kurbanı olmuşlardır.

Hal böyleyken egemenlerin en etkili araçlarından biri tarihsel gerçekleri çarpıtmak ve tarihe ilişkin olan bu gerçek dışı bilgileri sürekli tekrarlayarak, bunların zamanla birçok kişinin kafasında yer etmesine yol açmak ve nihayetinde sorgulanmamalarını sağlamaktır.

Bizlere önce okullarda sonra medya ve siyaset kanalıyla aktarılan gerçek dışı bilgilerden en önemlileri şunlardır:

1. Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucuları demokrattılar.

2. I. Dünya Savaşı Alman militarizminin bir ürünüydü.

3. Amerika Birleşik Devletleri Adolf Hitler’in kararlı bir aleyhtarıydı.

4. Marshall Planı II. Dünya Savaşı sonrasında aciz bir durumda olan Almanya’yı kurtarmak üzere geliştirilmiş bir yardım programıydı.

5. Avrupalıların birlikteliği Avrupa’da barışın güvencesinin devamına hizmet etmektedir.

6. Irak’ta, Suriye’de ve Libya’da yaşanmakta olan savaşlar kanlı diktatörlüklere karşı verilmektedir.

7. Güney Avrupa ülkelerinin ekonomisini kurtarmak amacıyla yapılan yardım ödemeleri söz konusu coğrafyanın halkları içindir.

Bu ifadelerin hiçbiri gerçek ile uyuşmamaktadır. Şöyle ki;

1. Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucuları hem köleliği hem de 800 farklı yerli halkın soykırımını tereddütsüz kabul etmişler ve hatta bu suçlara kısmen iştirak etmişlerdir. ABD’nin ilk başkanı George Washington, babasından kendisine miras kalan köle sayısını hayatı boyunca 10 katına yükseltmiştir.

2. Alman militarizminin I. Dünya Savaşı’nda işlediği cinayetleri göz ardı etmeden söylersek: I. Dünya Savaşı, Britanya İmparatorluğu’nun görünen çöküşünü takiben dünya egemenliği ve kolonilerin yeniden paylaşımı için büyük güçlerin kendi aralarındaki çatışmanın bir sonucuydu.

3. Başta ABD ve diğer ülkelerin yardımı olmaksızın ne Adolf Hitler iktidara gelebilir ne de savaş başlayabilirdi. Hatta ve hatta Hitler’in dıştan almış olduğu parasal yardımda belirleyici olan güç Amerikan finans sektörünün kalbi Wall Street’di. ABD, Hitler batıyı savaşla tehdit etmeye başladıktan sonra ona karşı askeri yöntemlerle mücadele etme kararı aldı. Yani bu karar demokrasinin savunulması için değil, ABD’nin çıkarlarının korunması amacıyla alındı.

4. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD, ekonomisini savaşa endeksli üretim biçiminden barışa endeksli üretim biçimine dönüştürmek zorundaydı. Bu nedenle ABD, siparişlerde yaşanan keskin düşüşü dengeleyebilmek amacıyla diğer ülkelere kredi verdi ve bu kredinin kullanım hakkına Amerikan mallarını satın alma yükümlülüğünü ekledi. Yani Marshall Planı gerçekte ABD’nin çıkarlarına göre ayarlanmış bir ekonomik gelişim programından başka bir şey değildi.

5. Avrupa ülkelerinin önce Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET); sonra Avrupa Topluluğu’nun (AT); nihayetinde ise Avrupa Birliği’nin (AB) çatısı altında bir araya gelmeleri öncelikli olarak Avrupalı devasa firmaların ve büyük bankaların rekabet şansının arttırılması amacına hizmet etmektedir. Günümüzde AB başkenti Brüksel, Washington’dan sonra lobi faaliyetlerinin yürütüldüğü ikinci büyük şehirdir. AB’nin aldığı en önemli kararların tasarıları endüstri dünyasının bileşenleri tarafından önce AB bürokratlarına gönderilmektedir. Örneğin bu bileşenlerden “Round Table of Industrialists” Avrupa’nın en güçlü endüstri menajerlerini barındıran bir topluluktur.

6. Suriye, Irak ve Libya yönetimleri Amerikan Doları’nın dünya hâkimiyetini ve Orta Doğu’nun batılı firmalarca sömürülmesini ciddi bir suretle sorguladıkları için NATO’nun hedefi olmuşlardır. Bu bağlamda Suudi Arabistan ile kurulan iyi ilişkilerde de görüleceği gibi küresel finans elitleri ile kooperasyonda oldukları sürece diktatörlerin korkunç idare anlayışları batılı hükümetleri samimi olarak pek az ilgilendirmektedir.

7. En yeni ve bize geçtiğimiz yıllar da dâhil olmak üzere en sık söylene gelen gerçek dışı bilgi ise Güney Avrupalı ülkelere Uluslararası Para Fonu, Avrupa Merkez Bankası ve AB Komisyonu tarafından Troika adı altında yapılan ödemelerdir. Bu “yardım ödemeleri” olarak ifade edilen paralar dolambaçlı bir yol izleyerek Güney Avrupalı hükümetler üzerinden batılı bankaların kasalarına akmaktadır. Başka bir deyişle söz konusu ülkelerin emekçilerine yardım edilmemektedir. Tam aksine; bu ülkelerin halkları eş zamanlı olarak yürürlüğe giren tasarruf politikaları ile çok acı veren bir yoksulluğun içine itilmektedir.

Tarihsel gerçekler vasıtasıyla yukarıda değinilen tüm iddialar gerçek dışı olarak deşifre edilmiş olsalar bile, bu çarpık bilgiler bizlere eşlik etmeye devam edeceklerdir. Buna neden olan etken ise Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels’e atfedilen bir sözde saklıdır: “Bir yalan ne kadar sık tekrarlanırsa, o kadar inandırıcı olur.”

Kaynak: https://kenfm.de/tagesdosis-24-2-2018-fake-history-historische-luegen-als-stuetzen-des-systems/