‘Görmeyi’ öğreten adam John Berger hayatını kaybetti
Londra doğumlu İngiliz sanat eleştirmeni ayrıca roman yazarı ve ressam John Berger 90 yaşında hayatını kaybetti.
02-01-2017 22:17

Londra doğumlu İngiliz sanat eleştirmeni ayrıca roman yazarı ve ressam John Berger 90 yaşında hayatını kaybetti.
Annenin işçi babanın ise asker olduğu bir ailede 5 kasım 1926’da dünyaya gelen Berger 1946 yılında İngiliz ordusunda görev yaptığı sırada üstlerine karşı geldiği gerekçesiyle Kuzey İrlanda’ya sürüldü.
Sanat yaşamına ressam olarak başlayan Berger’in çalışmaları 1940’lı yılların sonunda Londra’nın Wildenstein, Redfern ve Leicester galerilerinde sergilendi.
1950’li yıllarda sanat eleştirmenliğine başlayan Berger sol dergi “New Statesman”da yazarlık yaptı. 1958’de ilk romanı “Zamanımızın Bir Ressamı” toplatıldı. 1972’de BBC’de televizyon serisi olarak yayınlanan “Görme Biçimleri” daha sonra kitaplaştırıldı. Aynı yıl “G” isimli romanıyla Booker ödülünü kazanan yazar ‘de Fransa’ya taşındı.
“Yedinci Adam” adlı kitabında düzyazı, şiir ve fotoğrafı birleştirip Avrupa’daki Türk göçmenleri konu alan Berger bu kitabı için; ”Bir yazar olarak en büyük doyumu hissettiğim anlardan birinin ödüllerle filan hiçbir ilgisi yok. İstanbul’daydım ve arkadaşlarla onların bir tanıdığını ziyarete bir gecekonu mahallesine gittik. Gecekonduda çay içtik, uyduruk bir rafa dizilmiş 20 kadar kitap vardı ve onlardan biri ”Yedinci Adam”ın Türkçesiydi. Bunu görünce yazar olduğum için ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Kitaptaki deneyim hayat deneyimiyle buluşmuş ve kabul görmüştü çünkü” ifadelerini kullandı.
24-26 Haziran 2005'te Darphane-i Amire'de düzenlenen Irak Dunya Mahkemesine katılan Berger, işgalciler hakkında şunları söylemişti:
"Suçları unutmamalı, kayıtlarını muhafaza etmeliyiz. Suçluların ilk işi bunları yok etmektir zaten. Çünkü bu efendiler yalnızca masumları katletmezler, hafızayı da maktul ederler. Yeni dünya tiranlığına karşı yükselen muhalefete ilham vermesi için bu kayıtların tutulması şart. Bu aşırı silahlanmış tiranlar askeri ya da ekonomik her savaşı kazanabilirler, ama kaybettikleri bir savaş var ki, ismine kendileri 'iletişim savaşı' diyorlar. Dünya kamuoyunun desteğini kazanamıyorlar. Gitgide daha çok insan 'Hayır!' diyor. Sonuçta bu yenilgileri tiranlıklarının sonu olacak. Ama bu son daha kaç trajedi, istila ve felaketten sonra gelecek? Daha ne kadar yoksullaştıracaklar bizi?
İşte kayıt tutmanın, muhafaza etmenin, hatırlamanın aciliyeti bundandır. İşledikleri suçlar unutulmayacak, her kıtada ağızdan ağza dolaşacak. Her geçen gün daha çok insan 'Hayır!' diyecek. Çünkü bugün korumaya niyetli olduğumuz ve sevdiğimiz her şeye 'Evet!' demenin önkoşulu bu."
Berger’in eserleri
- Şanslı Adam (A Fortunate Man)
- Sanat ve Devrim (Art and Revolution)
- Görme Biçimleri (Ways of Seeing)
- Yedinci Adam (A Seventh Man)
- Picasso'nun Başarısı ve Başarısızlığı (The Success and Failure of Picasso)
- G.
- Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar Kadar Kısa (And Our Faces, My Heart, Brief as Photos)
- Fotokopiler (Photocopies)
- Düğüne (To the Wedding)
- Kral (King)
- A'dan X'e & John Berger Tarafından Kurtarılmış Mektuplar
İLGİLİ HABERLER
'Profesör’: La casa de papel'deki antikapitalist mesajla hemfikirim
La casa de papel’in Profesör’ü Alvaro Morte "Dizinin içerdiği antikapitalist mesajla tamamen hemfikirim" diye konuştu.
