HDP Eş Genel Başkanı Kemalbay ve CHP’li Altıok OHAL’in 1 yılını İleri’ye değerlendirdi

HDP Eş Genel Başkanı Kemalbay ve CHP’li Altıok OHAL’in 1 yılını İleri’ye değerlendirdi

Bugün birinci yılını dolduran OHAL ve sonrasını HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Zeynep Altıok ile konuştuk.

@Meryem_Yildrim

15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası yapılan operasyonları muhaliflere karşı bir cadı avına dönüştüren AKP hükümetinin, 20 Temmuz 2016’da ilan ettiği Olağanüstü Hal (OHAL) bugün bir yılını doldurdu.

AKP iktidarı, OHAL ile geçen bir yılda toplumun tüm alanlarında ‘sakıncalı’ gördüğü muhalif isimleri tasfiye etti, gözaltına aldı, tutukladı.

Tasfiyelerle geçen yılı, tek adamcı başkanlık sistemini getirecek olan hileli referandum sonuçlarını, Adalet Yürüyüşü’nü ve yeniden uzatılan OHAL sürecini CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok ile HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay ile konuştuk.

16 Nisan referandumunun toplumda bir direnç olduğunu ortaya çıkardığını vurgulayan Kemalbay, eski hatalarla devam ederek bir yere varılamayacağını belirterek, “Halkın ilerici taleplerine karşılık veren bir siyaset kurumu inşa etmekle karşı karşıyayız” dedi.

OHAL ile geçen her gün 304 kişinin işinden olduğunu belirten Altıok ise darbenin olumsuz etkilerini yaşayanların yüzde 49’un çok üstünde olduğunu belirterek, bütün farklılıkların bir kenara bırakılıp ‘demokrasi’ talebiyle bir araya gelinmesi gerektiğini söyledi.

'DARBE SÜRECİ 7 HAZİRAN’LA BAŞLADI'

HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, 7 Haziran’dan bahsetmeden son bir yılı açıklamanın mümkün olmadığı görüşünde. “Çünkü 7 Haziran’da Türkiye siyasi tablosunda büyük bir kırılma yaşandı. Türkiye tarihsel sorunlarıyla hesaplaşma ve bu sorunları demokratik mücadeleyle aşabilmek yerine çok daha geriye düşme durumuyla karşı karşıya kaldı” diyen Kemalbay, 7 Haziran seçimleri Türkiye halklarının demokratik bir sıçramaya hazır olduğunu gösteren emareler içerdiğini belirtti.

Kemalbay, 7 Haziran’da barış ve demokrasi için ortaya çıkan olanağın AKP iktidarı ve onun milliyetçi ittifakları ile halkın iradesini ortadan kaldırılarak, darbe sürecinin başlatıldığını ifade etti.

'TEK ADAM REJİMİ İÇİN 15 TEMMUZ’U FIRSATA ÇEVİRDİ'

“Halkın iradesini yok saymak bir darbe sürecidir. Darbe sürecinin biz o zamandan başladığını düşünüyoruz. Böyle bir tabloyu yaratabilmek için AKP/Saray iktidarının bir araca ihtiyacı vardı. O araç da Dolmabahçe’de deklarasyon masasının devrilmesi, çözüm sürecinin ortadan kaldırılması onun yerine kutuplaştırmayı arttırıcı bir hat çizilmesiydi” diyen Kemalbay, şöyle devam etti: “20 Temmuz Suruç Katliamı ile başlayan daha sonra Ceylanpınar’da iki polisin şaibeli şekilde katledilmesiyle devam eden bir savaş tablosuyla karşı karşıya kaldık. Bütün bu siyasi gelişmeler yaşanırken, AKP/Saray iktidarının otoriterleşmesi, tek adam rejimini, Türk tipi başkanlık sistemi kurabilmesinin yegane yolu başlattığı çizgiyi derinleştirmesiydi. 15 Temmuz darbe girişimini Erdoğan fırsata çevirdi. Kendisi de “Allahın bir lütfu” olarak tarif etti.

