Erkin Özalp'le 'Fransız Üçlemesi' üzerine: Erdoğan ile Bonaparte arasındaki benzerlikler şaşırtıcı...

Erkin Özalp'le 'Fransız Üçlemesi' üzerine: Erdoğan ile Bonaparte arasındaki benzerlikler şaşırtıcı...

Karl Marx’ın “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri”, “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” ve “Fransa’da İç Savaş” adlı eserleri, daha önce “Komünist Parti Manifestosu”nu Almanca aslından Türkçeye çeviren, “Kapital”in Almancadan yapılan çevirisinin editörleri ve çevirmenleri arasında yer alan ve aynı zamanda İleri Portal yazarı olan Erkin Özalp tarafından çevrilerek “Fransız Üçlemesi” başlığıyla Yordam Kitap tarafından yeniden basıldı. Erkin Özalp’le kitap üzerine konuştuk.

Kafaların karman çorman olduğu, Marksizmin bizzat Marksistler tarafından bilerek ya da bilmeyerek tahrif edildiği bir dünyada kuşkusuz ki bizzat Marx’ın ve Engels’in kaleminden çıkanlara daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Bu açıdan bakıldığında “Fransız Üçlemesi” de daha fazla değer kazanıyor. Uzun zamandır; “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri”, “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” ve “Fransa’da İç Savaş” kitaplarını Türkçe çevirilerinden okuyabiliyorduk. Bu kitaplardan ilk ikisini daha önce yaptığı çevirileri gözden geçirerek yayına hazırlayan “Fransa’da İç Savaş”ı ise yeni çeviren Erkin Özalp sorularımıza yanıt verdi. 

Daha önce Türkçeye kazandırılmış olan bu kitapları yeniden çevirme ihtiyacı nereden doğdu? 

Birincisi, geçmişteki çevirilerin çoğu Almanca dışındaki dillerden yapılmıştı. Oysa “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri” ve “18 Brumaire”, Almanca olarak yazılmış kitaplar. Marx, “Fransa’da İç Savaş”ı İngilizce yazmış, ama eserin Almancaya çevirisi ilk olarak Marx henüz hayattayken Engels tarafından yapılmış ve sonrasında da yine Engels’in denetimi altında yeni bir Almanca çeviri yapılmış. Dolayısıyla, Almanca metin, Marksizmin kurucularının kendi dillerindeki tercihlerini yansıtıyor. Ama bu arada, Almanca metin ile İngilizce metin arasındaki önemli farklılıkları dipnotlarda belirttim. 

İkincisi, farklı dillere yapılmış çevirilerden ve daha önceki Türkçe çevirilerden yararlanarak hataları en aza indirmeye çalıştım. 

Üçüncüsü, günümüzün özellikle de genç okurları için daha anlaşılır bir dil kullanmaya çalıştım. Ama bunu yaparken Marx’ı basitleştirme girişiminde bulunmadım. Kanımca, Marx’ın eserlerini basitleştirmeye çalışmak, ister istemez, Marksizmi öznel bir yorumla kabalaştırmak anlamına gelir. 

Yedi sekiz yıl önce aynı kitapların çevirilerindeki kör kör parmağım gözüne hatalardan oluşan 40’ar yanlışı içeren iki yazı kaleme almış ve ilk baskılardan bu yana bu hataların düzeltilmediğine işaret etmişsin. Bu konuda neler söylemek istersin?

O yazılarda da belirtmiştim. Sol Yayınları’nın Marx, Engels ve Lenin çevirileri, Türkiye’de sosyalist düşüncenin gelişimine çok büyük katkılarda bulundu. Benim eleştirdiğim şey, çeviri hatalarının varlığından çok, bunların aradan geçen uzun yıllara rağmen düzeltilmemiş olmasıydı.

