Farklılık üzerine basit ama güçlü bir hikâye

Farklılık üzerine basit ama güçlü bir hikâye

İtalyan edebiyatının önemli kalemlerinden biri olan Lucia Tumiati, daha küçüklüğünden itibaren “farklı- öteki” olmayı sorgulayan ve anlayan bir yazar. Yürek burkucu hikâyesiyle Karlar Altındaki Ülke kitabını yazarken de bu konuya eğilmiş. Hüzünlü olsa da ırkçılığa değinişiyle, bir çocuğun içinde yaşayabileceği tedirginlikleri, boşluk hissini, üzüntüleri sade ama güçlü bir şekilde anlatışıyla çok güzel bir kitap yazmış.

Niye böyle tuhaf duygularla doluyum ben? (s.44)

İnsan denilen, bencil bir yaratık. Bir olay, bir durum olduğunda insanın ilk önce kendisini düşünmesi tabi ki doğal ama bu, başkalarının isteklerinin, ihtiyaçlarının, haklarının, düşüncelerinin olmayacağı ve bunları göz ardı edebileceğimiz, yok sayabileceğimiz anlamına gelmiyor. Çoğu insan başkalarını anlamayı düşünmüyor, umursamıyor. Hele de çocuklar söz konusu olunca daha da aldırmaz davranabiliyor insanlar. Küçük onlar, ne derdi, ne sıkıntısı, ne düşüncesi olacak ki, kafasına ne takılacak ki deniyor. Hâlbuki çocuk dediğimiz minik varlıklar da varoluş sıkıntısı, boşluk duygusu, kendini ve çevresini anlamlandırma zorluğu ve başka bir sürü üzüntü, kafa karışıklığı yaşıyor.

Gözlerimi indirdim, yaşlarla doldu çünkü, bir şeylerin yoksunluğunu hissediyorum, ne olduğunu bilmiyorum ve o bilmediğim şeyi çok özlüyorum; bir gölgeye, bir anıya, renklere, uzaktaki seslere sarılmak istemekse özlemek… (s.40)

Yapı Kredi Yayınlarından çıkmış olan Karlar Altındaki Ülke kitabının kahramanı Sergio da anlayamadığı bir boşluğu içinde hisseden bir çocuk. Bu boşluk bazen anlamlandıramadığı bir tedirginlik olarak, bazen nedenini bulamadığı bir özlem olarak, bazen de sebebini çözemediği bir hüzün olarak çıkıyor ortaya. Aklına takılan birçok sorudan biri de kim olduğu. Anne babasıyla güzel bir ilişkisi, beraber geçirdiği eğlenceli vakitleri olmasına rağmen nedense kendini bulunduğu yere ait hissedemediği zamanlar oluyor.

Kim bilir, öldükten sonra bir başka bedende yeniden doğulduğu doğrudur belki. Ben kimdim acaba? Kimdim? (s.24)

Bir gün okulda ırkçılık üzerine konuşulur. Öğretmen farklılığın ırkla alakası olmadığını anlatmak ister. Bunun üzerine Sergio sarışın ve mavi gözlü simasıyla diğerlerinden farklılığı üzerine düşünür. Bir tuhaflık hisseder ama çözemez. Annesi de konuya sadece herkesin aynı olmasının ne sıkıcı olacağından bahsederek yaklaşır.

Değişen sadece diller, görenekler, renklermiş; bu da dünyanın güzelliğiymiş.

Annem gülerek, “Bir düşünsene, hepimiz tornadan çıkmış gibi aynı olsaydık, ne sıkıcı olurdu!” dedi. (s.50)

Bir türlü içinden çıkamadığı farklılık hissi peşini bırakmaz Sergio’nun. Bu hissin verdiği melankoliyle hayali bir karakter olarak yarattığı ninesine seslenir sık sık. Bir yerlerde ninesinin var olduğunu düşünmek ve ona seslenmek Sergio için kendini sorgulama yöntemidir, kim olduğunu bulma çabasıdır aslında. 

Demek arkadaşımın da gizli bir arkadaşı var. Benim de ninem var. (s.26)

Kafasında dönüp duran bu soruları bir türlü anne babasına açamamışken günün birinde annesi kardeş isteyip istemediğini sorar. Annesi çocuk sahibi olamadığını ve eğer Sergio da isterse evlatlık alacaklarını söyleyince kendisinin de evlatlık olduğu ortaya çıkar.

Sen iki yaşındayken, annenle baban bir kazada ölmüşler. Yoksa seni asla bırakmazlardı. İşte o zaman, babanlar ben seni almaya geldik, sana kavuştuğumuz için o kadar mutluyduk ki bu nedenle senin üzülmeni hiç istemedik. (s.67)

Sergio, hayal sandığı bazı görüntülerin çocukluğuna ait olduğunu keşfeder. Bundan hareketle ninesinin de gerçekten olabileceğini ve onu bulabileceğini düşünür. Sergio anne babası ile birlikte çocukluk memleketi olan ülkeye gider ve yeni kardeşi ile tanışır. İlk başlarda dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi, ayaklarının altındaki yer kaybolmuş gibi temelsiz hissetse de daha sonra sakinleşmeye başlar.

Demek evlatlıkmışım. Artık kesin olarak biliyorum. Ne acı. Tutunacak bir dal bulamıyorum, içine düştüğüm boşluğu dolduracak hiçbir şey yok. (s.67)

İtalyan edebiyatının önemli kalemlerinden biri olan Lucia Tumiati, daha küçüklüğünden itibaren “farklı- öteki” olmayı sorgulayan ve anlayan bir yazar. Yürek burkucu hikâyesiyle Karlar Altındaki Ülke kitabını yazarken de bu konuya eğilmiş. Hüzünlü olsa da ırkçılığa değinişiyle, bir çocuğun içinde yaşayabileceği tedirginlikleri, boşluk hissini, üzüntüleri sade ama güçlü bir şekilde anlatışıyla çok güzel bir kitap yazmış. Hayatı, kim olduğumuzu sorgulamayı değişik bir şekilde anlatan ve 8-11 yaş çocukları için uygun görülmüş olan bu hoş kitabı sadece çocuklar değil yetişkinler de mutlaka okumalı bence.


KÜNYE: Karlar Altındaki Ülke, Lucia Tumiati, çev: Filiz Özdem, resimleyen: Simona Bursi, Yapı Kredi Yayınları, Ocak 2016, 88 sayfa

DAHA FAZLA