Dolayısıyla 15 Temmuz darbe girişiminin karşısında halk, bütün demokrasi güçleri durdu fakat aslında darbe girişimini kendi darbesi için gerekçeye dönüştüren bir siyasi aktörle karşı karşıyayız. Erdoğan’ın şahsında somutlanan milliyetçi, gerici muhafazakar yapının bir işbirliği içerisinde gerçekleştiğini görüyoruz. Milliyetçi ittifakla AKP’nin kendi çizgisini somutladığını görüyoruz. 20 Temmuz OHAL’in ilan edilmesi de bunun vesilesi oldu, darbe sürecini daha derinleştirdi.”

‘TÜM DARBELERDE OLDUĞU GİBİ AKP DARBESİ DE İŞÇİ SINIFINA YAPILDI’

Tüm darbeler de olduğu gibi 20 Temmuz siyasi darbesinin de işçi sınıfına ve kadınlara yapıldığını belirten Kemalbay, “O yüzden büyük bir tasfiye süreciyle karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

Kemalbay, bahsettiği bu tasfiye operasyonlarının ise 12 Eylül rejiminde dahi rastlanmayacak boyutlarda olduğunu belirtti. “Sebebi de, devletin yapısını değiştirmeye, kendi sistemini inşa etmeye yönelik bir operasyondur bu. Bütün muhalefeti tasfiye etmek ve Saray’ın kendi ittifaklarıyla birlikte kurduğu bu rejime biat edecek bir sistem oluşturulmak isteniyor.

Üniversiteler de bu açıdan boşaltıldı, her yerde bu nedenle bir saldırıyla karşı karşıyayız. Faşizmin kurumsallaşabilmesi için yapısal bir dönüşüm gerçekleştirdi” diye konuşan Kemalbay, sürecin en çok da patronlara ve sermayeye yaradığını söyledi.

“Güvencesizleştirme AKP/Saray iktidarının iktidara geldiği günden bu yana uyguladığı bir politika. Bu güvencesizleştirmenin önündeki en büyük handikaplar toplumun geldiği demokrasi bilinci ve talepleri” diyen Kemalbay, OHAL sürecini değerlendirdiği sözlerine şöyle devam etti: “Bununla da akademisyenlerden, kamu çalışanlarına, öğrencilere, insan hakları savunucularından, kadın kurumlarına kadar herkes karşı karşıya kaldı. Bunların hepsinin tasfiyesi aynı zamanda bu güvencesizleştirme politikalarının da önünü açan bir yol oldu. Demokrasi mücadelesinin en sivri uçları olarak görülen yerler en büyük saldırılara maruz kaldı.”

‘SARAY, REFERANDUMDA ORTAYA ÇIKAN DİRENCİ GÖLGELEMEK İÇİN İÇERİDE DIŞARIDA SAVAŞI TIRMANDIRIYOR’

HDP Eş Genel Başkanı, söz konusu sürecin muhakkak önünün kesilmesi gerektiğini ve demokrasi mücadelesine hayat vermek zorunda olduklarının altını çizdi. 16 Nisan Anayasa referandumunu hatırlatan Kemalbay, o dönemin şunlara dikkat çektiğini söyledi: “16 Nisan meşru olmayan Anayasa referandumu bize Türkiye’de demokrasin ortadan kaldırılmasına yönelik bir direncin olduğunu gösteriyor.

AKP/Saray iktidarı bunun üstünü örtmek için hem içeride hem dışarıda savaşı tırmandırarak gölgelemeye çalışıyor. Meclis’i iç tüzük değişikliğiyle susturarak, Yüksel caddesindeki direnişlere saldırarak, heykelleri abluka altına alarak, Nuriye ve Semih’e saldırarak kendi önündeki engelleri kaldırmaya çalışıyor.”

AKP/Saray faşizmini yenebilmenin yolunun, muhalefetin yüklenmesi gereken sorumluluklardan geçtiğini vurgulayan Kemalbay, yapılması gerekenin “Bize düşen bütün direnç odaklarını yan yana getirmek ve faşizme karşı cesaretle birlikte direnmek” olduğunu dile söylüyor.