20-04-2018 14:46

La casa de papel’in Profesör’ü Alvaro Morte, “Dizinin içerdiği antikapitalist mesajla tamamen hemfikirim. Bence dünyanın zenginlikleri çok haksız ve yanlış bölüşülmüş halde. 21. yüzyılda halen açlık çeken insanların olmasını aklım almıyor; açlık çeken bir tek insan bile kalsa bunu aklım almaz” dedi.
221B Dergisine konuşan Morte, “Her şeyden önce, dizinin Türk hayranlarına desteklerinin ve sevgilerinin farkında olduğumu söylemek istiyorum. Hepinize çok teşekkür ediyorum!” dedi.
‘NORMAL VE BASİT BİR İNSANIM’
Kendisini “Ayakları yere basan, aklıselim olmaya çalışan, normal ve basit bir insanım ben” şeklinde tanımlayan Morte “Güney İspanya’da, Endülüs’te doğdum. Ailemde herhangi bir sanat dalıyla profesyonelce uğraşan kimse yoktu ama annem şarkı söylemeyi ve resim yapmayı çok severdi. Sanatsal tarafımı ondan aldığıma kuşku yok. Babamınsa girişimci ruhunu aldım. Yeni projelere el atmayı çok seviyorum, özellikle de tiyatro topluluğum 300 Pistolas ile... Ailemle İspanya’nın çeşitli şehirlerinde yaşadıktan sonra telekomünikasyon mühendisliği okumak üzere Kanarya Adaları’na gittim ama bölümü yarıda bıraktım. Tiyatro tüm hayatımı değiştirdi ve her şeyi bırakıp gösteri sanatları okumaya gittim” diyerek oyunculuğa nasıl başladığını anlattı.
FAVORİ DİZİSİ STRANGER THİNGS
Stranger Things izlemekten keyif aldığını söyleyen Morte, “ Beni doğrudan çocukluğuma ve çocukken izlediğim filmlere götürüyor. Tek seferde izledim bütün diziyi resmen. Bir de Black Mirror var tabii, o da muhteşem bir dizi. Gerçi gösterdikleri korkunç yakın gelecekten dolayı izlediğim her bölümün ardından fena halde tedirgin oluyorum ama... Dizideki her şeyin bizi bekleyen geleceği -o gelecek hiç de uzak değil- işaret etmesi beni ürkütüyor.”
‘PROFESÖRLE BİRBİRİMİZE BENZİYORUZ’
Morte, canlandırdığı ‘Profesör’ karakterine ilişkin ise şöyle konuştu:
"Bana sorarsanız, Profesör’ün en önemli özelliklerinden biri tam da bu: Tarif edilemezlik! Her zaman şaşırtan bir karakter o; ürkek, ufak, gri ve tarif edilmesi güç bir görüntüsü var. Üzerini kazıdıkça sizi daha çok ve daha çok şaşırtan koca bir dünyayla karşılaşıyorsunuz. Tabii ki onun metodik, entelektüel ve vicdanlı bir kişi olduğunu hepimiz biliyoruz... Fakat gerçekte kim bu Profesör, nasıl biri? Bir arkadaşım ilk sezonu izledikten sonra bana şöyle dedi: “Profesör’ün müptelası oldum ama gerçekte nasıl bir adam olduğu konusunda hiçbir fikrim yok. Yalan mı söylüyor, doğru mu söylüyor, gerçekten müfettişe âşık mı oluyor yoksa bu, onun planının bir parçası mı..?” Bence bu tarif edilemezlik, bu gizemli çember tam da karakterin büyüsünün dayandığı nokta işte.
Bence iki açıdan Profesör’le birbirimize benziyoruz: İkimiz de bir şeyler üzerine çalışmayı gerçekten seviyoruz ve ikimiz de çok çalışkan insanlarız; kendimize bir hedef belirlediğimizde o hedefe varmak için sonuna kadar çabalıyoruz.”
