İşçilerin gözükmediği kent: Aliağa

İşçilerin gözükmediği kent: Aliağa

Bugün Tüpraş Aliağa'da ihmal nedeniyle 4 işçi çalışırken yaşamını yitirdi, 2 işçi de yaralandı. Murad Karabulut iş cinayetlerinin sıradanlaştığı Aliağa'yı yazdı: "Aliağa’da bir tane devlet hastanesi vardır o da sağlık ocağından biraz daha büyüktür. Bugün gerçekleşen iş kazasında işçiler parçalanmış halde değil de ağır yaralı olarak o tankın içerisinden çıkartılsalardı muhtemelen bundan önce olduğu gibi İzmir’e giderken yolda öleceklerdi."

Aliağa bugün Türkiye gündemine bir kez daha işçi cinayeti ile geldi. Dört işçi depolama tankının bakımı sırasında önlem alınmadığı için hayatını kaybetti. Tankın bakımını yapan genç işçilerin dördü de taşeron firmada ve sendikasız olarak çalışıyorlardı.

Aliağa’da işçi cinayetleri sürpriz değil. Bu tür haberler ilçede kanıksanmış durumda. Bütün ilçede belediye hoparlöründen yapılan bir anons ve herkesin “rahmet” dilemesiyle biten kısa bir ayin durumu yaşanır. İşin ilginç yanı bu ayin durumunun bölgede siyaset yapan partiler açısından da aynı şekilde gerçekleştirilmesidir. Sosyal demokrat olduğunu söyleyen CHP, iş cinayeti mi yoksa iş kazası mı diye aklı karışınca “rahmet” diler ve geçer. Vatanı için öleceğini söyleyen MHP’liler için rahmet dilemek bile çoğu zaman ek bir yük olarak görülür. Vatan onlar için içindekilerden bağımsız bir şeydir, bilirsiniz… AKP zaten sermayenin çocuğu olarak geldi. Onlardan açıklama beklemek bile yanlıştır. Bu makro açıklamalar Aliağa’yı ve oradaki iş cinayetlerini anlamak için yetmez, yalnız bir başlangıç olabilir.

Aliağa, İzmir’in diğer ilçelerinden farklı olarak yönetim anlamında istikrara sahip değildir. Örneğin İzmir CHP’nin kalesidir ama Aliağa değil. Evet, Aliağa’da CHP’liler fazla sayıdadır ve hakim olan anlayış CHP’nin seçmen kitlesi ile aynıdır ama yönetim olarak İzmir’deki istikrar yoktur. Örneğin Aliağa’nın geriye doğru son üç belediye seçimi MHP-CHP-AKP olarak gerçekleşmiştir. Çünkü Aliağa’da sermaye grupları kiminle daha iyi anlaşacağını görürse onu destekler. Bu açık destek olabileceği gibi kapalı bir destek de olabilir. Çoğu da CHP’nin Aliağa’daki işçi cinayetlerine yaklaşımı ile ilgili ya da CHP’nin projeleri ile ilgilidir. Örneğin bugün gerçekleşen iş cinayetinde CHP ilçe başkanı Özcan Durmaz iş kazası ya da iş cinayeti gibi bir söylemden kaçmak için sadece rahmet dilemiştir. CHP Emek Büroları ve ilçe temsilcisi ise hiçbir açıklama yapmamıştır. Aziz Kocaoğlu sessiz kalmış, CHP’nin ilerici diyebileceğimiz milletvekilleri Twitter'da bir tek tweet bile atmamak için çok çabalamıştır. Elbette bunlar yukarıda söylediğimizden bağımsız değildir. İşçi cinayetlerine ses çıkartan bir CHP Aliağa’daki yerel seçimlerde kazanamayacağı gibi il seçimlerinde de ağırlıklı olarak bütçe kaybedebilir. İlişkileri sıcak tutmakta fayda var. Özellikle bu Tüpraş ve sahibi Koç ise.

