NASA astrofizikçisi Dr. Yıldız: Bilgi hap gibi verilmemeli, kuşkulanmalı, araştırılmalıdır

NASA astrofizikçisi Dr. Yıldız: Bilgi hap gibi verilmemeli, kuşkulanmalı, araştırılmalıdır

İleri’ye konuşan NASA’da görevli astrofizikçi Dr. Umut Yıldız, uzay çalışmaları konusunda Türkiye’nin en büyük sorununun yetişmiş insan gücü eksikliği ve bir uzay hedefinin olmamasından kaynaklandığını söyledi. İnsanlığın ilk uzaya çıktığı tarih olan 12 Nisan 1961’den günümüze geçen 57 yılda uzay çalışmalarında kaydedilen mesafeyi konuştuğumuz Yıldız, dünya dışı yaşam araştırmalarından uzay turizmine kadar merak edilen birçok konuda İleri Haber’in sorularını yanıtladı.

Meryem Yıldırım / @meryem_yildrim

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) Jet İtki Laboratuvarında (JPL) astrofizikçi olarak görev yapan Doktor Umut Yıldız ile insanlığın uzay çağını başlattığı tarih olan 12 Nisan 1961 vesilesiyle o tarihten günümüze uzay çalışmalarında yaşanan gelişmeleri, dünya dışı yaşamı, Türkiye’nin uzay çalışmalarına yaklaşımını, yakın zamanda kaybettiğimiz İngiliz astrofizikçi Stephen Hawking’in dünyamıza bıraktığı uyarıları ve son dönemlerin popüler ifadesiyle ‘uzay turizmi’ni konuştuk.

- Öncelikle yoğun temponuzun arasında zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. İlk olarak şuradan başlayalım. 12 Nisan Yuri Gagarin’in Vostok uzay aracıyla fırlatılmasıyla ‘Uzay Çağı’nın başladığı tarih olarak kayda geçti. 12 Nisan’ın önemi nedir ve uzaya çıkıştan günümüze sizce uzay çalışmaları istenen hıza ve yetkinliğe ulaştı mı? Yavaş ilerlediğini düşünenler de var, hızlı olduğunu düşünenler de.

Elbette ki beklenilen hıza ve yetkinliğe ulaşamadı. 1961’de uzaya çıkıldığında ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki soğuk savaş daha da ivme kazanmıştı. Bir nevi teknoloji ve gövde gösterisi savaşına dönüşmüştü. Sonraki dönemde Ay’a ilk insan gönderilmesi için yapılan çalışmalar inanılmaz boyutlarda bütçe ve yetişmiş insan gücü ortaya çıkarmış olsa da, 1969’da ABD Ay’a gittikten sonra bu gövde gösterisi yavaş ve sessiz bir şekilde sona erdi denebilir. Elbette o günün büyük heyecanı ile NASA, 1980’li yıllarda Mars’a da ilk insanı göndermiş olmayı planlıyordu ancak zaman içinde uzay yarışı neredeyse bitince ve ABD, Sovyetler Birliği’ne olan üstünlüğünü sağladıktan sonra bu planlar bir daha kolay kolay ilerleyemedi. Ancak işin güzel tarafı NASA, bir bilim ve teknoloji öncüsü kurum olarak çalışmaya devam etti ve bugün bu misyonuna devam ediyor.

'BİLGİ, HAP GİBİ VERİLMEMELİ'

 - Son yıllarda ülkemizde ve dünyada astronomi bilimine ve daha genel olarak bilime olan ilginin arttığına yönelik bir gözleminiz var mı? Sosyal medya ya da televizyon programlarında bilimsel içerikli yayınlara daha sık rastlar durumdayız. Bu tür verileri değerlendirince ülkemizde kendiliğinden bir şekilde ilginin arttığını düşünüyor musunuz?

Evet, böyle bir ilgi artışının farkındayım, ben de sosyal medyada aktif olarak bilim ve teknoloji ile ilgili gelişmelerden bahsediyorum. Sosyal medya ve TV programlarındaki bilimsel içerikler ilgi artırması bakımından çok iyi bir şey olsa da, umuyorum bunlar gençlere hazır bilgi paketini hap halinde verme şeklinde olmuyordur. Çünkü bilim kuşkudur. Bilimin gelişmesi için gençlerin bizim söylediklerimize inanmak yerine, bize de kuşkulu bakarak kaynağını araştırmaları ve konuyla ilgili kitaplar okumaları gerekir. Biz sadece anahtar kelimeleri söylüyoruz, esas hazine anahtarı çevirince içeride.

