Karayılan: 'Türk devleti El Bab'a IŞİD'le anlaşarak girdi, Minbic ve Rakka’da blöf yapıyor'

Karayılan: 'Türk devleti El Bab'a IŞİD'le anlaşarak girdi, Minbic ve Rakka’da blöf yapıyor'

Karayılan, Türkiye'nin Minbic’e yönelik saldırı ihtimali ile ilgili olarak açıklamalarda bulunarak, 'Erdoğan’ın Kürt düşmanlığından dolayı Kuzey Suriye’de blöf siyaseti yürüttüğünü ancak başarısız olacağını' söyledi.

Karayılan, 'IŞİD’in anlaşmalı olarak El Bab’ı TSK kontrolüne bıraktığını' iddia ederek, ortada bir ‘başarı’ durumunun olmadığını söyledi.

Türkiye'nin 'Şehba bölgesinin işgali için ABD, Rusya ve IŞİD ile yaptığı anlaşmalardan' bahseden PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, sürecin bundan sonra nasıl gelişeceğine dair açıklamalarda bulundu.

Türkiye'nin ABD ve Rusya’nın onayı olmadan Minbic’a saldırmayacağını belirten Karayılan, Erdoğan’ın 'Kürt düşmanlığından dolayı Kuzey Suriye’de blöf siyaseti yürüttüğünü ancak başarısız olacağını' dile getirdi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan'ın, Kuzey Suriye ve Rojava’daki gelişmelere ilişkin ANF’ye yaptığı açıklamaların bir bölümü şöyle:

"Biliyoruz ki Türk devleti önce ABD’den 20 km’ye kadar Suriye içlerine kadar ilerleme izni aldı. Rusya’dan ise 25 km’ye kadar izin aldı. Daiş’ten de Exterîn’e kadar (ki o da 35-40 km oluyor) izin aldığı açığa çıktı. Yani Cerablus’a, Dabiq’a, Rai’ye bu temelde anlaşmalarla girdi Türk ordusu."

'TÜRK ORDUSU ANLAŞMAYA UYMADI'

Türk devleti 20 km’yi geçince ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon güçleri Türk devletine sağladıkları yardımı kestiler. Çünkü anlaşmaya uymadı. Fakat Türk devleti bir hamle yaparak Rusya ile Halep üzerinden bir anlaşma yaptı. ‘Al-ver’ tarzında, ‘biz Halep’i verelim, sen de Bab’ı ver’ biçiminde bir anlaşma ile Rusya’dan Bab’a kadar gelme iznini çıkardılar. Ama sonra Exterîn’e kadar gelince, bu sefer DAİŞ’le yaptıkları anlaşmaya takıldılar. Türkiye, 'biz sınırımızdan, yani Cerablus’tan sizi çıkarmak zorundayız; biz gelmezsek, zaten YPG gelecek' gibi argümanlarla Daiş’i belli bir yere kadar ikna etmişti. Ama sonra Bab’a da girmeyi dayatınca DAİŞ bunu kabul etmedi. Dolayısıyla DAİŞ’le arasında ilk kez çatışma çıktı."

'DAİŞ ANLAŞMAYLA BAB’DAN ÇIKTI'

"Bu çatışma iki aya yakın bir zaman sürdü. Çatışmayla Bab’ın bırakalım bir mahallesini, bir evini bile alamadılar. Zar zor o Cebel Eqil’a girdiler; girdiklerine bin pişman oldular; tekrar bırakıp geri çekildiler. DAİŞ’in direnişi karşısında ilerleyecek bir performanslarının olmadığını görünce de, tekrardan DAİŞ’le anlaştılar. Yani DAİŞ yeni bir anlaşmayla Bab’dan çıktı. Muhtemelen bunun karşılığında DAİŞ de başka şeyler almıştır. Basına da yansıyan, o yakalanan cephane dolu 2-3 kamyon da bu kapsamdadır. Kısacası MİT’in DAİŞ’le de alış-verişi vardır. Bu bağlamda yapılan uzlaşma sonucu DAİŞ Bab’dan kendi rızası ile çıktı. Ama ardından bazı tuzaklar bırakmış olacaklar ki, şimdi Türk ordusu onlarla uğraşıyor. Mevcut durumda Bab’da kimse yok. Giremedikleri yerlere, tuzaklardan korktukları için giremiyorlar. Orada direnen kimse yok; çünkü DAİŞ kendisini oradan çekti. Hatta 2 hafta önce Türk basınında, “DAİŞ geri çekiliyor”, vb. çıkan haberlerin döneminde bu anlaşmayı yapmışlardı ama her nedense DAİŞ anlaşmayı gecikmeli olarak yaşama geçirdi."

