Bu başlığın kişisel bir hikayesi var.
Sözün sahibi Karadeniz’li direnen kadınlardır. Ben onların yalancısıyım.
Sözün bir benzerini geçen yıl Ağustos sıcağında Fatsa’da madene karşı yapılan bir yürüyüşte duydum. Yürüyüşe yapılan jandarma müdahalesinin ardından Karadeniz’in köylü kadınları kocalarına bağırıyordu: “Eyleme gel diyorsun sonrada su sıktılar mı kaçıyorsun!” Kadınların kocalarına kaçmayın, dönün diye bağırdıkları sahne çok etkileyiciydi…
Malumunuz savaş çığlıklarının, ölümün kol gezdiği günlerden geçiyoruz. Ancak tam da bu yangın yerinde Artvin halkı, kadınlı erkekli on binlercesi büyük bir direniş sergiliyor.
Direnişin hikayesi yeni değil. Üstelik sadece Artvin’de de değil hemen tüm Karadeniz’de yıllardır HES’lere, madenlere, Yeşil Yola karşı ciddi bir mücadele yürütülüyor.
Tüm bu mücadelelerin içinde dikkat çekici yanlardan biri kadınların belirgin biçimde en ön saflarda olması. Bu ajitasyon niyetine yazılmış bir şey değil, üzerinde durulması gereken, bilimsel verileri olan, gerçek bir toplumsal vakıa. Nasıl ve neden?
Aylar önce yapılmış bir röportaj yazısı kadınların nasıl da belirgin biçimde mücadelenin ön saflarında yer aldığını oldukça güzel anlatıyor. Kadınları dinledikçe göreceksiniz ki bu muhteşem bir damardır. Önce kadınları dinleyelim*
“EYLEME GİDERKEN ERKEKLERİ BİLE YANIMIZA ALMIYORUZ ÇOĞU ZAMAN”
“Yeri geldiğinde pervasızca kendimizi hiç düşünmeden dozerin önüne atmamız bu yüzdendir. Erkeklerden daha dirençliyiz. Onlar ürkek ve gevşek. Görüntüde çok öndeler ama bakmayın siz, onları ayakta tutan kadınlar.” (Ayşe Sevtap Uzun -56 yaşında)
“Aşk nedir, ilk defa köyümde öğrendim. Gözlerim de gönlüm de orada açıldı. Orada büyüdüm ve hayatı, doğayı kendimi tanıdım…Bizi yok sayamazlar. Ha zannediyorlarsa yılarız, korkarız, geri çekiliriz yanılıyorlar. Biz eyleme giderken erkekleri bile yanımıza almıyoruz çoğu zaman. Bu işin icabına bakacağız.” (Fatma Pekcan-46 yaşında)
“BİZ KADINIZ, TOPRAĞIMIZLA BİR BÜTÜNÜZ”
“Şehirden bir gittim gördüklerime inanamadım. HES için dağı delmişlerdi. Sanki dağın kalbine bıçak sokup ikiye ayırmış gibiydiler… Bu işin bir adabı yok mu? Böyle mi olur bu işler? Çiçekler öldü, arılar gitti. Biz kadınız. Toprağımızla bir bütünüz. Karadeniz’de kadın topraktır. Toprağımız elimizden alınmak istendi mi canımız elimizden alınmış gibi olur.” (Leyla Aydın-57 yaşında)
“Daha önce ömrü hayatımızda görmediğimiz şeyleri gördük. İki polisi bir arada görmemişken karakollarla, jandarmayla tanıştık, gaza maruz kaldık… Burada her şeyi kadın yapar. Tarlada da, ahırda da, bahçede de kadın vardır. Her şeyi kendimiz yetiştiririz, kendimiz satarız. O yüzden kadınlar burada doğanın kıymetini erkeklerden daha çok bilir. Kadınların arasındaki birlik beraberliği bozamazlar.” (Şükran Aksu-46 yaşında)
“Buranın idaresi kadınların elinde. Bahçe bizde, bağ bizde, peynir-tereyağı bizde. Evin ihtiyaçlarını kadınlar düşünür. Erkekler rahat bir yaşama alıştı. Nasıl alıştıysalar; artık onu da anlamadım. Hiçbir şeyden korkum yok. Torunlarım için mücadele ediyorum. Onun için en öndeyim.” (Ayşe Fettahoğlu-56 yaşında)
Vali kaymakam kimdir, ben halkım ve buradayım diyen Havva Ana’yı(Rabia Özcan) hepimiz biliyoruz. Ama bir o kadar sembolik olan birkaç gün önce Artvin’de eylemler başlar başlamaz ilk işleri Yeşil Artvin Derneği Başkanı Nur Neşe Karahan’ı gözaltına almalarıdır. Nur Neşe Karahan 25 yıldır bölgede mücadele veren, Artvin’lilerin göz bebeği bir kadın önderdir.
NEDEN KADINLAR EN ÖNDE?
Röportajlarda da ortaya çıkan yalın bir gerçek var. Kırsal kesimde daha belirgin olmak üzere kadın demek toprak demek, su demek; kadın demek, bağ, bahçe, meyve, sebze demek...
Kadının toprakla, doğayla daha dolayımsız bütünleşmesi romantik bir eko-feminizmin ötesindedir.**
Bu bütünleşme gerçek maddi temellere dayanır. Nasıl ki kent ortamında kadın alışverişinden temizliğine, çocuk bakımından yemeğine, emeğin yeniden üretim sürecinin esas kahramanıysa, kırsal alanda da kadın temiz su ihtiyacından bahçeye, hayvan bakımından kışlık gıda hazırlanmasına emeğin, hayatın yeniden üreticisidir.***
Dereler yok olduğunda belki kilometrelerce öteden temiz su taşıyacak olan kadındır.
Toprak zehirlendiğinde bağı bahçesi ziyan olacak, el emeği göz nuru emekleri heba olacak olan öncelikle kadındır.
Çiçekler öldüğünde, arılar gittiğinde bunun ağıtını en önde kadınlar yakacaktır.
Dağlar delik deşik edildiğinde, yollar doğayı talan ettiğinde bunun ceremesini başta kadınlar çekecektir.
Evet, Karadeniz’de bugün kadınları isyanların gözdesi yapan temel budur. Ama daha ötesi deresinden ağacına, arısından çiçeğine, insanlardan hayatlarındaki bu en kıymetli şeyleri, bakır için, altın için elektrik için bırakmaları istenmekte.
Karadeniz’in asi toprakları, mücadelede pişen güzel kadınları, AKP barbarlığının fermanını dinlemeyecektir!
*Tüm röportaj alıntıları için bakınız. http://www.radikal.com.tr/cevre/havva-ana-yalniz-degil- cevreyu-pacavra-ettunuz-biz-da-sizi-edeceguz-1399189/
** Ekolojik feminizm bakınız. http://plato.stanford.edu/entries/feminism-environmental/
*** Peki yalnızca emeğin yeniden üretim süreci mi denebilir. Elbette ki hayır. Ücretsiz aile işçiliği de dahil edilirse bugün pazardan mutfaklarımıza giren meyve sebzenin üretiminde, tarımsal faaliyette sektörün belkemiğini kadınlar oluşturmaktadır. İstatistikler için bakınız. http://journal.tarekoder.org/archive/2013/2013_02_04.pdf