Matematik tarihinde bir cinayetin izini aramak

Matematik tarihinde bir cinayetin izini aramak

514 sayfalık kitap Galois’dan belki de 5-6 sayfa söz ediyor. Başka kimlerden peki? Ömer Hayyam’dan Harizmi’ye Pisagor’dan El Farabi’ye, Öklid’ten Descartes’a, Pascal’dan Fermat’a, Thales’e, Gauss’a, Condercet’ye, Poisson’a, Lambert’e… Matematik tarihinde yer alan hemen hemen tüm matematikçileri bilmek, yaşamlarına, ortaya koydukları teorilere veya sorulara mutlaka değinmek zorundasınız, üzerine düşünmek, tartışmak içlerinden bir şeyler çıkarmak zorundasınız. Çünkü yaşamdaki belki de en iyi arkadaşınızın başına gelen ve cinayet olduğundan kuşkulandığınız olayı çözmenin tek yolu bu.

“Denklem dendiğinde eşit sözcüğü vardır. Eşitlik olmayınca ne yapılabilir! Eşitlik olmazsa, matematik de olmazdı.

-Cumhuriyet de Mösyö Ruche!”

1992 yılı, Boğaziçi Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği birinci sınıf öğrencisiyim, Math 152 dersi alıyorum. İlk haftalarda derse girmemiştim, yurtta kalan arkadaşlara sağa sola sordum, bir hocayı önerdiler, sanırım üçüncü haftaydı, Rumelihisarüstü Kampüsü'nde kocaman bir amfi, tıklım tıklım dolu, ya bu hoca çok iyi anlatıyor, çok iyi hoca, duyan gelmiş, koca amfide yer yok. Sadece bir saat o kalabalıkta ders almaya ve “neden kimse diğer hocadan almıyor” diye düşünmeye tahammül ettim, aynı zaman da merak da. Haftaya diğer şubeye gittim, ders yok sandım önce, koca amfide 5-10 kişi. Üçüncü sıraya oturdum, kendisini anlatırken tahtaya neredeyse gömecek, kimi zaman hızla sınıfa bakışlar atan, hızlı hızlı yazarken ahenkli bir ses tonu tutturan bir hoca. Tavrı, anlatış tarzı, “ya bunları nasıl anlayamazsınız” der gibi bakışları, hatta arada bunu bizzat demesi vb. Dersi takip etmeye başladım, o yıllarda TÜBİTAK’ın Bilim Teknik dergisini de takip ediyordum, dergide şunu görmüştüm ve hocaya sordum: “Hocam bir pergel ve cetvel kullanılarak bir açı üçe bölünemezmiş, bu konuda bilgi verebilir misiniz?” Önümüzdeki haftayı bekle dedi, merakla bekledim, dersin başında beni yanına çağırdı, neredeyse boş amfide, bana bir kitap uzattı, daha doğrusu fotokopisini üşenmemiş gidip çekmiş: “The Galois Theory”… Bunu oku anlarsın, tartışırız dedi. Matematiğin en büyük problemlerinden birisini sormuş olduğumu sonradan fark ettim, ha sorarsanız kitabı da okumadım… Ama değerli hocam Ercüment Ortaçgil’i hâlâ anarım, saygı duyarım ve okuyup odasına gidip tartışmadığıma yanar üzülürüm…

24 yıl sonra nereden aklına geldi derseniz başlıktan anlayabilirsiniz. Bir cinayetin izini matematik tarihinde sürerken Mösyö Ruch ile birlikte yolumuz illa ki bir düelloda 21 yaşında yaşamını yitiren Evariste Galois’dan da geçer:

“Paris’te çıkan hemen hemen tüm ayaklanma ve karışıklıklara katıldı. Halkın Dostları Derneği’nin bir toplantısında ‘Bakanlara ölüm!” diye haykırarak topluluğu ayaklanmaya kışkırttı. Ulusal muhafızlar topçu birhiğine girdi ve 21, 22 Aralık 1830 geceleri topçuların toplarını halka teslim etmeleri çağrısında bulundu. 9 Mayıs 1831’de, Bourgogne bağ bozumu’nda elinde bıçakla ‘Louis-Philippe’in şerefine’ kadeh kaldırdı.”

Hapisteyken yazdığı şu satırlar bugünkü akademiye de bir çağrıdır belki de:

“İnsanlar öğrenmek için bir araya geldiklerinde bilimde bencillik hüküm sürmeyecektir artık. Herkes akademilere mühürlü paketler göndermek yerine birazcık yeni olmak koşuluyla en küçük gözlemlerini bile yayınlamaya çalışacak ve şunu ekleyecektir bu çalışmasına: Gerisini bilmiyorum.”

Neyse çok uzatmayalım, 514 sayfalık kitap Galois’dan belki de 5-6 sayfa söz ediyor. Başka kimlerden peki? Ömer Hayyam’dan Harizmi’ye Pisagor’dan El Farabi’ye, Öklid’ten Descartes’a, Pascal’dan Fermat’a, Thales’e, Gauss’a, Condercet’ye, Poisson’a, Lambert’e… Matematik tarihinde yer alan hemen hemen tüm matematikçileri bilmek, yaşamlarına, ortaya koydukları teorilere veya sorulara mutlaka değinmek zorundasınız, üzerine düşünmek, tartışmak içlerinden bir şeyler çıkarmak zorundasınız. Çünkü yaşamdaki belki de en iyi arkadaşınızın başına gelen ve cinayet olduğundan kuşkulandığınız olayı çözmenin tek yolu bu.

