'Marksizmin bilgesi' Engels 196 yaşında!

'Marksizmin bilgesi' Engels 196 yaşında!

Bugün Marksizmin kurucularından Friedrich Engels'in 196. doğum günü. Marksizmin gelişiminde ve bilimselleştirilmesinde tartışılmaz katkıları olan Engels'in düşünceleri güncelliğini koruyor.

Engels'in 196. doğum günü vesilesiyle HTKP Merkez Komitesi Üyesi Can Soyer'in 3 yıl önce 'Marksizmin bilgesi 193 yaşında - Düşürülmesi gereken ilk kale Engels' başlığıyla Sol Haber Portalı'nda yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.

Marx’la ya da Marksizm'le hesaplaşmaya cesaret edemeyenlerin, devamlı ve ısrarcı bir biçimde Engels’e yüklenmelerinin nedeni anlaşılır. Çünkü Engels, Marksizm'e yönelen saldırı planlarının önüne dikilen kalelerin en güçlüsüdür, düşürülmesi gereken ilk kaledir.

Bugün, yani 28 Kasım*, Friedrich Engels’in doğum günü. Marx’ın dostu, can yoldaşı, aynı zamanda Marksist kuramın iki “kurucu baba”sından biri olan Engels, tam 193 yıl önce doğdu.

Bu yazının konusu Marx ile Engels arasındaki işbölümü ya da Engels’in Marksist düşünceye katkıları değil. Bir yerden sonra, Marx ile Engels arasındaki çizginin nereye çizileceği bulanıklaşır, hatta anlamsızlaşır çünkü. Marksizm, bu iki büyük insanın ortak eseridir Marx ne ise, Engels odur. Engels’in dediği gibi Marx eğer bir dahi ise, Engels de bir ulu bilgedir.

Ama Engels, bundan fazlasıdır aynı zamanda. O, iki insan arasında gelişebilecek dostluk ve yoldaşlık ilişkisinin en görkemli zirvesini temsil eder. Gencecik bir aydın olarak “iş hayatı”na girmek yerine, ailesine rest çekip felsefeye yönelen Engels, bu kararından kısa bir süre sonra vazgeçecektir. Çünkü bir gün yolu Marx’la kesişecektir göz açıp kapayıncaya kadar kurulan dostlukları, Marx’ın tüm Avrupa’da “persona non grata” ilan edilip sefalete mahkum kalmasıyla birlikte, Engels’in omuzlarına büyük bir sorumluluk yükleyecektir.

O, artık, dahi yoldaşının hem çalışmalarını sürdürebilmesi hem de ailesini geçindirebilmesi için gerekli kaynakları sağlamayı görev belleyecek, tutkulu gençlik hayallerinden sadece bu nedenle vazgeçecek ve karşılaşacağı alayları göze alarak ailesinin şirketine şikayetsiz geri dönecektir.

Son derece parlak zekası ve büyüleyici üslubuyla olduğu kadar, akıl almaz genişlikteki bilgi birikimi ile de Alman düşünce dünyasının dikkatini çekebilmeyi başarmış bir genç adamın, dostu, yoldaşı için hayallerini bir kenara bırakmasından ve iş hayatının donuk, bencil, kirli dünyasına geri dönmesinden söz ediyoruz. Benzerlerine ancak epik şiirlerde rastlayabileceğimiz bir kahramanlık ve fedakarlık örneğidir bu.

Fakat Engels, bundan da fazlasıdır. Engels’in ansiklopedik zihni sayesinde, Marx’ın temel tezlerinin neredeyse tümü, farklı bilim dalları içerisinde sınanmış ve onaylanmıştır. Engels, Marx’ın ilgilenme fırsatı bulamadığı çeşitli alanlara, Marksizm'in kuramsal ilkeleriyle dehşetli seferler düzenlemiş, diyalektik yöntemin üstünlüğünü doğa bilimlerinden demografiye, kentten antropolojiye kadar değişik alanlarda göstermiştir.

Engels, bir kez daha, bundan fazlasıdır. Bir yandan felsefenin ve bilimin yeni ufuklara açıldığı dönemin en üretken aydınlarından biriyken, bir yandan da sınıf savaşlarının, siyasal iktidar hedefinin ve insanlığın kurtuluşu uğruna verilen mücadelenin neferlerinden biridir.

Bu yüzdendir ki, 1848 Devrimleri tüm kıtaya yayıldığında, Almanya’ya geçen Engels, toplantı odalarına ya da konferans salonlarına tıkılmak yerine, Köln sokaklarında bulunmayı, Alman işçileri ve devrimcileri ile omuz omuza mücadele etmeyi tercih etmiştir. Aksi takdirde, birkaç kere ölümle burun buruna geldiği söylenen barikat savaşlarında, Willich’in komuta ettiği milis kuvvetlerde “yüzbaşı” rütbesine layık bulunması söz konusu olamazdı elbette.