Anti-faşist mücadeleyi anlatan 5 unutulmaz film
Berkay Akbudak, anti-faşist mücadeleyi anlatan 5 filmi İleri Haber okurları için derledi.
20-04-2018 10:16

1. ROSSELİNİ'NİN SAVAŞ ÜÇLEMESİ
Roma, Citta Aperta (1945) - İtalya
Paisa (1946) – İtalya
Germania Anno Zero (1948) - İtalya
Roberto Rossellini’nin çektiği, memleketi İtalya’nın 2. Dünya Savaşı boyunca ve hemen sonrasında yaşadığı acıları sonsuza kadar belgelediği Savaş Üçlemesi olarak anılan bu filmler aynı zamanda İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının da ilk kıvılcımlarıdır.
Nazi işgali altındaki Roma’da faşizme karşı bir direniş liderlerinin çıkış yolu arayışını ve zamanında destekledikleri faşizmin dönüp dolaşıp nasıl kendilerini vurduğunu gören İtalyan halkını öyküleyen, Fellini’yle birlikte Rossellini’ye en iyi senaryo Oscar adaylığı getirip Cannes’da büyük ödülü kazandıran Roma Citta Aperta, savaş sırasında İtalyan halkının yaşadıklarından parçalarla dağınık kesitler sunan ve yine Fellini’yle birlikte Rossellini’ye en iyi senaryo Oscar adaylığı getiren Paisa, savaşın henüz sonlandığı bir zamanda Almanya’da yaşayabilmenin ne kadar zor olduğunu tecrübe eden bir Alman çocuğun hayatını anlatan Germania Anno Zero filmiyle bir üçlemeyi oluşturuan bu sanat eserleri 2. Dünya Savaşı, Avrupa yakın siyaseti, Avrupa’da savaş sırasında ve hemen sonrasındaki ekonomik, sosyokültürel vaziyeti merak eden, faşizme karşı direnen onurlu insanların yaptıklarını, faşizmin verdiği zararı yaklaşık olarak görmeyi, savaşın bir ülkeyi ne hale soktuğunu gözlemeyi isteyen ve sinema sanatına hayranlık duyan bütün insanlar bu 3 filmin seyircisi olmalıdır.
2. La Battaglia di Algeri (1966) – İtalya
En iyi yönetmen, en iyi senaryo ve yabancı dilde en iyi film dallarında Oscar adayı olan film, özgürlük, eşitlik, kardeşlik kavramlarının mucidiymişçesine bu büyük manalardan bayrak yapan Fransız’ın işkence, sömürü, katliam ile kuşattığı ülkelerini (Cezayir) bağımsız kılmak için mücadele veren haklı halk direnişini belgesel gerçekliğinde anlatır.
Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan dahil 3 ödül alan bu film tabii ki Fransa’da yasaklanmış, ABD ve İngiltere’de ise şiddet içeren sahnelerin tamamı sansürlenerek gösterilmiştir. İşkenceyi yapanlara, bu suçu gözlerine soka soka izletmek görevimiz olmalıdır. Filmlerle, kitaplarla, sözle, kaldırımlarda, sokaklarda her yerde.
Andreas Baader’in en sevdiğim film dediği eserde faşist Fransız Albayı dışında tüm karakterler Cezayir halkı tarafından canlandırılmış, daha doğrusu yaşanmıştır. Film o kadar gerçekçi ve anda çekilmiştir ki yapımcılar bazı gösterimler öncesi arşiv görüntü kullanılmamıştır açıklaması yapmak zorunda kalmıştır.
3. Tahtacı Fatma (1979) - Türkiye
Hocaların hocası diye anılan, filmi öğrencileriyle birlikte çalışarak oluşturan ve her zaman eğitimi üretim içerisinde uygulayan dev bir sinema emekçisi, büyük sanatçı ve hakkı ödenmez eğitmen Suha Arın’ın yönettiği bu 28 dakikalık belgesel filmin yapım şirketinin sitesindeki (www.mtvfilm.com) tanıtım bültenini buraya koyarak sınıf mücadelesi ve iktidar sömürüsü üzerine memlekette yapılmış en iyi film olan bu eşsiz eseri sunuyorum:
“1979 Uluslararası Çocuk Yılı vesilesiyle gerçekleştirilen Tahtacı Fatma belgeseli, 12 yaşındaki bir "tahtacı" kızının Toroslar’da yaklaşık 2000 metre yükseklikteki ormanlarda çok zor koşullar altındaki yaşamını, özlemlerini ve bilinç altındaki bir büyük "korku"yu yansıtıyor.