DÜNYA DIŞI YAŞAM ARAŞTIRMALARI: 'MARS HEDEFTE'

- İnsanlık bir gün gezegenimiz Dünya'ya bağımlılığından kurtulmak zorunda kuşkusuz. Mars veya Titan üzerinde kolonileşme, buraları yaşanabilir hale getirme gibi projeler gün geçtikçe gerçekçi hale geldi. Ancak bu tür hedeflerin aynı zamanda toplumsal algıda Dünya'dan topyekün vazgeçiş algısı yarattığını düşünüyor musunuz? (Olası nükleer savaşlar ya da küresel ısınma gibi çok ciddi tehditlerle mücadele etmek yerine bütün algıyı ‘kaçış planına’ odaklamak daha büyük tehlikelere yol açmaz mı? Kuşkusuz kimse ya da hiçbir kurum doğrudan bu saikle hareket etmiyor ancak bir bütünde bakıldığında toplumsal algıda bir vazgeçiş yarattığına dair bir izlenim olduğu söylenebilir. Dünya’yı terk mi edeceğiz?

Titan yakın vadede olmasa da Mars hedefte. Tabii yine de koloni veya Dünya gibi yaşanabilir bir Mars’ı bizim neslimizin göreceğini hiç sanmıyorum. Ama bizim neslimize heyecan olsun diye Mars’a ilk insanların gidişini, orada oluşturdukları habitatı ve oradan gelecek keşifleri göreceğimize az çok eminim. O nedenle Dünyadan vazgeçme algısı henüz yok, yani olmamalı da zaten. Nükleer savaşlar bile olsa Mars’ın şimdiki hali Antarktika’dan daha iyi değil.

- Uzay araştırmaları ve astronomi denildiğinde akla ilk gelen kurum NASA. Ancak biliyoruz ki Avrupa Birliği (ESA); Japonya (JAXA); Hindistan (ISRO); Rusya (Roscosmos); Çin (CNSA) gibi devletlerin de birer uzay programı var. NASA'nın bu algısal üstünlüğü yalnızca algısal mi yoksa gerçekten ürettiği bilgi birikimi geri kalanının toplamından fazla mı?

Evet, NASA, dolayısıyla ABD, hem toplam insan gücü bakımından, hem de bütçesi bakımından diğer bütün ülkelerin uzay ajanslarının toplamından çok daha fazla büyüklüğe sahip. ABD’nin uzayla ilgilenen NASA haricinde birçok üniversite bölümleri ve özel şirketleri de var, dolayısıyla ürettiği bilgi bakımından diğer ülkelerden daha fazla olması beklenen bir şey. Öte yandan NASA’nın çok iyi halkla ilişkiler ve bilim iletişimi bölümü var ki her misyon ya da keşif büyük bir basın bildirisiyle dünya basınının ilgisini çekiyor ki biz de duyuyoruz.

'MARS'A İNSAN GÖTÜRECEKSEK DAHA FAZLA BÜTÇEYE İHTİYAÇ VAR'

- Son yıllarda sıklıkla ülkelerin uzay programlarına ilişkin bütçe problemi yaşadığına dair haberlerle karşılaşıyoruz. Uzay çalışmaları büyük bütçeler gerektiren, maliyetlerin oldukça yüksek olduğu bir alan. Bu açıdan uzay araştırmalarının geleceğini tehlikede görüyor musunuz?

Aslında bu bütçe meselesi yanlış anlaşılıyor. NASA’nın 2013 yılında bir bütçe sorunu yaşadığı ve sanki kapanacakmış gibi algılandığı bir durum yaşanmıştı. Çünkü 2012 yılı bütçesi 17.8 milyar dolar iken, 2013 yılı bütçesi 16.9 milyar dolara düşmüştü ve dünya basınında büyük olay oldu. Yani aslında 900 milyon dolarlık bir düşüştü. Bu basında nasıl bir travma yarattıysa sanki sürekli bir bütçe sorunu varmış gibi, NASA’da her sorun olduğunda bütçe sıkıntısı var sanılıyor, ki şu anki bütçesi yaklaşık 20.5 milyar dolar. Diğer ajanslarda da aslında benzer durumlar ara ara olsa da genel olarak normale nazaran bir düşüş görmüyorum. Tabii örneğin Mars’a insan götüreceksek daha da fazla bütçeye ihtiyacımız var, umarım bu yönde politikalar gelişir.

TÜRKİYE'DEKİ UZAY ÇALIŞMALARI: 'EN BÜYÜK SORUNUMUZ...'

- Dünyada uzay çalışmaları konusunda ciddi çalışmalar yapılırken, Türkiye’de uzay çalışmaları ya da ülkenin uzay programı/politikası muhabere uydusu geliştirmek ve yörüngeye yollamak üzerine kurulu. Bu 2018 gibi bir tarih için uzay yarısında geri kalmak değil midir? Sizce bu sorunun temelinde ne yatıyor? Üniversitelerdeki astronomi ve uzay bilimleri bölümlerinin durumu da ortada. Bölüm mezunlarının çoğu da işsiz kalıyor. Haberlere yansımıştı; astronomi ve uzay bilimleri mezunu bir yurttaşımız çatı tamiri işine girmek zorunda kaldığını anlatmıştı. Sizce ülkemizin uzay çalışmaları hususundaki mevcut hali nasıl aşılabilir? Neler yapılmalı?

