Nuriye Gülmen: Bu kadar yaşayacağımı tahmin etmezdim

Nuriye Gülmen: Bu kadar yaşayacağımı tahmin etmezdim

Açlık grevi sırasında tutuklanarak cezaevine konulan Nuriye Gülmen tahliyesinin ardından konuştu. Gülmen, “Onlar saldırdıkça ben ‘iyi ki direniyorum’ diyorum" diyor.

273 günlük açlık grevinin 193 gününü tutuklu geçirdikten sonra tahliye olan Nuriye Gülmen işine geri dönebilmek için açlık grevine devam ediyor.

Önümüdeki sürece ilişkin konuşan Gülmen, “Nurettin Canikli ile ailelerimiz görüşmüştü. ‘OHAL Komisyonu’na başvuru yapsınlar. Biz bakacağız, çözeceğiz’ demişlerdi. Biz 74. gündeyken karar vereceklerdi. Çok uzun bir süre. Bu kadar yaşayacağımı tahmin etmezdim. O zamandan bu zamana 200 gün geçmiş neredeyse” dedi.

Cumhuriyet’ten Şeyma Paşayiğit’e konuşan Gülmen şunları söyledi:

- Çıktığınızda “Sizi hiç göremeyeceğimi sandım” demiştiniz. O odadan çıkamayacağınızı düşündünüz mü?

‘Tahliye etmeyecekler’ duygusuna bir ara kapıldım. Savcı tahliye istedi, hakim vermedi. Kendimi biraz daha kalmaya hazırladım. Karar duruşmasında da ‘çıkmayabilirsin’ dedim. Uzun süre orada olacağımı, zorla müdahale kozunu kaçırmayacaklarını, beni çıkarmayacaklarını düşündüm. Çok yoğun bir özlem duygusu olmuştu. İnsanların yüzünü bazen gözümün önüne getiremiyordum. Çok ağır tecrit koşullarında kaldım.

- Tahliye kararını ilk duyduğunuzda ne hissettiniz?

Çok mutlu oldum. Hemen Beyza’ya (kardeşi) döndüm. ‘Beyza buradan çıkıyoruz, inanabiliyor musun’ dedim. El ele tutuştuk, kucaklaştık. Ondan sonra iki avukatım duruşmada hazır bulunmuşlardı. Onlarla kucaklaştık, eşyalarımı topladılar. Çok güzel anlardı. Bizim için çok muhteşemdi.

‘DIŞARIYI SEYREDİYORUM, ÇOK GÜZEL’

- ‘Güneşi özledim’ demiştiniz. Güneşe çıkabildiniz mi?

Evden hiç çıkamadım. Tekerlekli sandalyede uzun süre oturamıyorum. Sedye kullanmam gerekiyor. Sedyeyle çıkmam zor ama ilk fırsatta şu bahçeye çıkacağım. Gelen giden ve ziyaretçilerle zaman geçti. Bu pencereyi açıyoruz. Buradan dışarıyı seyrediyorum. Çok güzel.

- Hastanede tutuklu kaldığınız süre boyunca ayna olmadığı için kendinizi hiç görememişsiniz. İçeride ve dışarıda yapılan açlık grevi arasında fark var mı?

Orada ayna yoktu. Yüzümün bu kadar zayıfladığını görünce çok şaşırdım. İnsan kendine yabancılaşır ya... Az önce yine aynaya baktım ve yine şok oldum, alışamadım bu halime. Onun dışında da fiziksel ve ruhsal olarak çok fark var. Orada kardeşim vardı ama hem çok genç hem de refakatçilik tek başına yapılabilecek bir iş değil. Yataktan kalkmakta güçlük çekiyordum ve onun beni kaldırması gerekiyordu. Çok yoruluyordu. Şu an üç refekatçim var. O yüzden çok rahatladım, iyi bakılıyorum şu an. Ailemin ve dostlarımın bakımında olmak muhteşem bir şey. Manevi olarak da çok iyiyim. Numune’de çok ağır tecrit koşullarındaydım. Işık altında, işkenceye maruz kalarak yaşıyordum. O tecriti kırmak için çok kitap okudum, çok mektup geldi. Onlarla tecriti kırmaya çalıştım ama şu an insanlar bir telefon kadar uzağımda. Ziyaret saatleri dışında arkadaşlarım biraz sertler içeri almıyorlar. Sadece pencereden görmek için gelen var. Aylarca aynı içeceği içtim. Düşünsenize, 9 aydır açlık grevindesiniz ve aylarca aynı içeceği içiyorsunuz. Sallama kuşburnu görmek istemiyorum. Şimdi başka bitki çayları içebiliyorum. Şeker alternatifim yoktu. Bunlar küçük gibi durabilir ama açlık grevinde çok önemli.