“Yurdumuzdaki çocuk işçilerin az bilinen ama yaygın dramını Tahtacı Fatma ile simgelemeyi amaçlayan belgesel, aynı zamanda Orman Bakanlığı hesabına ağaç kesimi ve tomruk nakli işinde çalışan, sosyal güvenceden yoksun, unutulmuş bir emekçi grubunun sorunlarını irdeliyor.
“Tahtacı Fatma, Uluslararası 3. Balkan Film Festivali Birincilik Ödülü (1979), Uluslararası Şam Film Festivali Gümüş Kılıç Ödülü (1979), Antalya Film Festivali Altın Portakal Ödülü (1979) ve T.C. Kültür Bakanlığı Kısa Film Yarışması Birincilik Ödülünü (1979) kazandı.”
(Filmin resmi YouTube linki: https://www.youtube.com/watch?v=D62eCwcSIIU)
4. Hunger (2008) – İrlanda, İngiltere
Cannes Film Festivali’nde iki büyük ödül alan, Afro bir İngiliz olan yönetmenin bu ilk uzun metraj filminde, İrlanda Cumhuriyeti’nin ileri gelen direniş lideri Bobby Sands’ın mahkumiyeti sırasında giriştiği, dünya direniş tarihine geçen ölüm orucunun ve bunun sonucu direnişinin 66. gününde hayatını kaybettiği saygıdeğer hikayesi anlatılır.
İngiltere’nin sömürgeci, işgalci politikalarına karşı yürüttüğü savaş sonucu hapse atılması, hücrelere tıkılması, hapiste tek tip kıyafet dayatması gibi insanlık suçu uygulamalara inat, yoldaşlarıyla beraber savaşmayı sürdürmüş, hayatı pahasına, benzer faşist uygulamalara karşı tüm dünyaya yayılan, yayılması gereken bir mesaj vermiştir.
5. Capitaes de Abril (2000) – Portekiz
Peki bu yönetmenlik işinde hiç mi kadın yok sorusuna yükses sesle “var” cevabını veren Maria de Medeiros’un filmi, 1974 yılında Portekiz’de Salazar’ın kurduğu faşist rejimin 48 yıllık hükmünü sonlandıran darbeyi ve devrim denen bu darbenin mimarı olan Salgueiro Maia adlı subayın kahramanlığını anlatır.
24 Nisan günü, sömürge devletlerin bağımsızlık isyanlarını bastırmak için kurulmuş, çoğunluğu işçilerden kurulu ordunun, halkın da büyük desteğini almasıyla gerçekleştirdiği darbe sonucu faşist hükümet indirilir, bir hafta sonra kutlanan 1 Mayıs ile silahsız halk hükümetten askerleri temizler ve haklarında hiçbir iddia olmadan yıllarca hapis yatan siyasi mahkumların serbest bırakılması ve sürgünden gelen sosyalist liderlerin önderliğiyle sivil bir düzen kurulur. Sağ güçlerin sermaye sahipleriyle kalkıştığı 3 karşı darbe de işçilerin barikatlarına gömülüp başarısız olur fakat ne üzücüdür ki bu faşist ekibin 4. darbe girişimi amacına ulaşır. Eski karanlık günleri kadar olmasa da sağ liberal baskın bir hale gelen yeni yönetim, geçen 1,5 sene boyunca işletilen sosyalist devlet yapısının sürmesini engellemiştir.
Capitaes de Abril, Avrupa yakın siyasi tarihi ve faşizm-anti faşizm üzerine ilgi çeken tertemiz bir filmdir.
Suavi'ye 'Cumhurbaşkanına hakaretten' hapis cezası
Sanatçı Suavi hakkında açılan dava karara bağlandı.
17-04-2018 22:18

Sanatçı Suavi hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla açılan davanın karar duruşması İzmir 33. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme heyeti Suavi’ye 1 yıl 2 ay hapis cezası verirken, daha sonra Suavi’nin “hal ve tavırlarını göz önünde bulundurarak” verilen cezayı 11 ay 20 güne düşürdüğünü açıkladı. Mahkeme bu cezayı da 14 bin lira para cezasına çevirdi.
