Kusurlu kusursuzluk

Kusurlu kusursuzluk

İrlandalı yazar Louise O’Neill tarafından kaleme alınan ve yazıldığı günden bu yana hatırı sayılır derecede ödül alan "Kusursuzlar", kadınların erkekler için yaratıldığı, hazırlandığı ve eğitildiği distopik bir dünyada geçiyor. Güzel olmak, iyi eğitilmiş olmak, kusursuz hizmet etmek bir tercih değil bir zorunluluk bu dünyada. Çünkü bu kızlar gelecekteki eşleri için kusursuz bir şekilde dizayn ediliyorlar. Onlar için kusursuzluk, edinilmiş bir özellik veya ulaşılmış bir mertebe değil; yazgı ve mahkûmiyet.

 “Bir havva ancak kendisini eş olarak seçen erkeğe âşık olabilir. Çünkü erkekler sizin adınıza seçim yapabilecek nitelikte zeki ve deneyimlidirler.”

Feminist bir bakış açısıyla ele alınmış ve kusursuz kadın imajına başkaldıran "Kusursuzlar", ne yazık ki distopik olamayacak kadar gerçek bir hikâyeyi anlatıyor. İçinde yaşadığımız dünya elbette ki kitaptaki kadar distopik ögeler barındırmıyor ancak hem gerçek hem de distopya evrenindeki kadın algısının gerçekten birbirlerinden çok farklı olduğunu söyleyebilir miyiz? Olsa olsa aralarında mübalağa farkı var bu iki gerçeklik düzleminin.

Orwell’ın 1984’ünün, Zamyetin’in Biz’inin, Huxley’nin Cesur Yeni Dünyası’nın, Bradbury’nin Fahrenheit 451’i, Burgess’in Otomatik Portakal’ı, Ishiguro’nun Beni Asla Bırakma’sı kitaplarının gerçeğe dönüşen distopya kurguları olmadığını kim iddia edebilir artık? Distopik film ya da dizileri düşündüğümüzde de durum aynıdır. Bugün artık yapay zekâların, artırılmış gerçeklerin, robotların fiziksel ve bilişsel yönleriyle insanın yerini alacağını konuşurken herhangi bir Öteki dünya kurgusuna distopya diyebilir miyiz, pek emin değilim.

Ütopyalar ne denli umut ve cesaret verici anlatılarsa distopyalar da, tam tersi, o denli umut kırıcı, korkutucu, tahayyül etmesi bile insanı çaresizliğe ve ümitsizliğe sevk eden anlatılardır. Bu yüzden tüm distopik eserlerin (kitaplar, filmler ya da diziler) -edebi ya da sinematografik yönden başarıları tartışılamaz elbette- ancak insanı irrite eden bir yanları vardır. Bizi bekleyen gelecek ya gerçekten de böyleyse? Ya tüm bunlar sadece bir kurgudan ibaret olmayıp birer kehanetse? Sanıyorum bugün geldiğimiz nokta, insanlık tarihi boyunca anlatılan tüm distopyaların kehanete daha yakın, gerçekleşme ihtimali daha yüksek; ütopyaların ise birer hayal ürünü, pembe mutluluk hapları olduğunu kanıtlar nitelikte. Zira dünya hiç olmadığı kadar zorba bir yer olmaya, hükümetler ise hiç olmadıkları kadar totaliter olma noktasına doğru günbegün evriliyor.

Gelelim "Kusursuzlar"a… İrlandalı yazar Louise O’Neill tarafından kaleme alınan ve yazıldığı günden bu yana hatırı sayılır derecede ödül alan "Kusursuzlar", kadınların erkekler için yaratıldığı, hazırlandığı ve eğitildiği distopik bir dünyada geçiyor. Güzel olmak, iyi eğitilmiş olmak, kusursuz hizmet etmek bir tercih değil bir zorunluluk bu dünyada. Çünkü bu kızlar gelecekteki eşleri için kusursuz bir şekilde dizayn ediliyorlar. Onlar için kusursuzluk, edinilmiş bir özellik veya ulaşılmış bir mertebe değil; yazgı ve mahkûmiyet.