‘BİZ ADALETLİ DAVRANIYORUZ’ ALGISI YARATMAYA ÇALIŞTILAR

- Mahkeme, Semih Özakça ve Acun Karadağ’a beraat kararı verirken size ceza verdi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Semih’i tahliye etmişlerdi, beni etmemişlerdi. ‘Bakın biz adaletli davranıyoruz’ algısı yaratmaya çalıştılar. Tahliye vermemek ve ceza vermek için çok uğraştılar. Bomboş bir dosyaydı. ‘İşimi geri istiyorum’ eyleminden yargılıyor ama dosyayı doldurmak için özelikle benimle ilgili bir sürü şey toplamaya çalıştılar. Tanıkları çürüttük ama ceza verdiler. Biraz bana özel bir durum var. Zafer duygusu yaşatmak istemiyorlar. Belki birimizi işe döndürüp birimizi döndürmeyecekler. Tam bir zafer duygusu yaşatmamak gibi bir durum olabilir diye tahmin ediyorum.

- Mahkeme yüzü görmeden ceza aldınız. Bu ceza kararıyla OHAL Komisyonu’nun vereceği karar arasında bir bağ olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet tabi. OHAL Komisyonu’nu etkilemek için yaptılar.

‘BU KADAR YAŞAYACAĞIMI TAHMİN ETMEZDİM’

- Bundan sonra yine uzun bir süreç olursa bu süreç için ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Önce OHAL Komisyonu’nun karar vermesi lazım. Bizim için önemli, iyi ya da kötü bir şey söylesinler. Biz de ona göre yargı yolu mu açılacak nasıl olacak? Belki bu süreci ilk biz tercübe etmiş olacağız. Bilmiyorum açıkçası. Ben bunları hiç düşünmedim. Hapishanedeyken direnişin kendisine odaklanmam gerekiyordu. Benim için esas olan direnişti. Hala da öyle. Hepsini değerlendireceğiz ama şimdiden bunların hepsini öngörmek ve şöyle yaparız demem çok mümkün değil. Elbette insanlara da danışacağım ama önce bir karar versinler. Çünkü o kadar uzattılar ki. Biz 74. günde tutuklandık ve o zamanlar görüşmeler yapılıyordu. Basına açık değildi, (dönemin Başbakan Yardımcısı) Nurettin Canikli ile ailelerimiz görüşmüştü. ‘OHAL Komisyonu’na başvuru yapsınlar. Biz bakacağız, çözeceğiz’ demişlerdi. Biz 74. gündeyken karar vereceklerdi. Çok uzun bir süre. Bu kadar yaşayacağımı tahmin etmezdim. O zamandan bu zamana 200 gün geçmiş neredeyse. Karar vermelerini bekliyoruz ondan sonra karar vereceğiz. Bizim için esas olan direniş devam ediyor.

‘ÇOCUKLARA BUNLARI MİRAS BIRAKMAK İSİYORUM'

- Eyleminiz ilk başından beri yaşamın önemini anlatıyorsunuz. Şu an bu kavramın nasıl bir değeri var?