Suavi’nin avukatları müvekkilinin konuşmalarının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini söylerken, mahkeme heyeti bu beyanı dikkate almadı.
Heyet, Suavi’nin cezasında taksitlendirmeye de gitmedi.
İLERİ HATIRLATIYOR
Suavi 29 Ekim 2016 yılında katıldığı bir etkinlikte yaptığı konuşmada, "Daha düne kadar ibrikle kim abdest suyu döküyordu, daha düne kadar önünde kim diz çöküp ayakkabısını bağlıyordu, al FETÖ'yü vur Tayyip'e farkı yok" sözlerinden dolayı "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasyla hakkında dava açılmıştı.
Gazeteci Attila Aşut'a 61. meslek yılında ödül
Gazeteci, yazar ve siyasetçi Attila Aşut’a memleketi Trabzon’da, meslek yaşamının 61. yılı dolayısıyla iki günlük saygı etkinliği düzenlendi. Trabzon Hentbol Sevenler Derneği ve Ruhi Türkyılmaz Sanat Evi’nin düzenleyiciliğinde gerçekleştirilen etkinliklere Trabzon halkı yoğun ilgi gösterdi.
17-04-2018 15:27

İleri Haber
“Attila Aşut: Basında, Yazında, Siyasette 61 Yıllık Emek” başlıklı etkinliklerin Ruhi Türkyılmaz Sanat Evi’nde gerçekleştirilen ilk gününde Aşut’un basın yaşamı, siyasal savaşımı ve şiir emeği konularında konuşmalar yapıldı.
Etkinliğin ilk konuşmasını yapan gazeteci Ergun Ata, Attila Aşut’un basın yaşamı hakkındaki ayrıntılı sunumu ile dinleyicileri bilgilendirdi.
‘ATTİLA AŞUT, GAZETECİLİK DERSİ OLARAK OKUTULMALI’
Aşut’un gazetecilik hayatından çeşitli anekdotlar aktaran gazeteci Ergun Ata, geçmişteki gazetecilik ile bugünün gazeteciliğini karşılaştırarak, “Aşut’un hayatının gazetecilik dersi olarak okutulması gerektiğini” belirtti.
Attila Aşut’un siyasal savaşımı ile ilgili olarak söz alan sosyalist siyasetçi Süleyman Hacıbektaşoğlu, Aşut’un Trabzon Devrim Ocağı’ndan Türkiye İşçi Partisi’ne ve oradan da Türkiye Komünist Partisi’ne uzanan yolculuğunu, dönemin toplumsal gelişmeleri çerçevesinde aktardı.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Trabzon İl Başkanlığı da yapan Aşut’un TİP’deki mücadelesini anlatan Hacıbektaşoğlu, “TİP’i tartışmak, Türkiye’de sosyalist mücadelenin stratejisini ve Türkiye Devrimi’ni tartışmaktır. Belki bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şey de budur” şeklinde konuştu.
Şair Ömer Turan ise Attila Aşut’un şair ve edebiyatçı kimliği hakkında yaptığı konuşmada, Aşut’un “Acının Külrengi” isimli şiir kitabına değinerek, “Attila Aşut’un şiir dili süssüz ve yalındır. Dize kuruluşu ve şiirsel dekoruyla Garip’e, içerik ve düşünce aktarımıyla Toplumsal Gerçekçilik’e yakın dursa da o hiçbir akımın iz sürücüsü olmadı. Siyasi şiirler yazdı ama slogan atmadı. Çünkü şiirin estetik öz dilini özümseyerek, ses ile duygu yumuşaklığının eşitlendiği bir poetik yapıyı benimsedi” dedi.
“Attila Aşut Kazısı” başlığıyla gerçekleştirilen görsel sunumun ve müzik dinletisinin ardından etkinliğin ilk günü sona erdi.
