Seattle sokaklarında bir ‘akvaryum’ gezegeni

Seattle sokaklarında bir ‘akvaryum’ gezegeni

12 yaşındaki Caitlin; balıklara âşık, tüm zamanını onları izleyerek, onları düşünerek geçirebilir. Yazar, akvaryumu sadece Caitlin’in dünyası olarak göstermiyor okura. Her karakterin hayatını ustalıkla bu koca akvaryuma sıkıştırıyor ve her anlamda özgür olmak için o akvaryumdan çıkmalarına tanık ediyor okuru. Özgürleşme sancılarında, aslında her karakter kendi okyanusuna ulaşmak için yorucu ve zorlu bir yolculuktan geçmeye çalışıyor.

Gergin, sinir bozucu, rahatsız edici… Arada boğulmamak için akvaryumdan kafanı dışarı çıkar ve nefes almayı sakın unutma! Karakterleri anlayacaksın, hepsini düşüneceksin, kimse ne salt iyi ne salt kötü. Normalliği sorgulayacaksın, kötülüğü anlamaya başlayacaksın, iyiliğin altında neler yatıyor görebileceksin. Emin ol ki kimse saf değil ve emin ol onu okumak cesaret işi. Hepsi bir akvaryumun içinde yaşıyor; çeşit çeşit, rengârenk, bazıları çok kırılgan, bazıları çok öfkeli, tek gerçek hepsi ailesini arıyor, en dingin ve küçükleri huzuru akvaryumun içinde buluyor. En öfkelileri intikam içinde affetmek ve nefret etmek çelişkisiyle boğuşuyor ve en korkakları artık adım atmaya karar verip hatalarını telafi etmeyi hedefliyor. Burası bir akvaryum, onların yaşamı burada devam edecek.

“Acı insana sadece bir seçenek sunar, Sheri, o da ondan kaçmaktır. İnsan ondan kaçmaya çalışır. Başka seçenek yoktur, çünkü hiçbir şey acı çekmekten daha korkunç olamaz.” (s.156)

 

Ailesinde tam beş intihar gördü Vann, bir de cinayet. Bunlar bir işe yaradı hayatımda diyor: “utanmamak”. 13 yaşındayken babası telefonda üvey annesiyle konuşurken, “Seni seviyorum, sensiz yaşayamayacağım,” diyerek intihar ediyor, bu travmatik ölümden sonra Vann tam 20 yıl boyunca intihar edeceğini düşünerek yaşıyor. Korkusuyla yüzleşip onu yenmeyi başarıyor sonunda. İntihar hikâyeleri yazmaya başlayan Vann, Bir İntihar Hikâyesi’nde intiharı farklı bakış açılarıyla yazılmış 6 öyküyle anlatıyor. Vann yazmayı, berbat aile hikâyelerinden güzel bir şey yaratmak olarak tanımlıyor. Birebir kendi hayatını anlatmasa da hikâyelerinin içeriğindeki tüm travmaların ve duygusal birikimlerin kendisinde fazlasıyla mevcut olduğunun farkında esasında.

David Vann’ın bu travmatik çocukluğu ve aile hayatı kuşkusuz romanlarına, öykülerine en büyük malzemeyi oluşturmuştur. Büyük oranda aile ilişkileri üzerinden şekillenen hikâyeleri çocuk bakış açısını çok iyi veriyor. Tam olarak babasını kaybettiği yaşlardaki çocukları ve onların ailelerini, ilişkilerini anlatan Vann, okuyucuyu rahatsız ediyor; çünkü anlattıkları hayal ürünü değil, yaşamasanız da bildiğiniz şeyler, hissetmeseniz de aslında gerçek olduğunu bildiğiniz hikâyeler.

Akvaryum 90’ların Seattle’ında geçiyor. Sokaklara grunge rüzgârı hâkim. 12 yaşındaki Caitlin annesinin işten çıkmasını beklerken zamanını bir akvaryumda geçiriyor. Balıklara âşık, tüm zamanını onları izleyerek, onları düşünerek geçirebilir. Arzusu, büyüdüğünde balıkbilimcisi olmak. Buradan bakınca sıradan ve 'normal' bir hayat. Oysa olaylar hiç de böyle devam etmiyor. Daha en başından Caitlin’in akvaryumda geçirdiği vakit, yaşlı bir adamla kurduğu ilişki oldukça tedirgin edici. Sonrası, daha da tedirgin edici. Caitlin’in annesiyle ilişkisi, aile özlemi, gelecek belirsizliği ve kendini, bedenini keşfetme sancısı. Annesinin kendi çocukluğuna geri dönmesi ve ailesiyle hesaplaşmasının Caitlin’e yansıması.