Koç, Türkiye’deki çoğu sosyal demokrat insan için “ilerici” gözüken özelliğe sahiptir. Öyle olmasını istedikleri için mi böyle görürler yoksa gerçekten öyle olduğuna mı inanıyorlar bilemiyorum. Yalnız Koç’un ilerici olan tek bir şeyi varsa o da kar oranlarıdır. Hep ileriye doğru gitmektedir. OHAL döneminde artırdığı kar oranları ve ülkedeki “muhalif” gözüken duruşu hem siyasi hem de borsadaki gücünü dengeleyecek bir tutum olabilir. Özellikle ülke iktidarına yakın olan bir parti iseniz siz de oradaki dengeyi oynamak ve bozmak istemeyeceksinizdir. Bu yüzden “araştırıyoruz” diyerek insanların içini rahatlatmak isteyen bir tutum takınıyor CHP milletvekilleri. Hangi CHP milletvekilleri? Halkçılık, adalet diyenler mi?

Halkçılık tartışmalarını çok yapıyoruz. Sadece biz yapmıyoruz halkçı olacağını söyleyen CHP’liler de bu tartışmaların içerisinde. AKP’nin ihale sermayedarlarına karşı Türkiye’nin iş cinayetlerinde adını en başa yazdıran burjuvaları kendisine ittifak etmeye çalışan CHP. Halkçı olacağını söylüyor ama halkı oluşturan en büyük kesim olan proleterlerin-işçilerin sorunlarından bağımsız bir halkçılık öneriyor. Türkiye’de denendi olmadı. Hatta Demokrat Parti, CHP’nin halkçı anlayışının kör noktalarından beslendi. Aynı yanlış iki defa yapılmaz.

Neo-liberalizmin yaygınlaştırarak bir kural haline getirdiği esnek çalışma, güvencesiz çalışma ve taşeron sistemi ile hesaplaşmadan halkçılık demek, adalet demek inandırıcı olmaz.

Petrol İş Aliağa 2011 yılında yine bir toplu iş sözleşmesi sürecinde yaptığı basın açıklamasında Tüpraş’ta taşeronun giderek yaygınlaştığını ve bakım hizmetlerinde taşeron kullanılmasının yanlış olduğunu söylüyordu. Sendika yaptığı bu açıklamada ne kadar haklı olduğunu göstermiş oldu. Şimdi aynı sendika yine aynı konuda bu sefer Petkim’de uyarıyor: Taşeron çalışma yaygınlaşmamalı. Dinlenecek mi?

Aliağa’da bir tane devlet hastanesi vardır o da sağlık ocağından biraz daha büyüktür. Bugün gerçekleşen iş kazasında işçiler parçalanmış halde değil de ağır yaralı olarak o tankın içerisinden çıkartılsalardı muhtemelen bundan önce olduğu gibi İzmir’e giderken yolda öleceklerdi. Her yere duble yol yapan, milyon dolarlar harcayarak köprüler yapan iktidar için on beş yıllık süreçte Aliağa’ya bir devlet hastanesi yapmak çok maliyetli olurdu, kabul ediyorum. Onun yerine bir cemaatin Aliağa’ya hastane yapması beklenebilir o da olmuyorsa zengin birisinden yatırım olarak hastane yapması istenebilirdi. Yalnız iktidar bunu yapmadı ama koskoca kaymakamlarımız geldi gitti onlar da mı bir şey yapmadı ya da demedi? Evet, dedi. Hatta bugünkü açıklamasını “şu an üretim devam ediyor içeriye araç girişi yok” diyerek de bitirdi.

2003 yılında ilk işi İş Kanunu’na esnekliği getirmek olan bir partinin bakanları soruşturma başlatmış, ana muhalefetin milletvekilleri “araştırılsın” demiş, belediye başkanı sessiz kalmış. Hepsi de farklı partilerden. AKP-CHP-MHP. Çoğu zaman iş cinayetlerinde kendime şunu soruyorum: İyi de bu tezkere değil ki hepsi aynı şeyi söylesin, savunsun.

Yoksa işçi – işveren arasında bir tezkere miydi, ölmüş bile olsa bedenlerimiz?