Ölümünün üzerinden yarım asır geçti: 'Hepimiz Che gibi olacağız!'

Ölümünün üzerinden yarım asır geçti: 'Hepimiz Che gibi olacağız!'

Günümüzde Che'yi anmak ve anlamak demek, onu aynı zamanda popüler kültürün tüketim çılgınlığından korumak, onun asıl olan Marksist kimliğini, devrimciliğini unutturmamayı başarmak demek. Ölümünün 50. yılında Che'yi anarken Kübalı çocukların her güne başlarken söyledikleri andın bir cümlesini tekrar ediyoruz: Hepimiz Che gibi olacağız!

Dünya çapında en çok tanınan politik şahsiyetler arasında yer alan ve dünyadaki bütün devrimcilerin hayatını okuyup heyecan duyduğu ilk isimlerden biri olan Che Guevara'nın ölümünün üzerinden yarım asır geçti. 

Che'yi bu denli unutulmaz yapan en önemli şeylerden biri, onu metalaştırarak "ünlü bir şahsiyetten" öteye geçirmemeye çalışan popüler kültürün aksine, 39 yıllık yaşamına sığdırdıklarıdır: toplamda 4 ayrı ülkede devrimci mücadele, bir ülkede başarılı silahlı devrim pratiği, komutanlık, devlet yöneticiliği, bakanlık, doktorluk, ülke temsilciliği...

Ancak en önemlisi, Che'yi tam anlamıyla tanımak, Teniente Ernesto Guevara de La Serna isimli Arjantinli gencin "Che" olarak ve başı dik bir şekilde sonlanan yaşamında geçirdiği devrimci dönüşümün temel itici gücünü görebilmekten geçiyor: Marksizm-Leninizm. Ölümünün ardından 50 yıl geçmesine rağmen hala tüm dünyada eşitlik ve özgürlük şiarıyla birlikte anılan Che, bugün hala devrimci inancı, ısrarı ve bitmek bilmeyen mücadele azmini temsil ediyor. 

Ölümünün üzerinden geçen yarım asrın ardından Ernesto Che Guevara'yı saygı ve özlemle anıyoruz. 

GEZGİN DOKTOR

İspanyol ve İrlanda asıllı bir ailenin beş çocuğundan biri olarak 14 Haziran 1928'de Arjantin'de dünyaya gelen Ernesto Che Guevara, hayatı boyunca mücadele etmek zorunda kalacağı ilk düşmanıyla çocuk yaşta tanıştı: Astım. Bu hastalık onun gençlik yıllarından Küba devrimi esnasına geçen zamanlara ve ölümüne kadar peşinde olacaktı. 

Matematikçi olmak istemesine rağmen Che, kararını değiştirerek doktorluk mesleğini seçecekti. Eğitimine devam ettiği sırada Arjantin'in kuzey ve batı bölgelerini baştan başa dolaştı, buralardaki orman köylerinde cüzzam ve tropikal hastalıklar üzerinde çalışmalar yaptı. 1951 yılında ise arkadaşı Alberto Granado ile Latin Amerika'yı dolaştı. Latin Amerika’da geçirdiği dönemi “Notas de viaje” isimli seyahat notlarında anlatan Che’nin, yaptığı bu yolculukta insanların maruz kaldığı baskıyı ve yoksulluğu gözlemlemesi, onu baskı ve yoksullukla karşılaşan her devrimcinin tanıştığı ideolojiyle buluşturdu: Marksizm.

“DEVRİMCİ OLABİLMEK İÇİN GEREKLİ NE VARSA YAPACAĞIM”

1953 yazında Bolivya, Peru, Ekvador, Panama, Kosta Rika, Nikaragua, Honduras ve el Salvador’dan geçerek Aralık ayının son günlerinde Guatemala’ya ulaşan Che, bu Latin Amerika ülkesini devam etmekte olan bir “toplumsal devrimin” çalkantıları içerisinde buldu. Devrimci faaliyetle ilk olarak burada tanışan Che, Guatemala’da bir süre kalma kararını halasına yazdığı bir mektupta şu şekilde açıklıyordu: 

“Guatemala’da gerçek bir devrimci olabilmek için gerekline varsa yapacağım ve kendimi mükemmelleştireceğim.”

Che aynı zamanda Guatemala’da sonradan ilk eşi olacak Perulu sosyalist Hilda Gadea ile tanıştı. Che ve Gadea, maruz kaldıkları siyasi baskılar sonucunda Meksiya’ya taşındıklarında, Che ile o dönem sürgünde bulunan Kübalı devrimcileri tanıştıran isim de Hilda Gadea’ydı.

