İstanbul’un güzel tarihi: Kahveler Kitabı
Şimdilerde talan edilen İstanbul Şehri'nin, mekanlarıyla, başarılı bir toplumsal yaşamı yeniden nasıl ürettiğinin hikayesidir Salah Bey Tarihi. Kahveler Kitabı bu serinin ilk kitabıdır. Kitap, İstanbul tarihinin neredeyse yüz yıllık bir kesitini kahveler aracılığıyla anlatıyor. Salah Birsel bu kitapta nitelikli mizahi dilin en yetkin örneklerini hayatın içinden konularla veriyor. Maskaralık yapmadan gülümsetiyor. Tarihin engin denizlerine doğru eğlenceli bir yolculuğa çıkmamıza olanak sağlıyor.
Salah Birsel yirminci yüzyılın neredeyse tamamına tanıklık etmiş bir yazardır. Ülkenin büyük kırılmalarını gözlemlemiş, bu süreçlerdeki kültürel dönüşümlerin izini sürebilmiştir. Romandan şiire, günlükten denemeye kadar birçok türde eser vermiş ve bu eserlerdeki özgün dil ve yaklaşımıyla kendine ait bir yol açabilmiştir Türkiye edebiyatında.
Yine de bu özgünlük onu, birçok eski tüfek yazarın başına gelen, unutulmak felaketinden koruyamadı. Hiç okunmadığını iddia etmiyorum muhakkak. Ortaya koyduğu eserlerin gücüne kıyasla az okunduğunu ve hak etmediği biçimde tarihin tozlu sayfalarına doğru yol almak zorunda bırakıldığını söylemek istiyorum. Unutmamak, daha doğru ifade edersek hatırlatmak bu yüzden önemli o eski tüfekleri.
Salah Bey Tarihi, Salah Birsel’in eski İstanbul mekanlarını anlattığı beş kitaplık serinin adıdır. Kent tarihi ve yaşayışına dair bir boşluğun doldurulmasında önemli bir katkıdır bu kitaplar. Kenti ve kentle birlikte yaşayan insanı anlatırlar. Şimdilerde talan edilen İstanbul Şehri'nin, mekanlarıyla, başarılı bir toplumsal yaşamı yeniden nasıl ürettiğinin hikayesidir Salah Bey Tarihi.
Kahveler Kitabı bu serinin ilk kitabıdır.
Kitap, İstanbul tarihinin neredeyse yüz yıllık bir kesitini kahveler aracılığıyla anlatıyor.
Salah Birsel bu kitapta nitelikli mizahi dilin en yetkin örneklerini hayatın içinden konularla veriyor. Maskaralık yapmadan gülümsetiyor. Tarihin engin denizlerine doğru eğlenceli bir yolculuğa çıkmamıza olanak sağlıyor.
İstanbul'un sokağını, binasını, taşını toprağını; tüm bunlarla birlikte insanını da yazıyor Kahveler Kitabı'nda Salah Birsel. Mekanla nefes alan insanın ve şehir kültürünün tarihidir kitap. İnsanın, zamanın, mekanın ve olayların ahenkli bir bütün oluşturduğu, çok boyutlu bir tarihtir onun yazdığı.
Bu tarih,Türkçenin büyük evrenini zorlayan özgün,neşeli bir dil ile yazılıyor.Bu dil aracılığıyla mekanların ve insanların iç içe süregiden hayatı canlı bir biçimde anlatılıyor.
“Bu bir kahveler kitabıdır.
Gelmiş geçmiş bütün kahvelerin, edebiyat kahvelerinin, esrar kahvelerinin, tulumbacı kahvelerinin, karagöz ve meddah kahvelerinin, mahalle kahvelerinin öykülerini dile getirir.
Kahveler günün 24 saati soluk alır, soluk verir.
Çünkü onlar da canlı varlıklar gibi, doğar büyür, sevdalanır, mutlu-mutsuz günler geçirir ve ölürler.”
Tabii ki kahvenin ve kahvehanelerin tarihi de anlatılıyor kitapta. Kahvenin Anadolu'ya gelişi oradan Avrupa'ya yayılması, İstanbul'da ilk kahvelerin açılması gibi olayları Salah Birsel'in renkli üslubuyla okuyoruz kitapta.
Sanatçıların, özellikle edebiyatçıların kahvehanelerle olan ilişkisi de var kitapta. Bu nedenle sanat tarihine bir katkı olarak da düşünülebilir Kahveler Kitabı.