“Fransız Üçlemesi”ni hazırlarken, “Fransa’da Sınıf Mücadeleleri”nin ve “18 Brumaire”in daha önce yaptığım ve Yazılama Yayınevi tarafından basılmış olan çevirilerini bir kez daha gözden geçirdim ve bu arada bazı hataları düzeltme fırsatını buldum. Bunu yaparken, aralarında Cem Eroğul’un da bulunduğu pek çok kişinin ve bu arada okurların uyarılarından ve önerilerinden de yararlandım. 

İLK KEZ ÇEVRİLEN TASLAK METİNLER

Üçlemeyi kapsayan üç çalışma daha önce ayrı ayrı kitaplar olarak basılmıştı. Bu kez hepsi bir kitapta toplanmış. Böyle olması neden daha uygun? Kitapların bir de ayrı ayrı olarak karton kapaklı basımları var. Bu basımlar arasında içerik açısından bir fark var mı?

Aslında, hangisinin daha uygun olduğuna okur karar verecek. 

Çünkü Yordam Kitap aynı anda hem toplu olarak “Fransız Üçlemesi”ni hem de her bir kitabın karton kapaklı ayrı basımlarını yayımladı. 

İçerik açısından tek önemli fark, “Fransa’da İç Savaş”ın asıl metninden çok daha uzun olan ve bildiğim kadarıyla Türkçeye ilk kez çevrilen taslak metinlerinin üçlemede eksiksiz olarak, karton kapaklı ayrı basımda ise seçilmiş bölümleriyle yer alması. 

ERDOĞAN VE BONAPARTE ARASINDA ŞAŞIRTICI BENZERLİKLER

Bugün ülkemiz de diktatörlüğe soyunan biri tarafından yönetiliyor; Louis Bonaparte’la karşılaştırdığında neler söyleyebilirsin?

İkisi arasında, üçlemeyi yeniden okuyanları bile şaşırtabilecek benzerliklerin bulunduğunu söyleyebilirim.

Kanımca, en önemli benzerlikleri, kazandıkları siyasal gücü kişisel niteliklerinden ve yeteneklerinden çok nesnel koşullara ve cumhuriyetçiler ile demokratlar dâhil olmak üzere rakiplerinin yanlış politikalarına borçlu olmaları.

Diğer yandan, ikisi de, sermaye sahiplerinin, kârlarını artırabildikleri sürece, her tür rejimi ve her tür otoriteyi kolaylıkla benimseyebildiğini açığa çıkarıyor.

İkisi de kendi iktidarlarını koruyabilmek için ülkelerinin geleceğini kolaylıkla tehlikeye atabiliyor. 

İkisi de kendilerinin ve yakın çevrelerinin yolsuzluklarıyla anılıyor.

Ama dedim ya, çok fazla benzerlik var. Ve bu benzerlikler, Louis Bonaparte ya da Tayyip Erdoğan gibi liderlerin ortaya çıkmasının tek başına tesadüflere bağlanamayacağını, sermaye düzeninin bu tür liderler yaratmaya son derece yatkın olduğunu gösteriyor.

Sermaye düzeninin daha geleneksel sayılan siyasal temsilcileri yıprandığında, işçi sınıfının dışlandığı siyaset sahnesindeki çekişmeler halkı ve sermaye sahiplerini bezdirdiğinde, demagog siyasetçilerin önü açılabiliyor. Gerçekte burjuvazinin diktatörlüğünden başka bir şey olmayan burjuva demokrasisi, çıplak bir diktatörlüğe dönüşme eğilimini de her zaman içinde barındırıyor.

MARKSİZM HAKKINDA BİLGİ EDİNMEK İSTEYENLER ÖNCELİĞİ SİYASAL ESERLERE VEREBİLİR

Marksistler elbette en azından Marx’a ve Engels’e ait tüm temel eserleri okumalı ama üçlemenin Marksist külliyat açısından özel bir önemi var mı sence? Bu kitap bugünün Marksistleri tarafından neden okunmalı? 

