Nükleer enerji ve Akkuyu Nükleer Santrali: Neden karşı çıkılıyor, alternatifi ne?

Nükleer enerji ve Akkuyu Nükleer Santrali: Neden karşı çıkılıyor, alternatifi ne?

Gelişmiş ülkeler nükleer enerji yerine alternatif enerji üretim türlerine yönelirken, Türkiye’de halkın ve uzmanların tepkisine rağmen Akkuyu Nükleer Güç Santrali inşa çalışmaları sürüyor. İleri’ye konuşan Mersin Nükleer Karşıtı Platform Sözcüsü Avukat Alpay Antmen, Akkuyu’daki nükleer santralin, Türkiye’yi doğalgazda olduğu gibi elektrikte de Rusya’ya bağımlı kılacağını ve hem ekonomik hem de ekolojik açıdan ciddi sorunlar yaratacağını belirtiyor. Uzmanlar nükleer enerjiye alternatif olarak ise kapsamlı enerji tasarrufunu ve Türkiye’nin yenilenebilir enerji potansiyelini işaret ediyor.

19’uncu yüzyılın sonlarında başlayan radyasyon üzerine bilimsel çalışmalar, 20’nci yüzyılın başlarında teknolojik bir faaliyete dönüşmüş ve bilim insanları atom içerisinde gerçekleşen tepkimeleri enerji üretmekte kullanabilir hale gelmişti. Bu durum, başta enerji ve silah üretimi olmak üzere birçok alanda nükleer teknolojinin kullanılmasına yol açtı.

Nükleer faaliyetlerin en önemli sorunu ise insan ve doğa üzerindeki geri dönüşsüz etkisi. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD tarafından düzenlenen atom bombası saldırılarının etkileri hala Japonya’da hissedilmekteyken, gelişmiş ülkelerde onca güvenlik önlemine rağmen gerçekleşen nükleer kazalar, nükleer faaliyetlerin her daim sorgulanmasına yol açtı.

Nükleer kazaların yarattığı sorunların yanı sıra nükleer faaliyetler sonucu ortaya çıkan radyoaktif atıkların depolanması ve ortadan kaldırılması da, yarım asrı aşan nükleer deneyime rağmen hala çözümlenebilmiş bir sorun değil.

Kaynak: TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Nükleer Enerji Raporu - 2016

Özellikle 1990'lardan itibaren gelişmiş ülkeler nükleerden dönüş sürecine girerken Türkiye'nin ilk nükleer santrali ise Rusya tarafından Mersin'de inşa ediliyor. Mersin’de kurulacak olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin nükleer güvenliği ilgilendirmeyen yapılarının temel atma töreni, geçtiğimiz pazar günü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Fatih Dönmez ve Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Lihaçev'in katılımıyla gerçekleştirildi.

Mersin'in yanı sıra Türkiye'de doğal yaşam alanlarının korunabildiği ender bölgelerden olan Sinop ve İğneada'da da nükleer güç santrali kurulması planlanıyor. AKP iktidarı nükleer enerjiyi Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını azaltmak iddiasıyla savunsa da, Akkuyu’da inşa edilmekte olan nükleer güç santrali, Rusya ile imzalanan anlaşmaya göre hiçbir zaman tam anlamıyla ‘yerli’ olamayacak. Tersine anlaşmayla birlikte doğalgazda Rusya’ya bağımlı Türkiye, elektrik enerjisi konusunda da aynı sorunu yaşayacak.

İleri Haber’e konuşan Mersin Nükleer Karşıtı Platform (NKP) Sözcüsü Avukat Alpay Antmen, Akkuyu’da inşa edilmekte olan nükleer santralin hem ekolojik açıdan yaratacağı tahribata hem de ekonomik anlamda getireceği yüke dikkat çekerek, nükleer enerjiye karşı yenilenebilir enerji türlerine yönelimi savunduklarını ifade etti.

AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ’NİN ÖZELLİKLERİ

Akkuyu Nükleer Güç Santrali projesi Türkiye’nin ilk nükleer güç santrali olma özelliğinin yanı sıra mülkiyeti başka bir ülkeye ait olup, bir başka ülkenin sınırları içerisinde yapılan ilk nükleer santral özelliği de taşıyor.

Yapımı ve işletimi tamamen Rusya tarafına ait olan nükleer güç santralinde, hükümetler arası anlaşma uyarınca, Rus nükleer enerji şirketi Rosatom yüzde 93'lük, Atomstroyexport ve Rus enerji şirketi Inter RAO UES ise kalan yüzde 7'lik hisseye sahip olacak. Nükleer güç santralinin her biri 60 yıl ömürlü, üretim kapasitesi 1200 MW olan 4 adet VVER-1200 reaktöründen oluşacak ve yakıt olarak uranyum dioksit kullanılacak.

Santralde reaktörlerin birer yıl arayla 2019’dan 2022 yılına kadar işletmeye alınması ve Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 14’ünün karşılanması hedefleniyor. Reaktörlerin toplam maliyetinin 20 milyar dolar olması beklenirken, Türkiye 71 milyar dolarlık garanti anlaşmasını imzalayarak elektriği 15 yıl boyunca 0.1235 dolar birim fiyatı üzerinde satın alacak.

NEDEN KARŞI ÇIKILIYOR?

Türkiye’de meslek kuruluşları, doğa savunucuları ve halkın tepkisini çeken Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşası, halkın katılımı ilkesinin dışlanmasının yarattığı anti-demokratik tutumun yanı sıra ekonomik ve ekolojik boyutuyla bir çok sorunu ve riski beraberinde getiriyor.

Santralin inşa edildiği alanın, Akdeniz foklarının üreme alanı olması ve çok sayıda endemik bitki türüne de ev sahipliği yapması nedeniyle özel çevre koruma bölgesi olan Göksu Deltası’na oldukça yakın bir konumda olmasının doğal yaşam üzerinde ciddi bir tehlike yaratacağı belirtiliyor. Mersin NKP Sözcüsü Antmen, santralin doğal yaşam üzerindeki olası etkilerine ilişkin, "Akkuyu’da santral yapılması; kente, ülkeye, ekonomiye, doğal yaşam çevresine sayısız, geri dönüşsüz ve telafisi imkansız zararlar doğuracaktır. Bu nükleer santral Akdeniz’in ekosistemini bozacak; tarımını, turizmini, insan sağlığını, yaşamı tehdit edecek düzeyde etkileyecektir. Ayrıca bölgemiz nükleer atık deposuna dönüşecektir." ifadelerini kullandı. 

Akkuyu Nükleer Santrali inşaat alanı

‘DENİZ SUYU SICAKLIĞININ YÜKSELMESİ EKOSİSTEMİ BOZACAK’

Santralde soğutma amacıyla kullanılan suyun tekrar denize boşaltılmasının deniz suyu sıcaklığında bir artış meydana getireceğini belirten Antmen, deniz suyu sıcaklığının yaklaşık 2 derece artacağını ve bunun deniz ekosisteminde ciddi bir tahribata yol açacağını kaydetti. Soğutma suyunda kullanılan klorun da deniz canlılarını etkileyeceğini belirten Antmen, “Akdeniz foklarının, Caretta Caretta’ların yaşam alanları olan deniz çayırları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya” diye konuştu.

Antmen ayrıca nükleer santralde bir kaza olmaması durumunda bile gerek salınan gazlar gerekse de radyoaktif atıklardan yayılacak radyasyon nedeniyle bölgenin tehdit altında olduğunu belirtiyor.

Rusya ile imzalanan anlaşmaya göre, nükleer santralde kullanılacak yakıt Rusya’dan getirilecek, santralden çıkan radyoaktif atıklar da Rusya’ya yollanacak. Radyasyon yayan atıkların, Boğazlar üzerinden Rusya’ya gönderilecek olması da Boğazlar açısından risk yaratıyor.