Kahvehane-sanat ilişkini anlamak için buralara giden bazı isimleri saymak önemli kanımca. O halde sayalım: Nazım Hikmet, Faruk Nafiz Çamlıbel, Sait Faik, Tatyos Efendi, Prens Sabahattin, Ahmet Hamdi, Orhan Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Münir Nurettin, Hasan Ali Yücel, Neyzen Tevfik, Sabahattin Ali…
İşte bu sanatçılar ve daha birçokları kahveleri kahve yapan isimlerdir. Kahvelerin ikliminde gelişip serpilmişlerdir. Gün boyu sanat icra edilen, edebiyata dair konuşulan -Sait Faik’in deyimiyle- bir çeşit okuldur kahveler o dönemde.
Şiirlerle, manilerle, felsefe tartışmalarıyla, saz heyetleriyle, karagöz ve ortaoyunlarıyla kahvehaneler dönemin tiyatrosu, sineması ve toplantı salonudur.
Kimi kahvelerde edebiyat üzerine tartışmalar yapılır, kimilerinde musuki icra edilir Salah Birsel'in anlattığına göre. Kimi kahvelerin de kitapla arası iyidir.
“Kimi kahvelerde de bu gibi konuşmalarla vakit öldürülmez kitap okunur. Çokluk da müşterilerden biri okur, ötekiler dinler. Kahveci kitap okuyan müşteriden de kahve parası almaz, ikide bir kahveci çırağı da kahvenin şurasına burasına konulmuş yağ mumlarının fitilini özel makasıyla kesmek için peykeleri dolaşır. Okunan kitaplar daha çok Kan Kalesi, Hamzanâme, Battal Gazi gibi şeylerdir. Kahveci onları Sahaflar’daki kitapçılardan kira ile alır.”
Salah Birsel kitabında kahvelerin iç düzenlemesinden, çalışma tarzlarına kadar ayrıntılı betimlemeler de yapar. Örnek olarak:
“Büyük kahvelerin içi çokluk setli, sütunlu ve havuzludur. Havuzun ortasında mermer bir çeşme vardır… En göze çarpan yerlerinde de oymalı ya da çinili ocaklar vardır… Cezveler yerlidir ve bakırdan yapılmıştır.
…Kahve soğutucusu kahvenin kavrulmasından sonra soğutulmak için konduğu basit, tahtadan dikdörtgen biçiminde bir tepsidir… Tavla, satranç, iskambil kağıtları da kahve ocağının hemen yanındaki peyke üzerinde ya da kahve ocağının sağındaki raflarda durur…”
Her ne kadar İslamiyetin plastik sanatlarla arası olmasa da kahvelerde bol miktarda resim, duvarları süsler Salah Birsel'in aktardığına göre.
“İşin tuhafı Müslümanlar resimden hoşlanmadıkları, plastik yapıtlara günah gözüyle baktıkları halde kahvelerdeki resimler bu anlayışa meydan okur. 1852 yılında İstanbul’a gelip dokuz hafta kalan Theophile Gautier de en çok buna şaşar. ‘Bu resimler Müslüman bağnazlığını hiç mi hiç, tedirgin ediyora benzemez’ der. Nedir, Gautier gitmiş olduğu bir kahvenin duvarlarındaki resimleri de saptamıştır ki bizim için asıl önemli olan budur. Ama resimlerden buranın daha çok turistlerin uğrağı bir kahve olduğu anlaşılmaktadır.’ Üstünde ayetler yazılı üç ayaklı bir sehpa üzerine oturtulmuş bir derviş sarığı, zeybek oyunu, ellerindeki silahları havada döndüren ve altı ayaklı mavi atlara binmiş olan Horasan savaşkanları, geyik postu üzerinde oturan ve çiğ kırmızıya boyanmış bir aslanı dize getiren bir şeyh, Victor Adam’ın çizdiği av taslakları, Ratishonne Savaşı’nda Napoleon…”
Kitapta bunun dışında Neyzen Tevfik’in esrar kahvelerindeki günlerini, Avrupa’dan yeni dönen Sabahattin Ali’nin gidecek yeri olmadığı zamanlarda kahvede geçirdiği geceleri, Namık Kemal’in, eşiğini aşındırdığı mekanları ve daha birçoklarını okuma imkanı bulabiliriz.
Zamanı algılamanın bir yolunun da mekanla kurulan bağ olduğu düşüncesini kabul eden birisi olarak her gün ayrı bir örneğini gördüğümüz acımasız tahribatın, zamanın akışını da değiştirdiğine dolayısıyla yaşadığımız an ile aramızda kaotik bir çatışma yarattığına inanıyorum.
Belki de bu sebeple Kahveler Kitabı’nın ve benzer çalışmaların, kentin yıkılıp yok edildiği, insan-mekan bağının koparıldığı, bir çoğumuzun apartman duvarlarına hapsedildiği bir dönemde, betona sıkışan aklımıza iyi geleceğini düşünüyorum.
KÜNYE: Salah Bey Tarihi 1, Kahveler Kitabı, Salah Birsel, Sel Yayıncılık, Ocak2017, 278 sayfa.