Faşizmi yenebilmek için başka çıkar yol olmadığını herkesin görmesi gerektiğini ifade eden Kemalbay, bahsedilen birliktelikten kastedilenin fiziksel olarak bir parti ve hareketlerin bir çatı altında mücadele etmesi değil, birbirinden çok farklı deneyimleri, öncelikleri kaygıları olan siyasi hareket ve partilerin bu gidişata dur demesi olduğunu söyledi.

‘CİZRE’YE SES VEREN, CERATTEPE’YE KULAK KESİLEN, SOMA’NIN ACISINI ŞİRVAN’DA HİSSEDEN BİR TOPLUM VAR’

“Hassasiyetleri, öncelikleri görerek, yan yana mücadele etmeyi başarmamız gerekiyor” diyen Kemalbay, şu görüşleri paylaştı:

“Eski kodlarla, yüz yıllık ön yargılarla toplumun artık birbirine yaklaşması, ya da siyasi yapıların birbirine bu ön yargılarla bakması tamamen faşizme yol vermek anlamına gelir. Çünkü sorunlarımızın temelinde yatan şey aslında, aşağıdan gelen gerçek, radikal bir demokrasiyle bu sorunları çözme konusunda siyasetin yeteneksizliğidir. Bu konuda halkın çok gerisinde kalan siyasi aktörlerden söz edebiliriz. Halk göstermiştir ki daha güzel bir gelecek, yeni bir yaşam ve Türkiye için geçmişten gelen deneyimlerden yeni bir anlam ve ders çıkarmıştır. İşte bunu da 7 Haziran’da göstermiştir. Birbirine daha sıcak bakan, kodlarla değil, dokunarak, hissederek bakan bir toplum var. Cizre’ye ses veren, Cerattepe’ye kulak kesilen, Soma’nın acısını Şirvan’da hisseden, Şirvan’ın acısını Ergene’de, Zonguldak’ta hisseden bir toplumla karşı karşıyayız. Fakat siyaset kurumları toplumun bu taleplerinin çok gerisinde kalıyor.

Kadınlar deresine sahip çıkmak için bilirkişi raporu vermeye gelen heyetin önünü kesmişler ve “benim burada ölümü çiğnersin ama buraya HES gelemez” diyorlar. Yani doğasına sahip çıkan bir halk ile gördüğü her su birikintisini metaya çevirmeye çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız.”

‘HALKIN İLERİCİ TALEPLERİNE YANIT VEREN BİR SİYASET KURUMU İNŞA ETME GÖREVİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ’

“Halkın ilerici, demokratik taleplerine cevap veren bir siyaset kurumunu inşa etmek göreviyle karşı karşıyayız” diyen Kemalbay sözlerini bir çağrıyla sonlandırdı: “Eğer biz bunu yapamazsak sorunlarımızın da üstesinden gelemeyiz. Herkesin bu bilinç ve bakış açısıyla toplumsal meselelere yeniden bakması gerekiyor. Ezberleri bozarak, yeniden bu siyasi tabloyu, toplumun taleplerini okumamız gerekiyor.”

‘ESKİ HATALARLA DEVAM EDERSEK BİR YERE VARAMAYIZ’

“Eğer bunu yapabilirsek, halk siyasetin çok ilerisinde, biz mücadeleyi o noktadan kucaklayabilirsek, birlikte yan yana, omuz omuza bunu yapabilirsek, o zaman bu toplum karanlıktan kurtulabilir, geleceğe taşınabilir. Aksi halde biz hala eski hatalarla devam edersek, militarist politikalara destek verirsek, siyasetçilerin hukuksuzca tutuklanmasına, rehin alınmasına göz yumarsak, sermaye yanlısı, doğa düşmanı politikalara, grev yasaklanmasına, işçilerin taleplerinin ve mücadelelerinin bastırılmasına göz yumarsak bir yere varamayız. O açıdan yan yana gelişlerin bu fotoğrafı gören yan yana gelişler olması gerekiyor.”

CHP’Lİ ALTIOK: DARBE GİRİŞİMİNİ DE BASKI AYGITINA DÖNÜŞTÜRDÜ

15 Temmuz’a giden sürecin, AKP ve cemaat arasında, ‘aynı menzile gidenler arasında bir iktidar savaşı ve çıkara dayalı güçler ayrılığı’ ile başladığını ifade eden CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, “Darbe girişimi elbette demokrasiye müdahaledir. Türkiye’nin içinde bulunduğu baskı, daralma ve gerileme sürecinde iktidarın iç ve dış politikalarının yanlışlığı bu müdahaleye zemin hazırlamıştır” dedi.