Kız bebeklerinin birer istilacı olduğu, annelerinin güzelliklerini çalmaktan başka bir işe yaramadıkları anlaşıldıktan sonra aradan yıllar geçer, kadınlar yıllarca çocuk doğurmamış ve bir zamandan sonra çocuk doğurma yaşını da geçmişlerdir. Neslin tükenmesi tehlikesine karşı mühendisler insan ırkının devamı için havvaları yaratır. Onlara yuva olması için de Okullar oluşturulur. İşte başkahramanımız frieda, nam-ı diğer #630 da bu havvalardan biri.

Kitapta bahsedilen Okul, havvaların 4 yaşından 16 yaşına dek hayatını geçirdiği, gelecekte eşleri olacak vârisler için kusursuz bir kadın, kusursuz bir eş olmanın öğrenildiği, öğretmenlerin “bakireler” olarak adlandırıldığı, Esas Baba tarafından belirlenen “Uygun Kadın Davranışları Kuralları”nın öğretildiği, Sosyal İncelikler, Kabul Edilemez Duygular, Organize Rekreasyon gibi derslerin verildiği bir yer. 16 yaşına gelen kızlar ise kusursuzluk derecelerine göre eş olma ihtimallerinin arttığı bir tören ile “mezun” oluyorlar. İlk #10 derecedeki havvalar eş olacaklar kategorisinde görülüyor. (Kitaptaki bu puan sistemi Black Mirror’ın 3. sezonun ilk bölümü olan “Nosedive”yi çağrıştırdı bana. O bölümde de, toplum tarafından kabul görülme ve onaylanma bu puan sistemine dayanıyordu.)

Güzelliğin ve kusursuzluğun esareti altındaki bu kızlar için eş olmak, özgürlük anlamına geliyor. İdeal kiloya sahip olmak zorundalar, her gün uyumaları gereken standart bir süre var, ağlamaları, öfkelerini belli etmeleri ve âşık olmaları yasak. Eş olarak seçilemeyen havvaları bekleyen son ise cariye olmak veya bakire olarak Okul’da kalmak. Uyumsuz ve isyankârların sonu ise Yeraltı denilen yer. Havvaların okuldaki son yıllarını anlatan romanda olay kurgusu esas olarak freida ve isabel etrafında örülmüş. Seçilme stresinin altında ezilen kızlar haftalık ve sene sonu dereceleri için kıyasıya rekabet halinde olduğu için oldukça vahşi bir düzen ve işleyiş var. Bu da kızlar arasındaki arkadaşlık ilişkilerine yansıyor. İhanetin mi sadakatin mi ağır basacağı ise kitabın sonuna dek sır olarak kalmaya devam ediyor.

"Kusursuzlar" oldukça sürükleyici bir üslup ve yalın bir dille yazılmış. Sevgili Öznur Özkaya’nın çevirisi de, ilk defa Türkiye’deki okurla buluşan O’neill için büyük bir şans olmuş bence. Ayrıca üzerine kurulduğu hikâye de oldukça sürükleyici olunca ortaya keyifli bir kitap çıkmış. Uzun olmasına rağmen çok kısa sürede okunabilecek türden. (Özellikle kitabın son elli sayfasını bir çırpıda okudum) Ancak kitabın en güçlü yanı bana kalırsa özne ve iktidar arasındaki ilişkiyi sorgulayan ve yıkıcı tavrı. Yazar O’Neill beden, toplumsal cinsiyet, güzellik algısı, toplumsal normlar ve cinsellik kavramlarının hepsini birden tek hikâyede sorgulamayı başarmış. Kitapta hiçbir kadın isminin ilk harfinin büyük olmamasının sebebi elbette ki kadınların özne olarak kurgulanmamış olması. Big Brother olarak ise “Esas Baba” tam karşımızda.

İtiraf etmeliyim ki, başta beklentimin düşük olduğu "Kusursuzlar", beni olumlu anlamda şaşırttı. Sürekli ağır kitaplar okumaktan bunaldıysanız bir mola verip "Kusursuzlar" ile nefes almanızı tavsiye ederim. Tasvir ettiği distopyaya ne kadar yakın / uzak olduğumuzu ise zaman gösterecek.


Kusursuzlar, Louise O'Neill, Çev: Öznur Özkaya, Yabancı Yayınları, Ocak 2016, 400 sayfa

DAHA FAZLA