Perge Dündar tanıttı: ‘Menekşe İstasyonu’
Gezi Parkı Direnişi’nde bizi şaşırtan gençlerimizi aslında pek de iyi tanımadığımızı, onlara ne kadar uzak kalmış olduğumuzu vurgularcasına, çocukların iyi bir şeyler yapmak için gayretlerini, coşkularını bize hatırlatıyor “Menekşe İstasyonu”.
Perge Dündar*
Çocukluğunu sokaklarda, boş arsalarda toz toprak içinde doyasıya koşarak, oynayarak geçirebilmiş bir insan olma şansını yakalamış olmama rağmen, “mahalleli” olma şansı elde edemedim. Ama oldum olası severim “mahalle” kavramını. Birbirini tanıyan bilen, gerektiğinde birbirine yardıma koşan, birbirini koruyup kollayan insanların yaşadığı o sıcacık mahalleler hoşuma gitmiştir hep.
Ömer Açık’ın çocuklar için yazdığı ilk roman olan “Menekşe İstasyonu” işte böyle bir mahalleyi anlatıyor. Mahallede herkes birbirini tanıyor ve birbirine yardımına koşuyor. Menekşe Mahallesi’nin kuruluşundan başlayıp mahallenin öne çıkan karakterlerini anlatarak ilerliyor roman. Minik bir mahalle olan Menekşe Mahallesi minicik de bir tren istasyonuna sahip. Mahalleli istasyonunu çok seviyor, öyle ki yetkililerce kapatılma kararı çıkınca İstasyonu korumak için toplantılar düzenleyip hep beraber neler yapabileceklerini konuşup tartışıyorlar ve sonunda bir yol buluyorlar. Acaba buldukları çözüm ne ve işe yarayacak mı? Bunun cevabı kitapta kuşkusuz.
Toplumca çözülmeye başladığımız bugünlerde böyle bir kitap aslında çok anlam taşıyor. İnsanların birbirine toleransının yok denecek kadar azaldığı, farklılıkların kabul görmediği, bencillikten değil mahalle, sokakların bile umursanmadığı ve üzücü bir şekilde en ufak bir fikir ayrılığında bile bir cana zarar verilebildiği bir dönemden geçiyoruz. Böyle giderse çocuklarımız “dayanışma” kavramını tamamen unutacak ve sadece bireysel yaşamayı bilecek. Her ne kadar bireyselliğimi dünyadaki birçok şeyden çok sevsem de topluluğun dayanışma içinde, birbirine destek olarak hareket etmesini de çok önemli bulurum. Bu iki şeyi birbirinden ayırmanın insanın kendisine yabancı olduğunu düşünürüm. Ve içinden geçtiğimiz şu zaman aslında her zamankinden de çok dayanışma zamanı bence. Birbirimize destek olmaya, koruyup kollamaya, akıl sağlığımızı koruyabilmek için dayanışma içinde olmaya ihtiyacımız var.
Kitap, ayrıca başka birkaç değere daha dikkat çekiyor. Mesela gittikçe yükselerek gökyüzünü kapatacak hale gelen, tek tip görünüşleri ile insanları robotlaştırmaya bir adım daha yardım eden kabadayı apartman/gökdelen istilasının aslında insanları ne kadar katılaştırdığı ve birbirinden daha da uzaklaştırdığı. Prestij adına, kendini önemli biri gibi görmek adına yapılan hareketlerden biri olan gökdelenlerde yaşamanın benim düşünemediğim artıları varsa da, bizi topraktan da, birbirimizden de uzaklaştırıyor:
“Toprak bırakmadılar bize birader. Tepemizde dikilen şu binaları görüyorsun ya. Diklenip duruyorlar. Bunlar göğü de deldi, toprağı da. Mahalle iyice ufaldı, bir lokma kaldı. Bu kabadayı apartmanlar arasında sıkıştık iyice.”
“Bu işin sonu iyi değil,” dedi Postacı. “İnsan toprağa dokunmadan yaşayabilir mi dersin?”
“Yaşar yaşamasına da, toprak gibi canlı, toprak gibi neşeli değil, beton gibi suratsız olur çıkar. Yüzü de, yüreği de katılaşır. Başka ne olacak!"
Ömer Açık, toprak kadar önemli bir diğer unsurumuz, çocuklarımıza da dikkat çekiyor. Büyüklerin birbirleri ile yaşadıkları fikir ayrılıkları, çatışmaları, tahammülsüzlükleri her ne olursa olsun çocuklar için, çocuklar uğruna törpülemesi, daha uygun yollarla ifade etmesi gerekiyor. Üstlerine titrememiz gerekirken kırık bir şekilde yetiştirdiğimiz çocuklar ileride nasıl daha iyi bir dünya yaratabilir, bunun üzerine iyice düşünüp hareketlerimize, yaşantılarımıza öyle devam etmemiz gerekiyor.
“Çocuklar, toprağı delip çıkan taze filizler gibidir. Kol kanat germek, sabırla yetiştirmek ister. Filiz olsun, fide olsun, fidan olsun, ağaç olsun… Çiçek versin, meyve versin, yemiş versin… Üstlerine titremek gerek. İşte çocuk budur.”
Ve son olarak Gezi Parkı Direnişi’nde bizi şaşırtan gençlerimizi aslında pek de iyi tanımadığımızı, onlara ne kadar uzak kalmış olduğumuzu vurgularcasına, çocukların iyi bir şeyler yapmak için gayretlerini, coşkularını bize hatırlatıyor “Menekşe İstasyonu”. Büyüklere bunu hatırlatırken, bu kitabı okuyacak çocuklarımıza da inandıkları doğrulardan şaşmayıp çaba göstermeleri gerektiğini, bu doğrular için uğraşırken başkalarına saygıyı elden bırakmamanın önemini de hissettiriyor:
“Çocuklardan söz ediyordun.”
"Ya, evet, işin başını çeken bizim tembel, uyuşuk filan sandığımız çocuklar oldu.”
"Görünüşe aldanmamak gerek, delikanlı dostum. Senin tembel dediğin çiçek, kendi toprağını güneşini suyunu bulunca öyle bir açar ki, küçük dilini yutarsın.”
Sade bir anlatımla minik bir mahallenin ve mahalle sakinlerinin zorda kaldıklarında birlikte hareket ederek yaşadıkları dayanışmanın hikayesini anlatan “Menekşe İstasyonu” adlı kitabı çocuğunuza alın ve fırsat yaratıp siz de onunla birlikte okuyun. Çocuklarımıza öğretirken bizim de hatırlamamız gereken çok şey var çünkü…
KÜNYE: Menekşe İstasyonu, Ömer Açık, Günışığı Yayınları, Ocak 2015, 167 Sayfa, 6-10 yaş
*Pedagog