Elden düşmeyen bir klasik

Elden düşmeyen bir klasik

“-Nen var Zeze?-Hiç. Şarkı söylüyordum.-Şarkı mı söylüyordun?-Evet.-Öyleyse ben sağır olmalıyım.İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim.”

Beş çocuklu yoksul bir ailenin çocuğu olan Zeze, babasının işsiz olması sebebiyle yakında mahalleden taşınmak zorunda olmalarından dolayı çok üzülmektedir. Yeni evlerinin bahçesinde kardeşlerinden onun payına düşen bir şeker portakalı fidanıdır. Minguinho adını verdiği bu fidan Zeze’nin yaşadıklarını dinler ve ona öğütler verir.

Çevresindeki her şeyi sorgulayan bir yapısı olan Zeze olan biteni anlamaya çalışmaktadır. Bir tarafta işsizliğinin getirdiği sıkıntılı ruh hali yüzünden taş kalpli davranan babası ve onu her fırsatta dövmek için can atan kardeşleri, diğer yanda çalışmak zorunda olduğu için pek de yüzünü göremediği annesi Zeze’nin ruhundaki çalkantıların asıl sebebi olmuştur. Yoksulluğun ona öğrettiği üzere, sahip olduğu en ufak şeyi başkalarıyla cömertçe paylaşması onu azılı bir haylaz sanan herkesi şaşırtmaktadır. Yeni yılda babasının kendisine hediye alamadığı için ne kadar üzgün olduğunu gören Zeze, çocuk aklıyla onu mutlu etmeye çalışır; ayakkabı boyacılığı yaparak kazandığı parayla babasına masum bir hediye alır.

Zeze, afacanlıklarıyla bütün mahalleye kök söktürmektedir. Bazen o kadar acımasız şakalar yapar ki insanlara zarar verir, bu yüzden de çok sefer dayak yer ya da utandırılır. Her ne kadar mahalledekiler ona şeytan deseler de Zeze akıllı ve duyarlı bir çocuktur ve kimse onun iyi kalbini göremez. Onu yalnızca ablası Gloria ve öğretmeni anlamaktadır. Elbette bir de şeker portakalı fidanı…

Zeze bir an önce okula başlamak için 5 değil, 6 yaşında olduğunu söylemiş ve kısa sürede okumayı öğrenmiştir. İyi niyetli davranışları öğretmenini de oldukça duygulandırır. Zeze’nin çok güzel bir hayal dünyası vardır. “Yeryüzü sokak çocuklarınındı; Bangu’nun bütün sokaklarındaki çocukların!” Kızılderili oyunları oynamayı seven Zeze büyünce ata binmeyi ve bir yüzme şampiyonu olmayı hayal eder. Okulda güle oynaya söylediği birçok şarkısı vardır.

Zeze’nin, çok beğendiği, arkasına binerek rüzgârı hissetmeyi hayal ettiği bir araba vardır. Araba yaşadığı mahallede Portekizli diye anılan birisine aittir. Bir gün dayanamaz ve arabaya asılır. Fakat fena halde hayal kırıklığı yaşar. Portekizliden dayak yiyen Zeze, ona derin bir kin duyar.

O günden sonra Portekizli ile kovalamacası devam eder. Zeze bir gün oyun sırasında kendini yaralar fakat dayak yemekten çekindiği için bunu ailesine belli etmez. Yarası yüzünden düzgün yürüyemediğini fark eden Portekizli onu arabasıyla eczaneye götürür, yarasına baktırır sonra yiyecek bir şeyler ısmarlar. Zeze, Portekizlinin iyi bir insan olduğunu anlar ve o günden sonra birlikte sıkça vakit geçirmeye başlarlar. Zeze, Portekizliyi öyle sever ki onu bir baba gibi görür.

Hayatının zorlukları iyiden iyiye aile içinde gerginlik yaratmıştır ve Zeze her gün ailesinden dayak yemektedir.  Bir gün anlamını bilmeden söylediği şarkı yüzünden babasından öyle kötü dayak yer ki adım atamaz hale gelir. Ablası Gloria ona sahip çıkar, iyileşmesi için başından bir an olsun ayrılmaz ve onu bir daha dayak yemekten korur. Fakat Zeze o kadar yılmıştır ki ölmek ister, intihar planları yapmayı başlar. Ablası Gloria onu bu düşüncelerden sıyırmaya çalışırken Zeze, Portekizliye arabasındayken tren çarptığını ve öldüğünü öğrenmesiyle paramparça olur. Son olarak da şeker portakalının üzerinden yol geçeceği için kesilmesi gerektiği haberi Zeze’yi iyiden iyiye yıkar.

Zeze’nin suskunluğu mahalledeki herkesi üzmeye başlar ve onunla konuşmaya çalışırlar. Fakat Zeze sadece şeker portakalı ile konuşur. Bu süreçte Zeze’nin babası iyi bir işe başlar ve ona yoksulluğun son bulacağı söylenir. Ona şeker portakalı fidanının çiçek açtığını gösterdikleri gün artık çok geçtir. Çünkü babası olarak gördüğü Portekizlinin kaybı onu hayattan koparmıştır.  Zeze bütün bu zorluklarla yaşamaya mahkûm olduğunu anlar ve derin üzüntüsüyle yoluna devam eder.

Birçok işi yapmayı denedikten sonra yazar olmaya karar veren Jose Mauro De Vasconcelos’un, Şeker Portakalı kitabını yazmasıyla asıl yeteneğini keşfettiği söylenmektedir.


KÜNYE: Şeker Portakalı, Jose Mauro De Vasconcelos, çev: Aydın Emeç, Can Çocuk Yayınları, 200 sayfa, 125. baskı.

DAHA FAZLA