“Bütün gezegen tek bir okyanus. Böyle düşünmek hoşuma gidiyordu. Geceleri uykuya daldığımda kendimi dipte, binlerce metre derinde, üstümde suyun onca ağırlığı olmasına rağmen neredeyse zemine değercesine bir manta vatozu gibi süzülürken, kapkaranlık derin uçurumlarla bölündükten sonra sivri çıkıntılar ve başka platolar halinde tekrar yükselen uçsuz bucaksız düzlüklerde sessizce ve tüy hafifliğiyle uçarken hayal ediyordum.” (s.31)

Yazar, akvaryumu sadece Caitlin’in dünyası olarak göstermiyor okura. Her karakterin hayatını ustalıkla bu koca akvaryuma sıkıştırıyor ve her anlamda özgür olmak için o akvaryumdan çıkmalarına tanık ediyor okuru. Özgürleşme sancılarında, aslında her karakter kendi okyanusuna ulaşmak için yorucu ve zorlu bir yolculuktan geçmeye çalışıyor. Duygusal şiddeti had safhada hissettiren bu akvaryum gezegeninde balıklar çıkış yolunu bulabilmek için geçmiş ve şimdiyle bazen sinir bozucu derecede dingin ve bazen sinir bozucu derece öfkeli bir mücadeleye girişiyor.

Caitlin’in iç dünyasıyla annesinin geçmişi arasında gergin bir bağ kuruyor hikâyede yazar. Yaşlı adamın birden ortaya çıkıp hikâyesinin merkezi haline gelmesi şaşırtıyor. Gelgitli davranış biçimleri, bir sonraki sayfada ne olacağını tahmin edemeyeceğiniz olaylar. Çok genel anlamda bir özgürlük hikâyesi diyebiliriz Akvaryum’a. Caitlin’in ileride balıkbilimci olma arzusu, bedenini ve cinsel yönelimini keşfetmesi, annesinin geçmişte yaşadıklarının küçük kızını günah keçisine dönüştürmesi hikâyede okuyucuyu afallatıyor. Her şey çok hızlı gelişip tahmin edilemeyecek bir kurguya dönüşüyor çünkü. Hikâyenin gelişimini ve sonunu tahmin etmek çok mümkün değil. Özgür bir kadın, çocuğunu özgür yetiştiren anne, geçmişiyle hesaplaşmasında geçmişinden intikam alırken sergilediği travmatik davranışlar hikâyenin akışını oldukça değiştiriyor.

“Büyüklerin dünyasına hoş geldin. Çalışıyorum ve bunu daha çok çalışmak umuduyla yapıyorum. Hiçbir şey istemiyorum ve bunu bir şey elde etme umuduyla yapıyorum. Daha fazlasına sahip olmak için daha azına razı geliyor ve kendimi açlığa mahkûm ediyorum. Yalnız olabilmek için özgür olmaya çalışıyorum. Ve bunların hiçbirinin bir anlamı yok.” (s.29)

 

İdeal aile nedir? Caitlin’in istediği ideal bir aile mi? Peki ya annesi? Onun çocukluğu nasıl geçmişti? Nelerden ödün vermişti? Zaman zaman acımasız bulacağımız anne Sheri ne yaşadı? Bu defa aslında sadece çocuk gözünden bakamıyoruz hikâyeye. Sheri’nin umutsuzluğunu ve acımasızlığını anlamaya çalışıyoruz. Sheri’nin karşısındaki suçlu figür yaşlı adamı ise yüceltiyor muyuz? İşte burada baktığınız yer önemli. Artık büyümüş Sheri’nin yaşadığı talihsiz olaylar silsilesini küçük Caitlin anlayabilir mi? Roman ilerledikçe Sheri’nin yaşamöyküsü küçük Caitlin’in yaşayacağı talihsizliklere boyun eğmesine bir etken mi? Romandaki güçlü erkek figürü affedebilecek miyiz mesela? Onun yaptığı korkaklık sonucu travmanın içinde boğulmuş bir kadının çığlığını görmezden gelebilecek miyiz? Peki ya küçük bir çocuk bu geçmişin bedelini ödemek için ne yapıyor? Akvaryum sadece 12 yaşındaki Caitlin’in iç dünyası değil. Akvaryum aslında yaşamı boyunca mücadele etmek zorunda kalmış bir kadının isyanını, geçmişte yaptığı büyük hatanın vicdan azabıyla her gün ölen bir adamı anlatıyor.

David Vann hep okuyucu zorlamayı seviyor. Sınırları aşmayı. Tıpkı kendi hayatı gibi… Sınırları hep aşmak zorunda kalmış, kendi korkuları ve duygusal ahvaliyle savaşmış. Akvaryum da tıpatıp böyle bir savaş.

 

NOT: Şu linki de eklemek isterim. Kitabı okurken hazırladığım çalma listesi. Listenin içerisinde kitapta geçen şarkılar da mevcut. Keyifle okurken keyifle dinlemeniz dileğiyle…

https://open.spotify.com/user/canyayinlari/playlist/7J7Edybi8pi120yLIPSge6


 

Künye: David Vann, Akvaryum, çev. Suat Ertüzün, Can Yayınları, Ocak 2017, 255 sayfa.