Türkiye’nin en büyük sorunu yetişmiş insan gücü eksiği ve diğer yandan ulusal bir uzay hedefimizin olmaması. Her yıl yenilenerek Türkiye Uzay Ajansı kurulacak haberleri çıkıyor, bir anda parlıyor, sonra sönüyor. Örneğin uygulanabilme olanağı olan bir ulusal hedefimiz olsa, yani 2030 yılında Ay’a modül indireceğiz dense, bunun için her yıl ivmeli artan bir bütçesi olsa, zaman içinde insanlar yetişir. Ancak şu anda hedefi olmayan bir Türkiye Uzay Ajansı ne işe yarayacak pek bilemiyorum. Bir de uzay ile ilgili insanlar sadece astronomi ve uzay bilimleri bölümünden yetişmek zorunda değil, uzay disiplinlerarası bir çalışma alanı. Birçok bilim ve mühendislik bölümlerini de uzay ile ilişkilendirdiğimizde çok ilginç çalışma alanları ortaya çıkıyor. Benim ümidim farklı bölümlerde okuyan öğrencilerin uzayla ilişki kurarak bu alana yönlenmeleri.

ÖZEL ŞİRKETLERİN UZAY MESAİSİ

- SpaceX, ULA, Blue Origin gibi özel şirketlerin devlet kurumları dışında sıkça adlarının anılır olduğunu görüyoruz. Bu tür özel şirketler şimdilik yalnızca roket sistemi gibi taşıma görevi görüyorlar. Yakın gelecekte bu tür şirketlerin uzay çalışmalarında bilimsel araştırmalarda aktif görev alacağını düşünüyor musunuz?

Evet, bu şirketler neticede kar amaçlı şirketler ve özellikle ucuz roket fırlatmaları konusunda NASA’dan çok daha iyi gelişmeler kaydediyorlar. Bu çok iyi bir şey ki NASA zaten 2004 yılında bu tür şirketlerin çoğalması ve büyümesi için destekleme kararı almıştı. Bugün gördüklerimiz de, bu uzun dönemli yatırımın sonuçları. Ancak bilim biraz daha farklı, daha çok üniversiteler veya devlet enstitüleriyle yürüdüğünden dolayı, özel şirketler öngörülebilir bir dönemde kar getirmeyen bir bilim alanına yatırım yapmak istemeyebilirler.

'BURAYA KADAR GELMİŞ BİR UZAYLI IRK, BİZİMLE NAZİKÇE KONUŞACAKTIR'

- Yakın zamanda çağımızın dehası Stephen Hawking'i kaybettik. Kamuoyu kendisini daha çok dünya dışı yaşam ile ilgili olan görüşleriyle tanıdı. Hawking başta olmak üzere, bazı bilim insanları olası uzaylılarla temasa geçmenin, yerimizi onlara bildirmenin tehlikeli olacağını düşünüyorlar ve bu konuda çeşitli açıklamaları var. Sizin bu konudaki fikirleriniz nelerdir?

Stephen Hawking’in evren ve karadelikler ile ilgili araştırmaları, son dönemde uzaylılar ve yapay zeka hakkındaki görüşlerinin yanında sönük kaldı. Elbette kendi iç dünyasında farklı bir bakış açısına sahip olabilir ama açıkçası uzaylıların kötü niyetli olabilecekleri diye aynı şekilde düşünmüyorum. Elbette ortada hiç bir veri yok bu düşüncem için. Hawking’in düşüncesi biraz da kendi toplumundan ileri geliyor olabilir. Eski koloniler sahibi İngiltere, kendisinden güçsüz ülkelere gittiğinde o bölgeleri kolonisi yapmıştı. Dolayısıyla buraya kadar gelebilen bir uzaylı ırkı da sonuçta bizden daha güçlü olacaktır, o nedenle bizi koloni haline getirebilir diye düşünüyor. Bence mantıklı ama o kadar yol tepip buraya kadar gelmiş bir uzaylı ırkının bizimle hemen kavgaya tutuşmak yerine nazikçe konuşacağını umuyorum.

UZAY ÇÖPLÜĞÜNÜN RİSKLERİ

- Dünya yörüngesinde şu an tam olarak kaç uydu bulunduğu bilinmiyor. Bunun sebebi askeri amaçlarla görev yapan uyduların bilgilerinin gizli tutulmasından da kaynaklanıyor. Ancak kimi kaynaklara göre 3500 üzerinde Dünya yörüngesinde uydu var. Her yeni uydu bilimsel bilgi üretilmesinde bir yandan araç olurken bir yandan da ‘uzay çöplüğü’ gibi bir problemi büyütüyor. Bunun yakın gelecekte büyük bir problem haline gelme ihtimali yüksek midir?