Marksizmin, her şeyden önce, proletarya devriminin teorisi olduğunu düşünüyorum. Bu üç eser de, Marx’ın siyasal iktidar ve devrim mücadelelerini Fransa özelinde en kapsamlı şekilde ele aldığı çalışmalar. 

Sonuncusundan başlarsak, “Fransa’da İç Savaş”ta, tarihteki ilk işçi sınıfı devriminin, tarihteki ilk proletarya diktatörlüğünün çözümlemesi yapılıyor. Masa başında yapılan sosyalizm kurgularından her zaman uzak duran Marx, Paris Komünü’nden hareketle, emeğin kurtuluşunun, bir başka deyişle toplumsal kurtuluşun koşullarını daha somut olarak tartışma olanağını buluyor. Lenin de, örneğin “Devlet ve Devrim” adlı eserinde, “Fransa’da İç Savaş”tan önemli dersler çıkarmıştı. 

1871 yılındaki Paris Komünü deneyimini, Fransa’daki 1848 Şubat Devrimi’nden bağımsız olarak ele almak mümkün değil. 1848 Devrimi’nde, işçi sınıfı siyaset sahnesine ilk kez ayrı bir sınıf olarak çıkmıştı. Sınıf mücadeleleri, Avrupa’daki 1848 Devrimleri sonrasında yeni nitelikler ve yeni boyutlar kazanmıştı. Örneğin, o zamana kadar demokrasinin ve özgürlüklerin savunucusu gibi görünen burjuvazi, işçi sınıfı karşısında, gerici sınıflarla ittifak kurma yoluna gitmişti. Bir başka deyişle, burjuvazi gericileşmişti. 

Seçimlerle cumhurbaşkanı olan Louis Bonaparte’ın önce bir hükümet darbesi yapıp sonrasında da imparatorluğunu ilan etmesi, tam da sınıf mücadelelerinin seyrindeki değişimlerin bir sonucu olmuştu. 

“Fransa’da Sınıf Mücadeleleri” ve “Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i” adlı eserlerde, Fransa’daki sınıf mücadelelerinden hareketle, işçi sınıfının kendi devrimini gerçekleştirebilmek için aşmak zorunda olduğu yanılsamalar da deşifre ediliyor.

Kişisel olarak, Marksizm hakkında bilgi edinmek isteyenlerin önceliği siyasal eserlere vermelerinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Örneğin “Kapital” de her şeyden önce siyasal mücadelelere, yani işçi sınıfı devrimi mücadelesine katkıda bulunmak için yazılmıştır, ama ilk olarak “Komünist Parti Manifestosu” okunursa, bunu kavramak çok daha kolay olacaktır. Yine bana kalırsa, ikinci sıraya “Fransız Üçlemesi”ni koymak en doğru tercihlerden biri olabilir...

MARX'IN GERİCİLİK DÜŞMANLIĞINI PAYLAŞMIYORSANIZ...

Doğrudan üçlemeyle ilgili olmayan son bir soru daha sormak istiyorum. Kendi çeviri pratiğinden yola çıkarak, siyasal ve kuramsal kitapları, yazarlarıyla aynı dünya görüşüne sahip insanların çevirmesi en doğrusudur, diyebilir misin? 

Aynı dünya görüşüne sahip olmanın doğru çeviri yapmayı kolaylaştırdığını söyleyebilirim.

Örneğin, Marx’ın gericilik düşmanlığını paylaşmıyorsanız, onun geçmiş dönemlere ait düşünceler ve inançlar hakkındaki katı değerlendirmelerini yumuşatma hatasına daha kolay düşebilirsiniz. 

Diğer yandan, Marksizm hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan çevirmenler, kavram tercihleri konusunda daha fazla zorlanır.

Ama işlerini ciddiye alan dürüst çevirmenler, Marksist olmasalar bile, Marksist eserlerin iyi çevirilerini yapabilir elbette...

DAHA FAZLA