Guatemala’da CIA destekli Carlos Castillo Armas liderliğindeki darbe başladığında, Che ilk silahlı pratiği içerisine girmiş, Komünist Gençlik tarafından örgütlenen silahlı milislere katılmış, ancak kısa süre sonra tıbbi hizmete geri dönmüştü. Darbenin ardından çarpışmak için gönüllü oldu, ancak eşi Hilda tutuklandıktan sonra bir süre Arjantin konsolosluğunda saklanarak Meksika’ya geçti. Che’nin Guatemala pratiği aynı zamanda, devrimin yalnızca silahlı mücadele sonucunda gerçekleştirilebileceği fikrinin olgunlaştığı dönemdir.

KÜBA'NIN 'COMANDANTE'Sİ

Che, Guatemala'da sonlanan Latin Amerika macerasına devam ederken, Meksika'da sürgünde bulunan Kübalı devrimci Fidel Castro, arkadaşlarına “Bugün yenildik, ama mutlaka geri döneceğiz” diyordu. Fidel ve arkadaşlarıyla Meksika'da yolu kesişen Che, 26 Temmuz Hareketi'ne katılmakta gecikmedi ve Kübalı askeri lider Alberto Bayo tarafından eğitilen bir grup devrimci, 25 Kasım 1956 yılında "Granma" isimli tekneyle Küba'ya doğru yola çıktılar. 

DEVRİM VE İKTİDAR

Küba'da Fidel Castro önderliğinde yaklaşık 3 yıl süren savaşta Che, kararlılığı ve önderlik yetenekleriyle öne çıkar. Küba devrimi esnasında gösterdiği pratik, onu hem devim ordusunda, hem de yoldaşlarının gözünde "comandante" yapar. Devrimin zaferinin yaklaştığı dönemde, Santa Clara bölgesindeki imkansıza yakın "intihar görevini" dahi bizzat Che yönetir. 7 Şubat 1959'da devrimin zafere ulaşmasının ardından ise Che "doğuştan Küba vatandaşı" ilan edilir. 

Küba'da oluşmakta olan yeni yönetim ve yeni devletin inşa sürecinde ise kritik görevler almaya devam eder. Bu süre boyunca üstlendiği görevler, sırasıyla şu şekildedir: Batista rejiminin memurlarının, gizli servis mensuplarının ve savaş suçlularının tutulduğu La Cabana hapishanesinin komutanlığı, Ulusal Toprak Reformu Enstitü'sünde yöneticilik, Küba Merkez Bankası başkanlığı ve Sanayi Bakanlığı.

AMERİKA SEYAHATİ VE ULUSLARARASI ZİYARETLER

1964 yılında Birleşmiş Milletler için bir konuşma yapmak üzere Amerika’nın New York eyaletine giden Che, ünlü konuşmasını burada yapmıştır. Che, konuşmasının sonunda bugün bile sıkça tekrarlanan "Ya özgür vatan, ya ölüm" şiarını dile getirmiştir.

ABD ziyaretinin ardından Paris'e, oradan da 3 aylık bir uluslararası ziyarete başlayan Che; Çin, Mısır, Cezayir, Gana, Gine, Mali, Dahomey, Kongo ve Tanzanya'yı dolaştı. 

Che'nin uluslararası sahnede son göründüğü yer ise "İkinci Afrika-Asya Ekonomik Dayanışma Semineri" olmuştur. Burada yaptığı konuşmasında "Ölümüne olan bu mücadelede hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız. Bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim zaferimizdir, aynı şekilde yenilgisi de bizim yenilgimizdir." ifadelerini kullanan Che, "Sosyalist ülkelerin, Batı'nın sömürgeci ülkeleriyle üstü kapalı işbirliğini tasfiye etmeleri ahlakî görevleridir." cümlesiyle de daha sonra devam edecek bazı tartışmalara ilişkin ilk işaretlerden birini vermiştir.

İLK YENİLGİ

Yaptığı ziyaretlerin ardından Küba'ya dönen Che için, kamuoyunda neredeyse hiç görünmeyeceği bir süreç başladı. Bu dönemin sebebi olarak Che ile Fidel arasında yaşanan kimi fikir ayrılıkları gösterilse de Che için bu süreç Küba'dan ayrılmanın hazırlıklarını yaptığı bir süreçtir. "Ortalıkta olmadığı" zamanlar boyunca, Che'nin yaptığı uzun dağ yürüyüşleri ve egzersizlerle yeniden "gerillacılığa" hazırlandığı bilinmektedir. 

Öte yandan, Che ve Fidel arasında SSCB üzerinden yürüyen tartışmalar da devam etmekteydi. Che'nin uluslararası alanda yürüyen SBKP - Çin Komünist Partisi ayrımında aldığı Sovyetler'e eleştirel yaklaşan tutumu ve Maocu ekonomik atılım modellerine yakınlığı biliniyordu. Ancak yine de, söylenenlerin aksine Che'nin Küba'dan ayrılışının sebebi bu ayrım değil, onun devrimlere ihtiyaç olan başka yerlerde devam etme iradesiydi.