Herşey bir mektupla ve o akıllı papağanla başladı…

Paris’te küçük bir kitabevinin sahibi olan Mösyö Ruche, Brezilya’nin Amazonas eyaletinin başkenti Manaus’tan bir mektup alır, “Sevgili πR” diye başlayan. Mösyö Ruche’e yıllar boyunca topladığı nadide bir koleksiyonu göndereceğinden söz eder. Ünlü matematikçilerin kitaplarıdır bunlar, az bulunan muhtemelen çok ama çok değerli kitaplar. Buna “Orman Kitaplığı” adını verir 84 yaşındaki Mösyö Ruche, bir anlamı vardır bu kadar kitabı bana göndermesinin der, derler toparlar, yeniden yerleştirir ve güzel bir kütüphane kurar. Bir mektup gelir ardından Manaus’tan, biraz gizemli, ölüme hazırlanan birisinin yazdığı bir metin gibi ve ardından Manaus’tan gelen yalnızca kitaplar ve Mösyö Elgar Grosrouvre’un mektupları olmayacaktır, sevgili arkadaşının kendi kulübesinde çıkan yangın sonucu yaşamını yitirdiğini bildiren bir haber de gelir…

Aynı evde Mösyö Ruche ile birlikte annesi Madam Perrette ve ikiz kardeşleri Lea ve Jonathan ile yaşayan Max ve Max’ın bir Pazar yerinde ona zarar vermek isteyen insanlardan kurtardığı papağan Nofutur için yaşam çok farklı olacaktır artık. Matematik tarihinin, matematikçilerin bulduğu formüllerin, ortaya koydukları teorilerin izinde bir cinayeti, cinayet olduğunu tahmin ettikleri bir olayı çözmek zorunda hissederler kendilerini. Küçük kitapçı dükkanı, matematik tarihinin en başlarından bugüne bir film gibi yeniden yaratıldığı, problemlerin çözüldüğü, matematik tarihinin en büyük ve çözülemez problemlerinin tartışıldığı bir mekana dönüşür.

2010 yılında ise 69 yaşında yaşamını yitiren matematikçi ve bilim tarihi profesörü  Denis Guedj tarafından yazılan, 20 dile çevrilen, Fransa’da haftalarca liste başı kalan, oldukça ilginç bir “cinayet romanı” ile karşı karşıyayız. Kitapta matematik tarihinde dolaşırken, mutlaka elimize kağıt kalem alıp bir şeyler çözmek veya karalamak zorunda kalıyoruz. İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi’nde Öklid’in 13 ciltlik Elemanlar (Öğeler) kitabına dair yazılan yapıtları okur ve üçgenler çizerken “Ya n'apıyorum ben şu an?” dedirten bir kitaptan söz ediyorum. Çünkü Mösyö Ruche ile birlikte Paris’in müze ve kütüphanelerini de dolaşmaya özeniyor, bir kütüphaneye girip kitaba daha da yakından bakabilmek, sözü geçen her matematikçiyi daha da yakından tanımak istiyor insan. Louvre’da gezdiriyor, Seine nehrinin kıyısında dolaştırıyor, bir anda sol kıyıyı Saint-Louis adasının sağ ucuna bağlayan Sully köprüsüne, Arap Dünyası Enstitüsü’nün hemen yanına götürüyor, hemen yakınındaki Pierre ve Marie Curie Üniversitesi kampüsü içindeki Jussieu Matematik Enstitüsü’nü ziyaret ettirip sorular sorduruyor, Sorbonne’a yürütüp, restoran ve kafelere gidip aynı zamanda bir Paris turu da yaptırıyor. Paris’in ilk çelik konstrüksiyon köprüsü olan Pont des Arts’tan (Aşıklar Köprüsü olarak bilinir ve üzerine kilitler takılır, ama kilitlerin yarattığı ağırlık statik sistemini tehdit ettiğinden Paris belediyesi hepsini sökmüştür); D’Artagnan’ın öldüğü Maastrich savaşının betimlendiği kabartmanın yer aldığı Porte Saint-Denis’ye giderken Paris tarihine de dokundurtup, Sanat ve Meslekler Ulusal Konvervatuarına da götürüyor, oradan Palais de la Docouverte’e gidip bizim “Pi Salonu”na sokuyor, salonun duvarlarında yer alan Pi sayısının sonsuza doğru giden ondalıklarının yalnızca 707’sinin kabartmasının olduğu salondan π ve e sayısının “gizemli” dünyasını öğrenmek için bizi meraklandırıyor. 

Pisagorcuların Panteon’unun en ünlü dost sayıları 220 ve 284 gibi iki dost olan Pierre Ruche ve Elgar Grosrouvre’un dostluklarının tarihini de öğreniyor, matematik tarihiyle aralarında bağ kurmaya çalışıyoruz. Ama şimdiden söyleyeyim, kolaycılık yok, beş yüz küsur sayfayı bitirmeden cinayeti çözemezsiniz. Ha cinayet mi dedim, belki de değildir. Siz iyisi mi bir okuyun, ama önce 220 ve 284 sayıları arasındaki dostluğu çözmekle başlayın, gerisi gelecektir.


Papağan Teoremi, Denis Guedj, Çev: İsmail Yergüz, Kırmızı Kedi Yayınları, 2010, 514 sayfa

DAHA FAZLA