Hüzün adımızın yanına bile yanaşmasın

Hüzün adımızın yanına bile yanaşmasın

Çekoslovakya Komünist Partisi önderlerinden Julius Fučík, 24 Nisan 1942’de, Gestapo’nun bir eve baskın düzenlemesi sonucu tesadüfen yakalanır. Gestapo, Fučík’i ilk ele geçirdiğinde kim olduğunu bilmez ve ne kadar önemli bir kişiyi ele geçirdiklerinin farkında değildir. Ancak kısa bir süre sonra baskında yakaladıkları adamın kim olduğunu anlarlar ve işkenceli sorgular başlar.

Bir insanın direnişi her koşulda devam edebilir mi?

Peki her insan teslim alınabilir mi?

En sert koşullar altında bile düşüncesinden asla vazgeçmeyenler var mıdır?

Yordam Kitap etiketiyle yayımlanan Darağacından Notlar, işte bu soruların karşısında en net cevabı üreten kitaplardan bir tanesi. Gestapo zindanlarında, en zor koşullar altında yazılmış bir direniş öyküsü.

Çekoslovakya Komünist Partisi önderlerinden Julius Fučík, 24 Nisan 1942’de, Gestapo’nun bir eve baskın düzenlemesi sonucu tesadüfen yakalanır. Gestapo, Fučík’i ilk ele geçirdiğinde kim olduğunu bilmez ve ne kadar önemli bir kişiyi ele geçirdiklerinin farkında değildir. Ancak kısa bir süre sonra baskında yakaladıkları adamın kim olduğunu anlarlar ve işkenceli sorgular başlar.

Pankrác Hapishanesi’nin 267 nolu hücresinde tutsak edilen Julius Fučík, kitabı oluşturan bu metinleri kaleme almasını iki Çek gardiyanın ona yardımcı olmasına borçludur. Kendi çıkarları uğruna faşistlere hizmet eden insanlar dışında, mücadeleye inanan, insana değer veren kişiler de mevcuttur. İşte o iki gardiyan Julius Fučík’in yazması için kendilerini tehlikeye atarlar. Onların bu tavrı sayesinde Gestapo hücrelerini en iyi anlatan metinler tarihe yazılmış olur.

Hayatı çok sevdim ve onun güzelliği uğruna mücadeleye atıldım.” İfadesiyle hayata olan bağlılığını ve mücadeleye olan inancını gösterir bizlere Julius Fučík. Yoğun işkenceye rağmen sevdiklerine, yoldaşlarına ve partisine dair tek kelime alamazlar ağzından. “Ah, babacığım, güneşin doğduğunu bir kez daha görmeyi ne kadar isterdim, bilemezsin.” diye ifade eder güzel günlere olan tutkusunu. Çünkü, komünistlerin bu savaşı kazanacağına inancı tamdır. Bunu her fırsatta düşmanına karşı dile getirir ve bu yaşananların hesabının sorulacağını onların yüzüne haykırır.

25 Ağustos 1943 tarihinde Berlin’de bir Nazi mahkemesinde ölüm cezasına çarptırılan Julius Fučík, yaşamak için az zamanı kaldığını bilir ve mümkün olduğunca hızlı bir şekilde yazmaya çalışır. Ve zaman su gibi akıp gider, 8 Eylül 1943’te asılarak idam edilir.

Yaşadıklarını ölümsüzleştirmeye çalışan Julius Fučík, kitabı bitirememe ihtimaline karşı şu ifadeleri kullanır; “Kendi yaşamımın filmini binlerce ayrıntısıyla yüz kez seyrettim. Şimdi yazıya dökmeye çalışacağım. Celladın ipi ben bitiremeden boynuma geçecek olursa, “mutlu son”u yazacak daha milyonlarca insan var.”

Julius Fučík’in kaleme aldığı notları dışarı çıkaran gardiyanların ve karısı Augustina Fučík’in bu kitabın derlenmesinde çok yoğun emeği vardır. Nazilerin toplama kampından sağ çıkmayı başaran Augustina Fučík, farklı yerlerde bulunan ama numaralandırılmış olan bu notları toparlar ve Julius Fučík’in istediği gibi bir kitap haline getirir.

Darağacında Notlar, her gün ölümle burun burunayken yazılmıştır. Kitabın her sayfasında ağır işkenceyi ama daha da önemlisi bu işkenceye karşı amansız bir direnişi göreceksiniz. Julius Fučík’in bir komünist ve direnişçi olmasının dışında, gazeteci ve edebiyat eleştirmeni kimliği, kitaba edebi olarak da çok güçlü olma özelliği kazandırıyor.

Gestapo’nun elinde her gün daha kararlı direnen Julius Fučík, yaşadığı acıyı şu şekilde ifade eder; “…Ardından yine sille tokat girişiyorlar ve yeri göğü inletiyorlar. ‘Konuş! Konuş! KONUŞ!’ Yine de bir türlü ölemiyorum. Anneciğim, babacığım, neden bu işkenceye dayanacak kadar güçlü kıldınız beni?”

Nazilerin kurduğu bir darağacında can veren Julius Fučík son isteğini şu şekilde dile getirir ve geride kalanlara bir vasiyet olarak bırakır; “Tarihin bu dönemini yaşamış olan sizlerden tek bir isteğim var. Bu mücadeleye katılmış olanları asla unutmayın. Yalnızca iyileri değil, kötüleri de anımsayın.” Bizlerden iyiler kadar kötüleri de hatırlamamızı ister. Julius Fučík, tarihin bir aşamasında kötülerden hesap sorulacağını bilir ve bunun için hesabın unutulmamasını ister.

Julius Fučík, destansı direnişinde bu büyük kavganın tüm neferlerine bağlıdır. Nazilere karşı yürütülen bu insanlık mücadelesinin kazanılacağına dair olan inancını hiçbir zaman kaybetmez. Onu teslim alıp, idam ederek yenilgiye uğratacağını düşünen Gestapo, bir gün gelip yenildiğinde “bizimkilerin” gösterdiği iradenin ve direnişin yanından bile geçemez.

İnsanlık var oldukça sürecek olan mücadelenin ve insanlığın onurlu kavgasının unutulmayacak devrimci önderlerinden biri olan Julius Fučík’in 19 Mayıs 1943’te ki sözleriyle bitirelim;

“Bu son savaştan sağ çıkan ve bizim arkamızdan gelen bütün yoldaşlara yürekten selam ederim. Gustina ve kendi adıma onlara gönülden esenlikler dilerim; biz görevimizi yaptık.

Bir kez daha yineliyorum, bizler mutluluk için yaşadık, bunun için mücadeleye girdik ve bunun için ölüyoruz. Hüzün adımızın yanına bile yanaşmasın.”


KÜNYE: Darağacında Notlar, Julius Fučík, Çeviri: Celal Üster, Yordam Kitap, 2015, 144 sayfa.

DAHA FAZLA