Günaydın elektrik yok, günaydın sınıf buz gibi

Günaydın elektrik yok, günaydın sınıf buz gibi

Öğretmen bir ‘okurum’ - ömrümde bir kez görsem de ‘dostum’ sayıyor, ‘okurum’ derken gururlanıyorum - 2016’nın son eğitim gününde şunu yazdı: “Günaydın elektrik yok, günaydın sınıf buz gibi, günaydın cücükler üşüyor, günaydın sınıf kapkaranlık, günaydın inşallah hâlâ uyuyorumdur. Çocuğum olsa bu havada yollamazdım okula fakat evler daha soğuk olabilir, belki ondan.” Sınıftaki ‘cücükler’in 2017 beklentilerini de paylaştı sonra: “Zenginler fakir, fakirler zengin olsun”, “Beklentim ağaç olmak”, “Helikopterden yumaşak yatağa atlamak”, “Baba olup çocuğumla hep oyun oynamak”, Öğretmenimin hiç büyümemesi ve evlenmemesi”, “Tavuklu pilav olmak.”

Sınıfında bir Memo var ki, elektriksiz sınıfa jeneratör etkisi: Bir gün geç kalmış, çalışanlar da soğuk diye okul kapısını kapatmışlar, tam iki dakika soğukta beklediği için okulu mahkemeye verecekmiş. Aslan Memo! “Ben bugünkü sınavda kopya çekeceğim” der mesela, baştan söyler delikanlı gibi. Bunun emek hırsızlığı anlamına geleceği hatırlatıldığında yanıtı hazırdır: “Kimseden bakmayacağım, kopyayı kendim hazırladım.”

Bazı günler öyle cümleler yazar ki canım öğretmenim, söz biter: “Nerede bir yoksulluk görseler kömürleriyle, makarnalarıyla, ne idüğü belirsiz öğrenci yurtlarıyla çöküyorlar o yoksulluğun üstüne.” Öğretmenler gününde tek bir kahve fincanı getirmiştir öğrencisi: “Örtmenim, sen kahveyi çok seviyorsun diye…”

“Çocuklar, yanan çocukları anlatıyor derste” demişti de bir gün, muktedirlere küfürden gayrısına yer kalmamıştı bende. Lakin onda söz bitmez; Balzac, Çehov, Platonov okuyan öğretmenidir o yoksul çocukların.

“İnsan, yaşının getirdiği felaketlere katlanabilmelidir” der Balzac, ‘Goriot Baba’da. Milyonlarca yoksul çocuk, kapitalizmin alçaklıklarının getirdiği felaketlere, insanlık onuruna düşman bir sistemin işbirlikçi kâhyası olmaktan başka amaç taşımayan vasıfsız siyaset esnafının yol açtığı felaketlere katlanıyor, yaşlarının getirmesi gereken güzellikleri doyasıya tadamadan.

Platonov’un ‘Can’ında geçer, şöyle: 

“Ben seni tanımıyorum,” diye yanıtladı onu Çagatayev.
“Tanımazsın, yemek yer gibi yaşıyorsun çünkü: İçine giren şey aynen çıkıp gidiyor. Bende dersen kalıyor her şey.”

Bizde kalıyor her şey, evet. Mahkeme salonlarından yükselen, “Türkiye bugüne kadar yüz elliden fazla edebiyatçısını şu ya da bu sebepten tutuklayarak hapsetmiş, anlaşılmaz bir hınçla kendi dilini kesmiştir” çığlığı kalıyor Aslı Erdoğan’ın, “Ülkemizin yangından kurtulmak için tüm yurttaşlarının özgür ve yapıcı sesine ihtiyacı var” çağrısı kalıyor Necmiye Alpay’ın, yeni yıla tutuklu olarak girecek oluşu kalıyor dostumuz, yoldaşımız Ahmet’in, Ahmet Şık’ın…

2017’nin ilk günlerinde yoğun kar yağışı bekleniyor. Öyle günlerde sokaklara çıkıp ağaç dallarını silkeleyenler olur, yüklerini hafifletmek için, “Karda izler bırakıyorum avcılar peşime düşsün” diyenler. İşte onlara iyi bir yıl dilerim.  “İyi insan utanç duyabilmeli, bir köpeğin karşısında bile” der Çehov, günlüğünde. İyi bir yıl dilerim, utanmasını bilene. Kuşlara, köpeklere, ırmaklara… öğretmenine tek bir kahve fincanı armağan edebilen, tavuklu pilav olmak isteyen, kendileriyle hep oyun oynayan baba düşleriyle annelerinin koynunda uykuya dalan çocuklara. 

Varı yoğu göğsündeki yüreği olup isyan ateşleriyle yanan bizim mahallenin kahraman çocuklarına iyi bir yıl dilerim.

Sıcak evinde 1 Ocak sabahına şu cümleyle uyanıp neye ve kime karşı dövüşe dövüşe yürüyeceğimizi unutmayanlara:

Günaydın elektrik yok, günaydın sınıf buz gibi!

DAHA FAZLA