Koko ve Bonbon bizi de bekleyin!

Koko ve Bonbon bizi de bekleyin!

Bayılıyor Koko bu duruma ve Bonbon'la birlikte, hayal gücünün de yardımıyla bu küçük buluttan muhteşem, büyüleyici ve ancak rüyalarda görebileceğimiz bir dünya yaratıyorlar. Koltuklar, sandallar, atlar, kovboylar, daha neler neler...

Bir gün o kentte yaşayabilmemiz dileğiyle...

Behiç Ak, son kitabı ''Gökdelene Giren Bulut''ta bizlere bir kez daha doğadan uzak büyümenin ne kadar can sıkıcı olabileceğini anlatıyor. Bunu yaparken en doğru ve en genç yaş grubuna hitap ediyor; kaleme aldıklarını harika ve göz alıcı çizimleriyle pekiştiriyor.

Kitabın daha ilk satırlarından, tanıdık bir kentte geçeceğini anlıyoruz bu modern çağ masalının. Elbette tersyüz edilmiş bir masal bizimki; herkesin mutlu mesut tek katlı, bahçeli, pembe panjurlu evlerinde yaşadığı bir kent, bir ülke değil burası. Küçücük insanların küçücük dünyalarını, devasa evlere hapsettiği bir yerdeyiz. O kadar yüksek ki bu evler, bulutlar bile aşağıda kalıyor.

Anlatımızın kahramanı Koko da köpeği Bonbon ile böyle yüksek bir binada yaşamak zorunda bırakılmış. Tabiattan, kentten kopuklar; yağmuru bulutu görmeden, hissettmeden yaşıyorlar. Birçoğumuz gibi, her şeyi içinde barındıran bir evde ama aslında her şeyden de uzakta, günlerini geçiyorlar.

Olan oluyor ve bir gün, küçücük bir bulut Koko'nun odasının penceresinden içeri süzülüveriyor. Bayılıyor Koko bu duruma ve Bonbon'la birlikte, hayal gücünün de yardımıyla bu küçük buluttan muhteşem, büyüleyici ve ancak rüyalarda görebileceğimiz bir dünya yaratıyorlar. Koltuklar, sandallar, atlar, kovboylar, daha neler neler... İkili, gökdelenlerin en tepelerinde yaşayan insanlara rastlıyorlar; kimisi aşağıda yer olmadığı için kedilerini yukarıya çıkarmış, kimisi çatıda balık tutuyor, kimisi de sandalla gezintiye çıkmış bulutların üstünde. Onlar da katılıyor Koko ve Bonbon'a ve atlıyorlar bulutların üsüne.

Ve Koko diyor ki, ''Bulutlardan bir kent yapalım ve ismini Hoppala Hop Kent koyalım.'' Herkes, tamam diyor. Dayanışma içinde balık pencereli, tavşan kafalı, elma kapılı'' vb. birçok ev yapıyorlar. Bu evleri gören aşağıkent insanları da bu yeni kentte yaşamaya karar veriyorlar. Ve onlar da gönüllerince bir sürü ev inşa ediyorlar. Huzur içinde, kardeş kardeş yaşamaya devam ediyorlar.

Bu ülkede yaşayan bizler, neredeyse her karış toprağın, her gün ellerimizden, avuçlarımızdan kayıp gittiğini daha doğrusu, alındığını, çalındığını biliyoruz. Bilinçliyiz; bahçemize, tarlamıza, parkımıza, ormanımıza sahip çıkmaya çalışıyoruz. Ama bırakmıyorlar; köprü, otoyol, residans, otel yapmaya çabalıyorlar. Sesimizi yükselttiğimizde terörist, vatan haini, nankör vb. damgası yiyoruz. Olsun, buluttan kentler ancak masallarda olur diyerek üzerinde yaşadığımız bir karış toprağı, yeşili, maviyi çocuklarımız, torunlarımız için savunmaya devam...


KÜNYE: Gökdelene Giren Bulut, Yazan ve resimleyen Behiç Ak, Günışığı Kitaplığı, Şubat 2017, 28 sayfa.

DAHA FAZLA