Ortalıkta görünmemesinin iyice göze batar hale gelmesinin ardından 3 Ekim 1965 tarihinde Fidel Castro, Che'nin ünlü veda mektubunu Küba Halkı'na okudu. Castro, Che'nin yerini kamuoyuyla paylaşmasa da, o dönem Che hakkında bir çok spekülasyonun oluşmasına yol açtı. Ancak Che, Kübalı özel bir ekiple birlikte sonraları Kongo Demokratik Cumhuriyeti olarak anılacak Kongo-Kinşasa’daydı. Ancak Kongo pratiği, Che'nin ilk "başarısızlığı" olacaktı. 

Yetersiz hazırlık, Kongo kuvvetlerinin kendi aralarındaki sürtüşme ve tecrübesizlik gibi sebeplerle başarısız olan Kongo girişiminin ardından Che altı ay boyunca Darüsselam, Prag ve Alman Demokratik Cumhuriyeti'nde saklanarak orada bazı teorik çalışmalarının taslaklarını hazırladı ve anılarını toparladı. Ancak Che, devrimci mücadeleyi sürdürmeye kararlıydı. Bu sebeple önce Küba'ya, oradan da hayatının sonlanacağı Bolivya'ya doğru yola çıktı. 

"YALNIZCA BİR ADAM ÖLDÜRMÜŞ OLACAKSIN"

Sonraları uzunca bir dönem Che'nin nerede olduğuna dair spekülasyonlar devam etse de, Che sonunda yaklaşık elli kişiden oluşan ve ELN (Ejército de Liberación Nacional de Bolivia - Bolivya Ulusal Bağımsızlık Ordusu) adı altında eylem yapan gerilla kuvveti ile ortaya çıktı. Ancak Che, Bolivya'da başlatılan silahlı mücadelede iki noktayı hesaplayamamıştı. 

Öncelikle, Bolivya Komünist Partisi'nin lideri Mario Monje, başta Che'yi destekleme sözü verse dahi sonraları sözünden geri dönerek gerilla birliğini desteksiz bıraktı. Majo'nun Che'ye destek vermemesinin sebebi ise Che'nin de içinde bulunduğu bu gerilla hareketinin askeri ve siyasi lideri olmak isteğinin Che tarafından reddedilmesiydi. Monje, aynı zamanda Bolivya Komünist Partisi içerisindeki SSCB yanlısı kanadın lideriydi. 

Che ve Bolivya'daki yoldaşlarının çok geç haberdar oldukları bir diğer tehlike ise, CIA destekli özel askeri birliklerin ve ajanların onların peşinde olduğuydu.

Yaşanan bir dizi çatışmanın ve karşılaşılan zorlukların ardından Che, 8 Ekim 1967’de CIA ve Bolivya Ordusunun ortak operasyonuyla Quebrada del Yuro kanyonunda devriye gezerken kuşatılıp yaralı olarak yakalandı. Ertesi gün ise La Higuera adında küçük bir köyün okulunda saat 13.10'da askerler tarafından katledildi. Che'nin, kendisini öldürmeye gelen askere son sözleri ise şu şekildeydi: 

"Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın." 

Che, kurşuna dizilerek katledilmiş ve bir askeri doktor tarafından elleri kesilmiştir. Parmak izi alınarak saklanan ellerin akıbeti ise hala belli değildir. Cesedi, fotoğrafının çekilip servis edilmesinin ardından Bolivyalı subaylar tarafından bilinmeyen bir yere götürülmüştür. Che'nin katledildikten sonra gömüldüğü mü, yoksa yakıldığı mı sorusu ise cevapsız kalan sorular arasındadır. 

Yıllar sonra, elleri olmayan cesedinden kalan kemikler Vallegrande yakınlarındaki bir uçak pistinin altından kazılarak çıkarılan ve DNA testiyle kimliği tespit edilerek Küba'ya getirilen Che için burada bir anıt mezar da yapılmıştır. 

"HEPİMİZ CHE GİBİ OLACAĞIZ"

Ölümünün ardından geçen 50 yılın ardından, Che ismi bugün hala mücadeleyle birlikte anılıyor ve bir "figür" olarak da olsa bir mücadelenin konusu olmaya devam ediyor. Günümüzde Che'yi anmak ve anlamak demek, onu aynı zamanda popüler kültürün tüketim çılgınlığından korumak, onun asıl olan Marksist kimliğini, devrimciliğini unutturmamayı başarmak demek. 

Ölümünün 50. yılında Che'yi anarken Kübalı çocukların her güne başlarken söyledikleri andın bir cümlesini tekrar ediyoruz: Hepimiz Che gibi olacağız!