‘SANTRAL AKTİF ECEMİŞ FAY HATTINA YAKIN KONUMDA’

Akkuyu Nükleer Santrali’ne ilişkin güvenlik açısından dile getirilen en büyük endişelerden biri ise fay hattına yakınlığı. Santralin aktif bir fay hattı olan Ecemiş fay hattına 20-25 kilometre mesafede olduğunu vurgulayan Antmen, “Afrika kıtasının sıkıştırması ile oluşabilecek şiddetli bir deprem ile santral zarar görebilir. Santral depreme dayanıklı olsa dahi Fukişuma örneğinde olduğu gibi olası bir tsunamiye karşı alınan hiçbir önlem yoktur ve tsunami olduğu takdirde santralde kaza meydana gelmesi, Çernobil ve Fukuşima benzeri zararlar doğması muhtemeldir.” diye konuştu.

‘TÜRKİYE ELEKTRİKTE DE RUSYA’YA BAĞIMLI HALE GELECEK’

Akkuyu’daki projeye ilişkin en büyük eleştirilenden biri ise santralin Rusya’ya ait olacak olması. Rusya ile yapılan anlaşmaya göre santralin mülkiyeti, işletmesi ve sökümü Rus devleti şirketi Rosatom’a ait olacak. Anlaşma uyarınca santrali işletecek olan Akkuyu Nükleer Anonim Şirketi’nde Rusya’nın payının yüzde 51’den az olmaması karara bağlanırken, Türkiye’nin en az 20 yıl sonra şirketteki payı ancak yüzde 20 civarında olabilecek. Dolayısıyla AKP’nin enerjide dışa bağımlılığı azaltma iddiasıyla meşrulaştırmaya çalıştığı nükleer santral projesiyle birlikte, doğalgazda Rusya’ya ciddi oranda bağımlı olan Türkiye, elektrik enerjisinde de Rusya’ya bağımlı bir hale gelecek.

Bu duruma dikkat çeken Antmen, yapılacak nükleer santralin “ulusal çıkarlara” aykırı olduğunu vurguladı. Türkiye’nin Rus şirketine alım garantisi verdiğini hatırlatan Antmen, alınacak elektriğin de fiyatının yüksek olduğunu vurgulayarak, “Bugün elektriğin kw/saati 4 sent iken, Akkuyu Nükleer Santrali aynı elektriği 60 yıl boyunca kw/saati 12,5 sentten ülkemize satacak. Bu da yılda 2 milyar dolar etmektedir.” ifadelerini kullandı.

ALTERNATİFİ NE?

Nükleer enerjiye karşı çıkan kesimler ise alternatif olarak kapsamlı bir enerji planlaması yapılması gerektiğini savunuyorlar. Bu kapsamda, enerji tasarrufunun uygulanması ve Türkiye’nin yenilenebilir enerji kaynakları açısından enerji potansiyelinin ortaya konulması gerektiği dile getiriliyor.

Nükleer santrallere karşı mücadelede başı çeken meslek kuruluşlarından olan Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) da nükleer enerjiye karşı alternatif olarak yenilenebilir enerji kaynaklarını işaret ediyor. Bu noktada Türkiye’nin doğalgaza olan bağımlılığının azaltılması açısından ülkemizin su, jeotermal, biyokütle, güneş ve rüzgar enerjisi açısından potansiyelinin yüksek olduğu ancak bu potansiyelin çok düşük bir kısmının kullanıldığı vurgulanıyor.

Türkiye’nin bugünkü elektrik potansiyeli ile nükleer santrallere ihtiyacı olmadığını belirten Antmen de yenilenebilir enerji kaynaklarına vurgu yaparak, “Nükleer santral, dışa bağımlılığı bir yana bırakın 60 yıl boyunca Rusya’ya bağımlı olmayı gerektirmektedir. Yenilenebilir enerji kaynakları, güneş ve rüzgar santralleri varken, bu kadar pahalı ve insana, çevreye, doğaya zararlı olan nükleer santralin yapılması anlamsız, gereksiz ve çok tehlikelidir.” ifadelerini kullandı.

DAHA FAZLA