Dolayısıyla, Engels, sadece düşünsel üretimiyle değil, sergilediği kişilik özellikleriyle de Marksizm'in kuramsal ilkeleriyle tutarlı bir rol modeli oluşturabilmiştir.

Tabi ki, Engels, daha da fazlasıdır. Marx yaşarken, yoğunluğu nedeniyle vakit ayıramadığı zamanlarda, Marx öldükten sonra ise, işçi sınıfı mücadelesinin her anında dostu ve can yoldaşı ile birlikte oluşturmuş oldukları mirasın sahibi ve koruyucusu olmuştur. Kimi düşman saflardan, kimi ise “içeriden” gelen saldırılar ve Marksizm'i evcilleştirmeye dönük çabalar, Engels’in kaya gibi sert gövdesine çarpıp tuzla buz olmuştur.

Bir anlamda, Marx’ın varlığında olduğu kadar, yokluğunda da, dostunun adıyla anılmasını arzu ettiği kuramsal ve siyasal mirasın bekçisi veya şövalyesi olmuştur. Engels, zekasının ve birikiminin tüm nimetlerini, Marx’ın mirasına toz kondurmamak, Marksizm'e kir ve pas bulaştırmaya yeltenen eğilimlerin önüne yüksek bir set çekmek, Marksizm'in etrafına bilimsel doğruluğun ışığıyla bir kuşak örüp burjuva düşüncesinin içeri sızmasını kesin biçimde engellemek için kullanmıştır.

Böyle bakılınca, Marx’la ya da Marksizm'le hesaplaşmaya cesaret edemeyenlerin, devamlı ve ısrarcı bir biçimde Engels’e yüklenmelerinin nedeni anlaşılır. Çünkü Engels, Marksizm'e yönelen saldırı planlarının önüne dikilen kalelerin en güçlüsüdür. Marx’a dönük kuşatma harekatını daha ilk adımda etkisizleştiren ve bu nedenle düşürülmesi gereken ilk kaledir.

Eğer Engels itibarsızlaştırılırsa, değersizleştirilirse, ikincilleştirilirse, kaba ve yüzeysel olmakla itham edilirse Marksizme daha geniş bir cepheden ve daha güçlü silahlarla saldırılabilecektir çünkü. Engels’ten arındırılmış bir Marksizm, Engels’i dışlamış bir sosyalizm hedefi, Engels’e gereksinim duymayan bir sınıf mücadelesi, telafisi zor bir kayıpla zayıflamış olacaktır.

Bu yüzden, Marksizm düşmanlarının gözüne kestirdiği ilk hedef, her zaman Engels olmuştur. Engels, bilgeliği ve devrimciliği ile dostunun mirasının başında nöbet tuttuğu sürece, düşmanı karşılayan savunma hattının en önündeki açık hedef haline gelmiştir.

Düşürülecek ilk ve en güçlü kale Engels’tir. Engels zayıflatılmalı, ele geçirilmeli ya da etkisizleştirilmelidir ki, Marksizmin geniş coğrafyasında düşman orduları rahatlıkla at koşturabilsin.

Neyse ki Engels var, var olmayı sürdürüyor ve sürdürecek.

Dostunun ölümünün ardından, ortak eserleri Komünist Manifesto’ya yazdığı önsözde, dünyada yeni bir devrim dalgasının yükselmekte olduğunu saptayan Engels, satırlarına şu sözlerle son veriyordu: “Bir de Marx bunu kendi gözleriyle görebilmek için hala yanımda olsaydı!”.

Beş yıl sonra, yanında görmeyi her şeyden çok arzuladığı dostunun, can yoldaşının yanına giden Engels oldu.

Ardında ise, sadece Marksist düşüncenin engin mirasını değil, aynı zamanda bu mirasın nasıl korunması gerektiğini de öğreten bir gelenek bıraktı.

Kale gibi sert ve kararlı, bilge gibi derin ve çarpıcı, yıldız gibi parlak ve göz kamaştırıcı bir gelenek

O halde, Engels’e verilecek en güzel doğum günü hediyesi, yarattığı geleneği devam ettirmekten başka ne olabilir ki?

* Kendisine olan kişisel hayranlığımın dışında, Engels ile aynı doğum gününü paylaşmanın benim için apayrı bir sevinç ve onur kaynağı olduğunu da belirtmek isterim.