CHP’li Altıok darbecilerle hesaplaşmak yerine darbe girişimini de bir baskı aygıtına dönüştürerek kendi çıkarı için muhalifleri cezalandıran bir iktidarın dayattığı yeni rejimin ‘darbe rejimi’ olduğunu söyledi.

‘DARBE BAŞARILI OLSAYDI NE OLACAKTI?’

“Sormak gerek; darbe başarılı olsaydı ne olacaktı?” diye soran Altıok şöyle yanıtladı: “Aydınlar, insan hakları savunucuları, yazarlar, sanatçılar, muhalifler, gazeteciler tutuklanacaktı işlerinden atılacaktı. Gazeteler kapatılacak ekranlar karartılacaktı. Peki darbe girişimi başarısız oldu, sonuç? Aydınlar, insan hakları savunucuları, yazarlar, sanatçılar, muhalifler, gazeteciler tutuklandı, işlerinden atıldı. Gazeteler kapatıldı, ekranlar karartıldı. Darbe olsaydı ne olacaksa şu anda o oluyor. O yüzden cemaat darbesi başarılı olmadı ama onların darbe girişimini ‘Allah’ın lütfu’ olarak görenler demokrasiye, özgürlüklere ve laikliğe darbe yapıyor.”

‘OHAL İLE GEÇİRDİĞİMİZ HER GÜN 304 KİŞİ İŞİNDEN OLUYOR’

OHAL döneminde yayınlanan 26 KHK ile binlerce kişinin ihraç edildiğini hatırlatan Altıok, “Çıkarılan KHK’larla sözde sınırlanan görevden uzaklaştırma süresi devamlı hale geldi. Bu da demek oluyor ki OHAL’le geçirdiğimiz her gün 304 kişi işinden ediliyor. Bu sürede 50 binden fazla insan tutuklandı” dedi.

OHAL ilanıyla Meclis’in fiilen işlevsizleştirildiğini, tek odağın seçildiği günden beri yasama, yürütme ve yargı üzerinde etkisi bilinen ve OHAL ile söz konusu etkisini kalıcılaştıran Erdoğan olduğunu ifade eden Altıok, hileli olduğu bilimsel araştırmalarla kanıtlanan 16 Nisan’da ise bunun yasal hale getirildiğini kaydetti.

Altıok, sadece demokrasi, insan hakları, eşitlik isteyen yüzde 50 için değil, AKP’ye oy veren insanlar için de mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı.

‘YÜZDE 49’UN BÜTÜN FARKLILIKLARINI BİR KENARA KOYMASI GEREKİYOR’

Darbenin olumsuz etkilerini yaşayanların yüzde 49’un çok üstünde olduğunu kaydeden CHP’li Altıok, söz konusu kesimin bütün farklılıklarını bir kenara bırakarak ‘demokrasi’ talebiyle bir araya gelmesi gerektiğini söyledi.

‘YÜRÜMEYE DEVAM EDECEĞİZ’

“Umudu büyüteceğiz, her kesimden insanımıza sahip çıkarak yan yana yürüyeceğiz” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Adalet yürüyüşü bunun en büyük ispatıdır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adalet için çıktığı yolda çağrı yapılmaksızın Türkiye’nin her kesiminden çok ciddi bir destek alması bunun en büyük ispatıdır. Her kesimden insan adalet yürüyüşünde bizimle adım attı. Yürüyüş somut olarak bitmiş gibi gözükse de biz yürümeye devam ediyoruz, edeceğiz. Sokaklarda, alanlarda olacağız. Biz CHP’liler için adalet demedik, demeyeceğiz. Tüm toplum için adalet istedik, istiyoruz, isteyeceğiz. Bunu büyütmemiz gerekiyor. Türkiye için büyüteceğiz. Planımız laik, çağdaş ve hukukun üstün olduğu bir Türkiye. Tek plan ve en büyük ihtiyaç bu.”