Açlık grevindeyken yaşamın değerini daha iyi anlıyorsunuz. Uzun süre açlık greviyle birlikte tecritte kaldıktan sonra bir çiçeğin açmasını, güneşin doğmasını, gün ışığını görmeyi, dostlarla birlikte olmayı düşünüyorum. Mesala; Kütahya’da çarşıda çınarlar vardır. Kuşlar gelip müthiş bir gürültüyle çığrışırlar. O çınarların altında akşam saati alacakaranlıkta yürürsün. Bunu o kadar çok özledim ki. Gerçekten yaşamın kendisine dair çok şey biriktiriyorsun. Önceden doğa yürüyüşü yapıyordum. 16 Temmuz’da Murat Dağı’nda kamp yapacaktık. Alışveriş yapmıştık ama 15 Temmuz dolayısıyla gidemedik. Ben Sincan Kampus Hastanesi’ndeyken bu gideceğimiz Murat Dağı’nda siyanürle altın aramaya başlamışlar, çok sayıda ağacı kesmişler. Bunun haberini gördüm ve o kadar öfkelendim ki. Şöyle bir şeye kapıldım: Bu adamlar neyi seviyorsam el atıyorlar. Yağmalanmadık doğamızı bırakmadılar, HES kurulmamış ırmak bırakmadılar. İleride, çocuğum olur mu bu saatten sonra bilmiyorum... Hiç önemli değil. Çocuklara bunları miras bırakmak istiyorum, bunun için mücadele etmek istiyorum. O kadar güzel ki doğamız. Kütahya’ya gelip böyle bir şey yapacaklarını hiç düşünmemiştim. Orada bunun yapılması demek Ege’de tarımın bitmesi demek. Korkunç bir şey yapıyorlar. O kadar öfkelendim ki çok ağladım çünkü ben daha Murat Dağı’na yürüyüş yapamadan onlar gelip siyanürle altın aradılar. Bu iktidarın doğaya, insana çok ciddi zararları var. Bunlar benim çok sevdiğim şeyler. Onlar saldırdıkça ben ‘iyiki direniyorum’ diyorum.

- Eylem alanınız olan Yüksel Caddesi’nin son halini gördünüz mü?

Anıtın son halini fotoğraflardan gördüm, çok şaşırdım. En son konteyner gibi bir şey getirmişler. Yakından gördüğümde nasıl hissedeceğimi bilmiyorum ama bunlar çok önemsediklerini gösteriyor. Veli Abi (Saçılık); ‘Onlar kazansın. Çünkü onlar kazınınca biz dayak yemekten kurtulacağız’ diyor. Orası muazam bir şey oldu. Bizi tecrit hücrelerinden alan iradenin önemli bir parçası orası.

‘GELECEĞİMİZ İÇİN BİR ŞEY YAPMAK ZORUNDAYIZ’

- Çağrıda bulunmak istediğiniz bir yer veya eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Elbette kamu emekçileri. 100 bin insan işinden atıldı. Bu direniş işine geri dönme mücadelesi ama gerçekten kamu emekçileri çok büyük bir tehdit altında. Biz iş güvencemiz için de mücadele ediyoruz. Biz açlık grevine başladıktan sonra işten atılmalar çok azaldı. Gerçekten direnişin bir kazanımı olduğunu düşünüyorum. KHK meşruluğunu yitirdi ama bir şekilde iş güvencesini elimizden alacaklar. Taşeron işçilerin güvencesi olsun diye uğraşırken kamu emekçileri güvencelerini kaybediyor. O yüzden birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Eğer bir şey yapmazsak karanlığın içine gömüleceğiz, yapalım. Karşımızda güzel dövüşülecek bir iktidar var. Semih şöyle diyordu: ‘İyi dövüşelim, bunun sonu iyi olsun.’ Gerçekten çocuklarımıza bırakacak bir şeyimiz olsun. Kimse kendini güvende hissetmesin. Kendi geleceğimiz için bir şey yapmak zorundayız. Bizim için insanlar güzel bir sahiplenme gösteriyorlar ama belki bir adım daha atmamız gerekiyordur. Onun dışında bizim için olarak görmesinler herkes kendisi için yapıyor. Destek olan sahiplenen herkese minnet duygum var.