Korkut Boratav: Böyle bir ortam kapsamlı, kolektif muhalefeti gerektirir

Korkut Boratav: Böyle bir ortam kapsamlı, kolektif muhalefeti gerektirir

Prof. Dr. Korkut Boratav geçmiş olduğumuz dönemin 12 Eylül'den bile kötü olduğunu belirterek "Böyle bir ortam kapsamlı, kolektif muhalefeti gerektirir" dedi.

Cumhuriyet'ten Kemal Göktaş'a konuşan Prof. Dr. Korkut Boratav Türkiye’nin bu uygulamalara karşı direnecek muhalefet çevresini birleştirebilecek iki tema bulunduğunu söyledi: 'Birincisi, İslamcı faşizme geçişin kritik eşiği olan Başkanlık sistemine ödünsüz muhalefet,  ikincisi ise Cumhuriyet değerlerini (başta laikliği) savunmak…'

Muhaliflerin  başkanlık rejimine giden her adımın bütün yöntemlerle önlemeye çalışması gerektiğini ifade eden  Boratav "Samimi kanaatimi söyleyeyim. Başkanlık rejimine geçtiği andan itibaren faşizme geçiş tamamlanmıştır. Geriye dönüş yoktur. İktidarı değiştirmek imkansızdır" dedi.

Boratav'ın yanıtlarının bir kısmı şöyle:

'MUHALEFET BİR ARAYA GELEMİYOR VE BU İKTİDARIN İŞİNİ KOLAYLAŞTIRIYOR'

Türkiye siyaseten, temel hak ve özgürlükler bakımından tarihin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. 12 Eylül darbesi ile kıyaslanan bir haldeyiz. Nicel olarak ondan daha geniş bir kapsama alanına ulaştı belki de ihlaller. Siyaseten de bir parçalanmışlık var. Muhalefet bir araya gelemiyor ve bu iktidarın işini kolaylaştırıyor. Güçlü bir muhalefet de ortaya çıkarmıyor.

Bir kere, bugünkü ortam 12 Eylül’den daha ağır. Örnek olarak, üniversite… Ben, 12 Eylül’de 1402 sayılı kanun uyarınca, sıkıyönetim komutanının talimatı ve rektörlükten gelen bir yazıyla 23 .5 yıllık hizmet sonunda üniversiteden uzaklaştırıldım. Bir daha kamu hizmetinde çalıştırılmamak şartıyla. Ancak özlük haklarım korunarak. 1.5 yıl dışarıdan SSK’ya prim yatırıp Emekli Sandığı’ndan emekli de olabildim. Şu anda üniversitelerden ve devlet memuriyetinden uzaklaştırılan kişilerin, 12 Eylül’de bize  tanınan hukuki güvenceleri olduğunu zannetmiyorum. Meslektaşlarımızdan emeklilik dilekçesi verenlerin kabul edilmediği örnekleri de duydum. Sıkıyönetim döneminde idari yargıya başvurmak mümkündü. İdari yargı durumu yorumladı; yorumları değiştirdi; sıkıyönetim kalktıktan sonra, geri döndük. Şimdi bu tür güvenceler  yok. Sayılar da çok arttı. 12 Eylül’de görevden uzaklaştırılan  kamu personelinin sayıları bellidir. Kanun hükmünde kararnameler sıkıyönetim rejiminin ötesindedir. Keyfi gözaltıları da bir yana bırakıyorum.

'KRİZ GELİR ERDOĞAN GİDER BEKLENTİSİ YANLIŞTIR'

“Kriz gelir Erdoğan gider” beklentisi yanlıştır. Krizler iktidarları otomatik olarak değiştirmez; hatta halk sınıflarının örgütsüz, zayıf olduğu, işsizliğin, sefaletin yaygınlaştığı ortamlarda baskıcı rejimleri güçlendirebilir.  “İnsan insanın kurdu” olabilir. Komşular rakip görülür; ihbarcılık yaygınlaşır. Emperyalizme umut bağlamak şaşkınlıktır. Mülkiyet haklarının güvence altında olması yeter; uluslararası sermayenin bir demokrasi önceliği yoktur. Önemli olan her aşamada artan  baskılara karşı mücadele etmektir.

Trump’ın gelişi ile AKP’nin iktidara gelişi arasında da benzerlik vardır. 2001 krizini IMF tarafından yöneten bir siyasi iktidara halk sınıflarının tepkisi, hatta nefreti sonunda, DSP, ANAP, MHP  koalisyonu, 2002 seçimlerinde DYP ile birlikte parlamentodan tasfiye edildi. Trump’ı  da iktidara getiren etken Amerikan halkının küreselleşemeye tepkisidir. Bu benzerlikler, iki siyasetçiyi birbirine niçin yakınlaştırmasın?

Böyle bir ortam kapsamlı, kolektif muhalefeti gerektirir. Türkiye’nin bu uygulamalara karşı direnecek muhalefet çevresini birleştirebilecek iki tema var: Birincisi, İslamcı faşizme geçişin kritik eşiği olan Başkanlık sistemine ödünsüz muhalefet,  ikincisi ise Cumhuriyet değerlerini (başta laikliği) savunmak…Bu ortak muhalefet hedefinde birleşebilecek çevrelerde, milliyetçi ve liberal iki uç var. Değindiğim ortak hedeflerde  birleşmeleri mümkün; ancak anlaşamayacakları geniş bir alan da var.

CHP sonuna kadar ve ödünsüz cumhuriyet değerlerinin savunmasını yaparsa, Başkanlık rejimine  ödünsüz karşı çıkarsa fiilen birleştirici bir etki yaratabilir. Ancak, lider kadrosunu ağır bir baskı altında tutan, “olası saldırılara karşı peşin savunma alma” saplantısından,  kompleksinden arınmak  şartıyla. Örneğin, laikliğe karşı her ihlali, kadın aklarına yönelen tüm gerici saldırıları “anayasaya, insan haklarına aykırılık” nedenleriyle kamuoyuna, adliyeye taşıyacak bir militan pozisyonu benimsemesi,  kendisine felce uğratan patolojik çekingenliği  aşması şartıyla…  Sonuna kadar Cumhuriyetçi değerleri savunmak bugünün koşullarında demokrasiyi savunmanın ön-koşulu olacaktır.

Örneğin CHP, herhalde, KCK uygulamalarında terör bahanesiyle milletvekillerine,  seçilmiş yerel yöneticilere dönük saldırıların, çok daha kapsamlı bir dizi saldırının provası olduğunu; dolayısıyla bu uygulamalara karşı çıkmanın bir öz-savunma öğesi taşıdığını fark etmiştir.  Bu algılama, CHP’yi komplekssiz olarak insan hakları ihlallerine karşı mücadele platformuna çekecektir; çekmektedir.

Böyle bir cephenin uçlarının, ortak hedefe dönük mücadele içinde ,kendi öz  programlarını askıya almaları beklenir diye düşünüyorum. 

'BAŞKANLIK REJİMİNE GEÇTİĞİ ANDAN İTİBAREN FAŞİZME GEÇİŞ TAMAMLANMIŞTIR'

Başkanlık rejimine giden her adımı bütün yöntemlerle önlemeye çalışması lazım muhaliflerin. Samimi kanaatimi söyleyeyim. Başkanlık rejimine geçtiği andan itibaren faşizme geçiş tamamlanmıştır. Geriye dönüş yoktur. İktidarı değiştirmek imkansızdır.