Uzay çöplüğü problemi aslında çok uzun yıllardır düşünülen bir sorun. Uzun zamandır uzaya giden bütün uzay araçları, görev süresi bittikten sonra ne yapılacağına karar verilerek fırlatılıyor. Özellikle yakın Dünya yörüngesindeki araçlar, son bir manevra yaparak Büyük Okyanustaki en yakın yerleşim yerine binlerce km uzaklıkta olan bir uydu mezarlığı bölgesine düşürülüyor. Öte yandan uzak yörüngelerdeki yani 36 bin km uzaklıktaki telekomünikasyon uyduları da birkaç yüz km yukarısında bulunan mezarlık yörüngeye konuyor. Ama en büyük sorun, kontrol dışı meydana gelen uzay kazaları. Bu kazalarla beraber standart bir uydu binlerce küçük parçaya dağılabiliyor, dolayısıyla o yörüngedeki bütün uydulara tehlike saçabiliyor. Ama malum uzay çok büyük ve bu karşılaşmaların meydana gelmesi çok düşük olasılıklar dahilinde. Yani şimdilik uzay çalışmalarını engelleyecek derecede korkacak bir şey yok.

BİLİM İNSANLARININ GÖREVİ VE ROLÜ

- Sık sık telekonferanslar verdiğinizi ya da Twitter üzerinden önemli konularda canlı yayınlar yaptığınızı biliyoruz. Birçok kişi astronomik asparagas haberlerin, sizin sayenizde de aslını astarını öğrenmiş oluyor. Bilim insanı olmanın aynı zamanda bu tür bir sorumluluk getirdiğini düşünüyor musunuz?

Elbette, sadece ben değil, benim gibi birçok bilim insanı ya da bilim gönüllüsü bu tür bilimsel asparagas haberleri düzeltmeye çalışıyor ya da haberler hiç çıkmadan önce doğrusu ile halka bilgi vermeye çalışıyor. Bence bilimin gelişmesi için çalışmakla beraber bilim iletişimi de yaparak bildiklerimizi insanlarla paylamak bizim sorumluluğumuz olmalı.

'UZAY TURİZMİ'

- Merak edilen konulardan biri ‘uzay turizmi’. Bu konuda da bir takım gelişmeler yaşanıyor fakat uzay turizminin ‘halka inmesi’ için bizim değil de en azından çocuklarımızın görebileceği bir tarihi belirlemek gerçekçi mi? Çünkü ciddi bir ilgi var. İnsanlar yeryüzünde yaşananları gördükçe ‘başını daha çok göğe kaldırmaya’ başladı sanki?

Uzay turizmi konusu çok uzun yıllardır konuşulsa da bence artık bunun gerçekleşmesi için vakit yaklaştı. Uzun yıllardır çalışmalar yapan Virgin Galactic, 2014 yılında yapılan test uçuşunda yaşanan kaza nedeniyle, hem uzay aracı SpaceShip2 parçalanmıştı, hem de pilot hayatını kaybetmişti. O zamandan bu zamana yeniden inşa edilen uzay aracı, ilk defa geçen hafta test edildi ve 100 km yüksekliğe çıkarak uzay sınırına ulaştı. Elbette daha çok testler gerekiyor ancak kısa bir süre sonra söz verilen turizm uçuşlarına başlanabilir. Her bir biletin şu anda yaklaşık 250 bin dolar civarında olduğu bu uçuşlar, belki Virgin Galactic gibi bir şirketin başarısından sonra başka şirketlerin de bunu ele almasıyla fiyatları düşürebilir.

DR. UMUT YILDIZ KİMDİR?

1980 doğumlu olan Dr. Umut Yıldız, Ankara Üniversitesi'nde Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümünü bitirdikten sonra Hollanda’nın Groningen Üniversitesi’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Yıldız, Leiden Üniversitesi’nde de astrofizik alanında doktorasını yaptı. Şu an NASA’nın Jet Propulsion Laboratory (JPL) bölümünde çalışan Umut Yıldız, burada Molekül Astrofiziği, Yıldız Oluşumu, Molekül Bulutları, Veri Madenciliği ve Uzay Haberleşmesi üzerine görev yapıyor. Türkiye’de Popular Science gibi önemli bilim dergilerinde yazıları yayınlanan ve konferanslar vermek için dönem dönem Türkiye’ye gelen Yıldız, Türkiye’deki gençlere sosyal medya aracılığıyla verdiği destekle biliniyor.

DAHA FAZLA