'ORTADA ‘BAŞARI’ YOKTUR'

"Kısacası, Türk ordusunun bu çete gruplarıyla birlikte Bab’a girişinin esas nedeni bu anlaşmalar dizisidir. Bir onunla anlaşıyor, ona taviz veriyor; bir diğeriyle anlaşıyor, ona taviz veriyor. Yani her biriyle bir taviz karşılığında anlaşarak kendisine yer açtı ve Bab’a kadar gelmiş oldu. Tüm amacı Kürtlerin önüne engel çıkarmak, yani her iki kantonun birleşmesinin önüne kütük gibi bir set çekmektir. Bunu da başarı sayıyor. Burada bir başarı yok. Zaten Kürtler de artık kantonların birleşmesini değil, Kuzey Suriye’de bir federasyonlaşmayı önlerine koymuş bulunuyorlar. Yani Arap halkıyla ve siyasi güçleriyle birlikte sadece üç kantonla sınırlı bir alanı değil, Kuzey Suriye’nin tümünde bir federasyonlaşmayı öngören bir mücadeleyi hedeflemiş bulunuyorlar. Bu mücadele sonuca giderse, zaten hepsi birleşmiş olacak. Kısaca Türk devletinin hesapları dar hesaplardır. Bu biçimde sözüm ona Rojava Devrimi’nin önüne geçmeyi planlıyorlar ama bu mümkün değildir. Rojava Devrimi’ne karşı çıkmak artık akıntıya karşı kürek çekmeyle eşanlamlıdır. Bunu başaramayacakları açıktır."

'TÜRK DEVLETİ MİNBİC’E GİREMEZ'

"Bunların hiçbirisi, başka güçlerle anlaşma yapmadan Türk devletinin tek başına yapabileceği şeyler değildir. Yani Türk devleti kendi gücüyle Minbic’a giremez. Orayı alanlar orayı bırakmaz ki! Onlar DAİŞ’ten çok daha savaşkandır. Ama Türk devleti kendisini ABD’ye dayatmak, ABD’nin yeni yönetimini bir tercihe zorlamak istiyor; “ya ben, ya YPG” diyor. ABD’yi bu anlamda bir tercihe zorlamak için kendisini şımarık bir çocuk gibi hep dayatıyor. Eğer ABD sözüm ona onay verirse Minbic’a ve Rakka’ya açılacakmış. ABD nasıl onay verecek? Orayı alanlar kanla aldılar. Ama bunlar uluslararası düzeyde Türkiye’yi pazarlayarak Kürtlere karşı mevzi elde etme peşindedir. İşte AKP-MHP yönetimi, bu kadar dar, bu kadar şoven, bu kadar ırkçı, bu kadar düşmanca bir politikayla sonuç almak istiyor.

Bu biraz daha uluslararası düzlemdeki gelişmelerle bağlantılı bir şeydir. Eğer öyle bir yönelimleri tek başına olursa kesin sonuç alamazlar. Kaldı ki tek başına yapmaları mümkün değildir. Zaten izinle oraya gitmişler; o iznin dışına çıkmaları söz konusu olmaz. Onların bütün derdi, ABD’nin yeni yönetiminin onlara bir yer açması, yeni bir referans sunması ve bu temelde bir açılım yapmaktır. Bunun yapılamayacağı bir çok kez dile getirilmesine rağmen, yine de bunlar tekrardan kendilerini dayatıyorlar. Rakka operasyonu, zaten 2 aydan beridir QSD güçleri tarafından başlatılan bir süreçtir. Bu güçlerin Rakka’yı kuşatmasına az kalmıştır. Yani Rakka operasyonu daha başlamamış değil; başlayıp şu an devam etmekte olan bir süreçtir. Buna rağmen Türk devleti ABD ile birlikte Rakka’ya girebileceğinden söz ediyor."