Hayalle gerçeğin kavuştuğu yer: ‘Ötekinin Rüyası’

Hayalle gerçeğin kavuştuğu yer: ‘Ötekinin Rüyası’

Cortazar herkesten farklı, apayrı bir yerde. Onun hayal gücünün eşine az rastlanır şekilde geniş olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sonu gelmeyen, bir türlü çıkışın bulunmadığı efsunlu bir orman gibi… Yazdıklarını birbiriyle ören esrar yüzünden meraka kapılıp kendini bir kovalamacada buluveriyor insan. Çoğu kez bizi bilmediğimiz bir yerde bırakıyor ne düş alemindeyiz ne de gerçekte. Bazen ürkütücü de olabilen etkileyici bir ikilem…

Cortazar’ın bazı öyküleri ilk kez Türkçe’ye çevrilip tek bir kitapta toplandı ve “Ötekinin Rüyası” ortaya çıktı. Kitabın ön sözünü 2010 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Mario Vargas Llosa yazmış. Pek çoğumuz gibi, onun da Cortazar’a nasıl büyük bir hayranlık beslediği apaçık ortada.

 

1914'te Brüksel'de doğan Julio Cortázar çocukluk yıllarında ülkesi Arjantin'e döner. Faşizmin yarattığı koşullar tanıyıp sevdiğimiz pek çok yazar gibi onun da hayatında etkili ve sınırlayıcı olur. 1945’te ders vermekte iken üniversitelere faşist müdahalenin başlaması üzerine tutuklanır ve görevini bırakıp ülkesini terk etmek zorunda kalır. Ötekinin Rüyası’nda da yer alan bir aksolotla (bir çeşit semender) dönüşen adamın öyküsünü yazdığı yılın Peron’un askeri darbe ile devrilip Paraguay’a kaçtığı yıl ile çakışması bir tesadüften mi ibarettir yoksa Cortazar bize Arjantin’nin de öyküdeki adam gibi dönüştüğünü mü söyler, bilinmez. 1963 yılında sadece Latin Amerika’nın değil, dünyanın da en çok tanınan yazarlarından biri olmasını sağlayan romanı Seksek'i yayımlar. Peron iktidarına muhalif duruşu sebebiyle yazdıkları ülkesi Arjantin’de bir süre basılmaz. Daha sonra Salvador Allende'yi desteklemek üzere Şili'ye gider. Hayatının önemli bir bölümünde politik fikirleri belirleyici olmuştur.

             Cortazar’ın edebiyat dünyasındaki yeri sadece yazarlık yanıyla açıklanamaz; O Robinson Crusoe’yu ve Edgar Allan Poe’nun öykülerini İspanyolcaya kazandırması sebebiyle de ayrıca önem taşır.  Yazarlığının yanı sıra amatör cazcıdır Cortázar. Miles Davis’in adının sıkça geçtiği ve Charlie Parker’a ithaf edilen “Takipçi” adlı öyküye de yansımıştır bu durum. Belki de esas olan yaratmaktır ve bunun için yazmayı, cazı, fotoğrafı küçük birer alet gibi kullanmıştır.

               Cortazar herkesten farklı, apayrı bir yerde. Onun hayal gücünün eşine az rastlanır şekilde geniş olduğunu söylemek yanlış olmaz. Sonu gelmeyen, bir türlü çıkışın bulunmadığı efsunlu bir orman gibi… Yazdıklarını birbiriyle ören esrar yüzünden meraka kapılıp kendini bir kovalamacada buluveriyor insan. Çoğu kez bizi bilmediğimiz bir yerde bırakıyor ne düş alemindeyiz ne de gerçekte. Bazen ürkütücü de olabilen etkileyici bir ikilem… Sonunda tercihi biz yapıp tarafımızı seçmek zorunda kalıyoruz. Bu eşsiz öyküler içinde kaybolduğumuz yepyeni bir dünyadır artık. Kurallarını bizim koymadığınız, yabancısı olduğumuz, düşmemek duyulmamak için ürkek adımlarla ilerlediğimiz, temkinli olma çabasının işe yaramadığı bir dünya. Hayalse hayal, gerçekse gerçek; ne anlattığından ziyade sadece anlattığına veriyoruz kendimizi. Satırlar dans ediyor, büyülü bir gösteri izliyor gibiyiz; çocukluk masallarının telaşlı merakı geri geliyor.

             Onun fantastik edebiyat ile olan sıkı bağını görmek oldukça kolay. Ancak bu durum zaman zaman realist olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Her ne olursa olsun, hangi türde yazarsa yazsın Cortazar oldukça sıra dışı bir kurgu sunuyor. Ağzından tavşanlar çıkan adam, elleri demir gibi ağırlaşan boksör, anı yakalamanın peşinde koşan fotoğrafçı, heykelleri taklit eden kız çocukları, ölenle öldürenin birbirine karıştığı rüyalar, kanlı biten bir konser… Her biri okuyucuyu belki de kendi hayal dünyasına götürecek.

Bugüne kadar yazmakla, edebiyatla ilgili pek çok şey söylenmiştir. Her yazma sevdalısı kendince ifade ediyor; gece uykuları bölünen Sait Faik, “yazmasam çıldıracaktım” diye özetliyor. Dünyanın bir başka köşesinde Sartre, “yazmadan durabiliyorsan yazma” diyor. “Daima anlatmak, midedeki o rahatsız edici gıdıklanmayı yok etmek gerekir. O halde yazmalıyım” cümlesi ise Cortazar’a ait. Kitabı benim için unutulmaz kılan ise bu cümlenin de geçtiği “Şeytanın Salyaları” adlı öykü. Ve haklıydı Cortazar; bu kez de “sözcükler eylemin yönünü belirlemiş”, onun metinleri bu satırları var eden eylemi doğurmuştu. Çünkü anlatmak ancak ifası ile rahatlatan bir görevdir bazılarına.


*Künye: Ötekinin Rüyası, Julio Cortazar, Çev. Süleyman Doğru, Can Yayınları, 2016, 616 sayfa.

 

DAHA FAZLA