‘TİP GÜCÜNÜ DEVRİMCİLERİN BİRLİĞİNDEN ALMIŞTIR’
Etkinliğin ikinci gününde Trabzon Sanat Evi’nde bir konuşma gerçekleştiren Attila Aşut, “Ben size bugün 1960’lı yıllardaki Türkiye İşçi Partisi (TİP) deneyimimizden yola çıkarak bazı şeyler söylemek istiyorum. Çünkü Türkiye İşçi Partisi’ni çok önemsiyorum. Bugün belki de gereksindiğimiz parti modeli odur. TİP geçmişte sosyalist mücadelemizin çatı örgütü olmuştur. CHP dışında kalan bütün devrimci akımların bir arada, el ele kol kola yürüdüğü örgüt olmuştur ve gücünü de bu birliktelikten almıştır” şeklinde konuşarak, TİP’in iyi irdelenmesine ihtiyaç olduğunu ve bu tarihsel deneyimden sonuçlar çıkarılması gerektiğini belirtti.
Aşut’un soruları yanıtlamasının ardından ödül törenine geçildi.
Attila Aşut’a saygı etkinliğinin düzenleyicilerinden Trabzon Hentbol Sevenler Derneği’ni temsilen konuşan Barış Hakan Karayavuz, “Dernek olarak Trabzon’un belleğinde iz bırakan etkinlikler içerisinde olmaktan mutluluk duyuyoruz. Bu ödülü Attila Aşut’a Trabzon’un kültürel belleğine armağan olarak sunuyoruz” dedi. Ödülü Aşut’a Trabzonspor’un eski başkanlarından Ahmet Celal Ataman sundu.
Charlize Theron’dan tepki: Çocuklarımı alır ABD’den giderim
Dünyaca ünlü oyuncu Charlize Theron, evlatlık 2 siyahi çocuğunun gelecekte ırk ayrımcılığına uğrayacağından endişe duyduğunu belirterek “Hâlâ ırkçılığı tartışıyoruz. Böyle devam ederse çocuklarımı alır ABD’den giderim” dedi.
16-04-2018 11:16

Evlatlık 2 siyahi çocuğunun gelecekte ırk ayrımcılığına uğrayacağı endişesi taşıdığını belirten Charlize Theron, “Hâlâ ırkçılığı tartışıyoruz. Böyle devam ederse çocuklarımı alır ABD’den giderim” dedi.
Güney Afrikalı aktris Theron, 2 evlatlık çocuğu siyahi diye ABD'yi terk etmek istediğini açıkladı.
‘HALA BUNU TARTIŞTIĞIMIZA İNANAMIYORUM’
Çocuklarının gelecekte ten renkleri yüzünden ayrımcılığa uğramasından endişe ettiğini Elle Dergisi'ne anlatan 42 yaşındaki yıldız, “Açık konuşmak gerekirse bu ülkede çok iyi teklifler alsam dahi taşınmayı asla düşünmeyeceğim noktalar var. Hâlâ ırkçılığı tartıştığımıza inanamıyorum. Bu konu artık kapanmalı. Cinsiyet eşitliği de öyle” dedi.
İstanbul Film Festivali başladı
Bu yıl 37'ncisi düzenlenen İstanbul Film Festivali'nin açılışı yapıldı.
07-04-2018 00:47

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 37’nci İstanbul Film Festivali, Şişli’de bulunan Lütfü Kırdar Sergi ve Kongre Sarayı’nda açılış töreniyle başladı.
Açılışa yurtiçi ve yurtdışından yönetmen, yapımcı ve oyuncuların yanı sıra birçok konuk katıldı. Törende, yazar ve senarist Osman Şahin, oyuncu Perihan Savaş, yönetmen Aram Gülyüz ve yapımcı Arif Keskiner Onur Ödülü aldı. Atlas Sineması’nın 22 yıldır müdürlüğünü yaptığı Cevdet Pişkin’e ise Sinema Emek Ödülü sunuldu.
Festivalde, Münir Özkul ve yaşamını yitiren diğer oyuncular da anıldı.
17 Nisan’a kadar devam edecek festivalde, 200’den fazla film gösteriminin yapılacak. Birçok konuk yönetmenin katıldığı panel ve söyleşiler gerçekleştirilecek. Festivalin bu yılki film gösterimleri Atlas Sineması, Beyoğlu Sineması, Pera Müzesi, Cinemaximum City’s, Cinemaximum Zorlu, Rexx Sineması ve Kadıköy Sineması’nın 9 salonunda yapılacak.
Panel ve söyleşiler ise Yapı Kredi Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek. (MA)