İlknur Delice yazdı: Her şeyin ertesi ‘yarın’

İlknur Delice yazdı: Her şeyin ertesi ‘yarın’

Sancak’ın öykülerdeki zemini oluşturan düşünceleri güçlü anlatım zenginliği ve usta kalemiyle sağlamlaştırdığı bu kıvrak öykülerde yarına umudun yolculuğunu sırtlayıp güneşin yeniden doğumuna yürüyenlere şahit oluyoruz. Bu şahitlik içimizde bir ikinci hayatın varlığı gibi.

Deliliği sevip okşayanları, mekânlarda kaybolanları, ‘yarın’ı sırtlayanları belki bu kadar bir arada görmemişsinizdir. Ya da yarının uzaklığı ve yakınlığı ile bu kadar kafa yoranları… Bu maksatladır ki “Belki Yarın”da her öykü yarına dair söz etmeden, göz kırpmadan edemiyor. Öykülerde kulağımıza fısıldayan sözcükler ayakları yere basan bir kurgunun güçlü izlenimlerini veriyor. On bir öykü. On biri de kendi içinde birbirine sıkıca bağlanan sağlam bir dokunun ürünü. Sözcüklerin anlatımı kuvvetlendirmek için renklendirilmesi enfes bir şiirsellik serpiyor metinlerin üzerine. Peki, nereye değiyor bu öyküler?

Hep aynı rüyayı gören, zihin labirentinin iç yakıcı hüznüne, ‘belki yarın’larla sürdürülen upuzun geçmişin gölgelerine götüren, görmezden gelinen ve gündelik yaşamda izine aşina olduğumuz, yanı başımızda duran birlikteliklerin, meselelerin kişilerine; bizlere değiyor. Değip de köşeye çekilmiyor; takip ediyor, yaşamını yarına erteleyen kahramanlarını ikna etmeye çabalıyor.

Sıradan deyip de ötelediğimiz hayatların aslında pek de öyle olmadığını anlatmaya çalışıyor bize Sancak. Bazen bir yazarın yazma serüveninin içinde başkaları adına gülen, ağlayan, dayak yiyen, düşen kalkan bir o kadar da korkusuz palyaçoları görüyorsunuz öykülerde. Öykü içinde öykü ile bazen tekinsiz çıkmazların sokaklarında geziyor, bazen işlenmemiş bir cinayetin başını çekiyor, bazen dünyanın nefesini sırtında hissetmek için karşıya geçme kavgasında ölümü gözü alıyor, bazen gecelerin rengini hakikat olarak görenlerden biri oluyorsunuz. Sancak’ın kahramanları umutlu; gözleri yarını kolluyor, çabaları yarına uğruyor. 

Kitabın ismi ile öykülerin uyumu genel atmosferi yansıtır nitelikte. Öyküler birbirinden bağımsız gibi görünse de kitaptaki bütün öykülerin ortak bir yanı var: Yarın. Her öykünün kahramanları yaşadıklarını yarına bırakmanın derdinde. Öykülerin tümünde yazarlar genellikle okura bir şey anlatmanın telaşına girerler. Belki Yarın’daki öyküleri de okuduğunuzda Sancak’ın söylemeye çalıştığı sözlerin farkına varacaksınız.

Sancak’ın öykülerdeki zemini oluşturan düşünceleri güçlü anlatım zenginliği ve usta kalemiyle sağlamlaştırdığı bu kıvrak öykülerde umudun yolculuğunu sırtlayıp güneşin yeniden doğumuna yürüyenlere şahit oluyoruz. Bu şahitlik içimizde bir ikinci yaşamın varlığı gibi. Bazı hikâyeler vardır ki keyifsizliğe kapı açar. Bazı hikâyelerse umudun kapısını aralar. Sancak’ın öykülerinde gerçekliğin içinden süzülerek yanımıza yaklaşan bu iki biçime de rastlıyoruz. Öykülerin arkasına gizlediği sözleri görme mücadelesi içine giriyor; kâh merakla dudaklarımızı ısırırken kâh parmaklarımızla oynuyoruz.

Jale Sancak tüm kitaplarını okumak isteyeceğiniz bir yazar. Eğer bu coğrafyanın insanının renklerini de dertlerini de duymak istiyorsanız yarında buluşan bu öyküleri hiç vakit kaybetmeden okuyunuz.

“Hayat gecedir kimilerine. Günle uyuşmayan, güne tutunamayan karanlık demlenince kazıya başlar. Bataklık cinleridir, gece kışkırtıcı bir Tekgül’dür, bir Alev’dir, bir Kevser’dir her yere yürüyen. Göğün öfkeyle abandığı çatıda, yağmur lekelerinde uyuyup üşüyerek uyanan o üç kız geçiyorlardır ki bütün mekânlar birdenbire ayaklanır, uzunlar kısalar, zayıflar şişmanlar, akıllılar aptallar, efendiler köleler, varlıklılar yoksullar ve kedilerle köpekler sulta durur. Sıkı bir iş bitirilmelidir o gece! Ahaliyi uyandırma faslı, yani saraka bitince, ustura, jilet, şiş işlemeye başlar usul usul. Gaddara, uğursuza, kötüye acınmaz. Ciddiyetin zamanı gelir. Soyun! Soyunulur. Kaburgalar, uyluklar, kasıklar ürkekleşir, göbek içeriye çekilir, patlak verir ciddiyetin karnavalı, eğlence gırla.” (s.81)

KÜNYE: Jale Sancak, Belki Yarın, Hep Kitap, Kasım 2016, 93 sayfa.

DAHA FAZLA